Z kuşağı o müziklere hayran

Kaan Çağlayangöl sordu, Moko Yapım’ın sahibi Murat Yıldırım yanıtladı: "Dinleyici hala eski şarkıları ve şarkıcıları dinliyor. X ve Y kuşakları geçmiş dönemlerin şarkıcılarına hayrandı. Z kuşağı da artık hayran çünkü ortaya konulan yeni müzikleri geçmişle kıyaslıyor ve gerçeği görüyor."

Moko Yapım’ın sahibi Murat Yıldırım ile geçmişten bugüne müzik piyasasında olan biteni samimi bir şekilde konuştuk. Murat Yıldırım, 1985 yılından bu yana birçok sanatçının menajerliğini yapmış ve ülke genelinde büyük organizasyonlara imza atmış bir isim. Murat Yıldırım, 2007 yılında Moko Yapım’ı kurarak organizasyon, menajerlik ve müzik prodüksiyonu faaliyetlerini kendi şirketi adına devam ettirmeye başlamış. Müzik ve televizyon sektörüne uzun süredir emek veren ve birçok yeniliğe imza atmış olan Murat Yıldırım, yaratıcılık ve mesleki ahlak kuralları prensiplerinden vazgeçmeden çalışmalarını sürdürüyor. Ayrıca müzik ve televizyon sektörlerinin bir çok alanında hizmet vermiş, bu sektörlerde yer alan diğer şirketlere de iş imkanı sağlamış, başarılı, titiz ve beğenilen çalışmalara imza atmış. Ülke çapında pek çok firma ile proje ortaklığı yaparak başarılı organizasyonlar gerçekleştirmiştir. Keyifle okumanız dileğiyle.

Z kuşağı o müziklere hayran - Resim : 1

"DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY AŞK"

Müzik piyasasının son 35 yılında yapımcı, menajer ve idareci olarak yer aldınız. Geçmişten bugüne müzik piyasasında değişen neler oldu?

-Öncelikle yıllarını müziğe adamış fikir insanlarına, gerçek sanatçı ve müzisyenlere saygılarımı sunuyorum. Aramızda olmayanları da minnetle anıyorum. Müziğin Allah’ın insanoğluna bağışladığı büyük bir lütuf, bir nimet olduğuna inanıyorum. İnsan olmamızın en büyük ayrımı müziktir. Size aktarabileceğim deneyimlerim 35 yıl öncesine dayanır. Bizden önceki üstatların hatıralarıyla bilgim 50 yıllık Türkiye müziğinin aldığı yol ve değişimlerini içerir. Müzik değişken midir? Evet, değişkendir müzik duyguların notalarla ifadesidir. Sosyal yaşam şekli müziğin biçimlenmesinde büyük rol oynar. Cumhuriyetin kuruluşunda bu topraklarda saraydan miras Arabi, Farsi kelimelere bürünmüş Klasik Sanat Müziği, halkın sazıyla dillendirdiği halk müziği vardı. Cumhuriyetin Batı’ya yönelmesiyle Türk Hafif Müziği doğdu. Hafife alınan bu yeni akım daha sonraları tüm Türkiye’yi eline aldı. Tüm müzik türlerinin önüne geçti. Hatta sanat müziğinin genlerine geçip arabesk müzik denilen melez bir tür var oldu. Halk müziğinin genlerine girdi. Anadolu Folk Müziği, Anadolu rock müziği olarak bir tür oldu. Arabesk; Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur’la, Anadolu Folk; Barış Manço, Erkin Koray gibi birçok değerli müzik insanlarının çalışmalarıyla hayatımıza girdi. Cumhuriyet’in ilk yarısında müziğin belirleyicisi TRT oldu. Saraydan miras klasik sanat müziği TRT ile Zeki Müren’le yepyeni bir kimlik bularak tabana indi. Türkçe sözlü hafif batı müziği, Anadolu rock, halk müziği, TRT’de yerini aldı fakat Arabesk TRT’nin dış nizamiyesinden bile içeri giremedi. O zamanlar TRT çok katı kuralları olan bir kurumdu. Arabesk bir anda 1980’lerde sokağın sesi oluverdi. Sansürlere rağmen çığ gibi büyüdü ve yayıldı. Ta ki 1990’larda pop müzik tekrar bayrağı eline alana kadar… Özetle müzikte tek değişmeyen şey aşk temasıdır. Aşka dair hangi söz varsa notalara büründü hep karşımıza farklı tınılarla çıktı. Farklı tınıları da doğu ve batı kültürünü bir arada yaşamamıza borçluyuz. Hiçbir ülke bizim kadar çeşitlenmiş müzik kültürüne sahip değil. Bu bir zenginliktir.

Z kuşağı o müziklere hayran - Resim : 2

Z KUŞAĞI DA HAYRAN

Günümüzde neredeyse tüm yapımlar Spotify ve Youtube üzerinden yayınlanıyor. Single modası var. Albüm yapan sanatçıların sayısı azaldı. Bu durumu nasıl görüyorsun?

-Müziği kategorize etmenin yanlış olduğu bugünlerde daha iyi anlaşılıyor. Müzik bilimsel kalıplar içine oturmaz çünkü müzik bir meta değildir. Duyguların ifadesidir, bir şarkı çok tutar diye bir formülle üretilemez. Hiç kimse bu şarkı tutar diye kesin bir öngörüde bulunamaz. İyi bir şarkı ancak iyi bir yorumcu ve iyi bir menajer sayesinde parlar. Müziği üretirsiniz asıl önemli şey halka nasıl ulaştırdığınızdır. Müziğin halka ulaşması taş plaklardan dijital platformlara kadar uzanan bir yolu anlatır. Müziği bu günlerde halka ulaştırmak çok daha kolay… Fakat teknolojik gelişmeler beraberinde müziğin ve şarkıcıların sihrini bozdu, gittikçe kısır bir döngü içine giriyoruz. Kaliteli bir müzik üretimi sermaye ile doğru orantılıdır. Müzik yapımcısı harcadığını geri kazanamazsa yeni üretimlere girmekten kaçınır. Spotify, Youtube gibi internet portalları müziğin maalesef kalitesini düşürdü. Bir şarkı artık ev ortamında bile üretilebiliyor. Youtube’da, Spotifiy’da müziğinizi yayına koymak nerdeyse maliyetsiz, işte bu nedenle yüzlerce, binlerce şarkı ve şarkıcı var olma savaşı içine giriyor. Bu kalitesiz müzik yığını içerisinde siz ortaya para harcanmış, hiçbir masraftan kaçınılmamış bir yapıt koysanız bile fark edilmesi güçleşiyor. Örneğin bir keman grubu bir şarkı için 10.000TL istiyorsa siz bunu evdeki bilgisayarınızdan sıfır maliyetle dijital olarak çaldırıyorsunuz. Bu da maalesef kalitesizliğe yol açıyor. Bu nedenledir ki dinleyici hala eski şarkıları ve şarkıcıları dinliyor. X ve Y kuşakları geçmiş dönemlerin şarkıcılarına hayrandı. Z kuşağı da artık hayran çünkü ortaya konulan yeni müzikleri geçmişle kıyaslıyor ve gerçeği görüyor.

Z kuşağı o müziklere hayran - Resim : 3

"BU ÜLKEDE KONSER YAPMAK ZOR İŞ"

Eskiden Harbiye konserleri çok meşhurdu ve oraya çıkmak çok önemliydi. Bugün ise bar programları, otel programları var. Konser kültürü yok olma noktasına geldi. Bu sanatçıların tercihi mi? Yoksa menajerler mi bunu yönlendiriyor?

-Konser, bir sanatçının müziğinin icrasının en yalın halidir. Orada stüdyo hilesiyle düzeltilmiş sesler yoktur. Konser salonları, sanatçı ve sevenlerinin aynı ortamı soluduğu bir yerdir. Geçmiş yıllarda konserler çok yaygındı. Anadolu’da konser verecek yer bulamazdık ama kapalı spor salonlarını konser alanına çevirir yine de konserler verirdik ve turneler yapardık. 1990’larda Haluk Levent turnesi yapıyorduk, İstanbul’da Harbiye Açıkhava konser salonuna konser koymuştuk, kadim dostum ortağım Ali Akelli’yi aradım çünkü turnenin başındaydı neredesin diye sordum. “Harbiye’deyim ot yoluyoruz” dedi. Epey güldük, konser salonunun oturma yerlerini ot sarmış onları temizletiyormuş. Bu kısa anekdotu şu yüzden anlattım; Harbiye’yi ellerimizle Türkiye’nin en prestijli konser alanı haline getirdik, daha sonra 5 bin kişilik bu yeri bilet satışıyla dolduran sanatçıların konserlerine açtık. Açtık diyorum çünkü kendi sermayelerimizle giderleri karşılıyorduk. Şimdilerde parası olan bar sanatçıları da kirasını ödeyerek, bedava bilet dağıtarak konser veriyor Harbiye’de. Harbiye konserleri ünlü olur olmaz İBB kirayı fahiş bedelle artırarak otunu yolduğumuz yerden canımıza ot tıktı. Bu ülkede konser yapmak zor bir iş. Sanatçı rahmetli olduğu zaman musalla taşında ilk olarak siyasiler boy gösterirler. Sanatçılar sağken sormazlar derdin nedir diye? Aslında gölge etmeseler güzel olur. Yüksek kiralar ise bir tarafa… Belediyeler, eğlence rüsumu denilen bir vergiyle benden ne alırımın derdindeler. KDV'si %18, gelir vergisi keza en tepeden. Rüsumu kaldır bakalım, ilan ve duyurular için özel alanlar ver bakalım, konserler ve tiyatrolar duyurulsun. Siyasiler, sanatçı için gelen 100 binleri görünce, çiçek bahanesiyle sahneye çıkarlar, 3 dakika konuşarak prim yaparlar. Vah ki ne vah… Bu düzene maalesef yenik düştük. Çok komik, düşünsenize geçmişte bir konser düzenleniyoruz. Konser verecek olan şarkıcının nüfus cüzdanı fotokopisi konser izni için emniyete gidiyor. Ahlaklı mı diye masa bakıyor, sizin konsere çıkmanıza ancak öyle izin veriliyordu, çok şükür artık böyle bir prosedür yok. Müzik dünyası maalesef Kültür Bakanlığı’nın da üvey evladı. Göstermelik bir iki destek var, asıl desteği sinema dünyası alıyor, gözümüz yok buna da şükür. Konser denince akla gelen en gözde mekan aslında Rumeli Hisarı konserleriydi, son konserleri yapmak da bize nasip oldu.

Alaturka müzikte Assolist diye bir kavram vardı ve çok önemliydi. Müzeyyen Senar, Neşe Karaböcek, Emel Sayın, Muazzez Abacı, Gönül Akkor, Seçil Heper, Safiye Ayla gibi isimler vardı. Gazino bir rekabet ortamıydı. Bugün yeni bir assolist çıkmıyor. Assolistlerin yok olmasının nedeni gazinoların bitmesinden dolayı mı oldu?

-Assolist kavramı gazinolarla birlikte bitti ama o değerli solistler hala güncelliklerini koruyorlar. Alaturka müzikte en büyük sıkıntı yeni sanat müziği eserlerinin çıkmaması… Bu nedenle yeni star solistler doğmuyor.

TV kanallarında bir dönem bir çok ses yarışmaları oldu. Bugün ise O Ses Türkiye var. Fakat o yarışmaların finalistleri ve birincileri arasından bir yıldız çıkmadı. Bunun nedeni nedir?

-Ses yarışması konseptli TV programlarından bizim ülkemizde hiçbir yıldız çıkmadı, diğer dünya ülkelerinde de durum aynı sayılır. Bu tip yarışmalardan star çıkması mucize olur diyebilirim, star olmanın yolu farklıdır. Her şeyden önce yeni bir star yeni bir star şarkıyla çıkar. Yarışmalardan star çıkar mı çıkar fakat formatın değişmesi gerekir.

"MÜZİSYENLERİ BATAKLIKTAN ÇIKARIP..."

Pandemi dönemi müziği çok etkiledi. Önümüz yılbaşı ve çok yüksek fiyatları isteyen sanatçılar olduğunu duyuyorum. Sence piyasa bu kadar parayı şarkıcılara ödeyecek kadar düzeldi mi? İşletmeler bu masrafları kurtarabilir mi?

-Pandemi müzik sektörünü felç etti, maalesef intihar eden müzisyenler oldu. Bu durum çok üzüntü verici. Ünlü isimlerin pek sarsıldığını düşünmüyorum çünkü çoğunun birikimi var. Burada olan müzisyenlere oldu. Aslında müzisyenler artık kendilerine bir sendika kurmalılar ve doğabilecek yeni krizler için önlem almalılar. Birliktelik büyük hasarları telafi eder. Kendi tırnağınız varsa başınızı kaşıyın, hükümet yardımı, yerel yönetim yardımı devede kulak kaldı. Ama gönlüm şunu ister; yerel yönetimler sosyal demokrat olduklarını savunuyorlarsa düzenledikleri etkinliklere ünlü olmayan sanatçı ve gurupları çıkarsınlar. Bu kıt zamanlarda bir ünlü ismin konser fiyatı, 400 müzisyene ekmek olur. 1 kişi yerine 400 insan nasiplensin. Yurdun dört tarafında görkemli Cumhuriyet kutlamaları oldu. Elbette Cumhuriyetimiz daha büyük kutlamalara layık fakat bu etkinliklerde ünlü sanatçılara ödenen tutarları bir bilseniz kaç müzisyene ekmek olurdu. Sosyal demokratlık; eşitlikten kardeşlikten geçiyorsa belediyeler ünlü isimlere paraları harcamayı bir tarafa bırakmalılar. Burada kastım ünlü sanatçıların kazançlarına söz söylemek değil. Ünlüler bu zor zamanlarda müzisyen arkadaşlarına destek olmalı. Önümüzde yılbaşı var, sanatçıların en çok çalıştığı gündür ve hiçbiri boş kalmaz. Ortada büyük rakamlar dönüyor, demek ki ünlülerimiz “aman iş kaçmasın, makul bir fiyat talep edeyim” derdinde değiller. Yani durumları çok şükür iyi ama müzisyenler için yıkım devam ediyor. Müzik dünyasının sorunlarının masaya yatırılıp iyileştirilmeye ihtiyacı var. Buna yönelik neler yapılabilir diye bir çalıştay vasıtasıyla çözmeye çalışsak ne iyi olur. Akılcı yöntemlerle müzik dünyasının birçok sıkıntısını giderebiliriz. Sizin aracılığınızla İBB Başkanı Sayın Ekrem İmamoğlu’nun müzik çalıştayı düzenlemesini talep ediyorum. Her şey parayla halledilmez. Dağınık bir meslek grubunu düzene sokmaya vesile olmak sosyal belediyeciliğin görevleri arasında var olmalı. Kaldı ki bu şehrin sesi, tınısı, notası, neşesi, hüznü, sıkıntılı günler geçiren müzisyenlerdir. Rahmetli Kayahan’la bir sohbetimizde, “ağabey nasıl yaptın bunca güzel şarkıyı” diye sordum. Bana; “sefahat içinde eser çıkmaz, sefalet içinde çıkar” demişti. Kayahan ve Turgut Özal baş başa verip telif hakları sorunlarının çözümü konusunda bir yol açmışlardı. Aynı duyarlılıkta bir siyasetçi müzisyenleri bataklıktan çıkarıp sefalete bırakmamalı.

Gündemde bu aralar Pantene Altın Kelebek ödül töreni var. İbrahim Tatlıses’e ödül verilmesi ve dekolteler konuşuluyor. Bazı medya gruplarının sanatçıları hariç kimse ödül almadı. Sence Altın Kelebek vasfını yitirdi mi?

Altın Kelebek 1972 yılından bu yana düzenleniyor. Son yıllarda Altın Kelebek kendi kulvarında tek kaldı. Basında bu konunun üzerine çok gidildi. Bir ödül törenini organize etmek kolay bir iş değil. Altın Kelebek’te bu yıl bazı aksaklıklar olmuş olabilir. Her organizasyonda az da olsa aksaklık çıkma ihtimali vardır. Ben önümüzdeki yıl Bodrum’da, Zeki Müren Sanat Ödülleri yapmayı düşünüyorum. Yapmayı düşündüğümüz bu organizasyonun sürekli ve geleneksel olmasını düşünüyoruz. Ödül törenlerine bir organizatörün eli değdiğinde organizasyonlar daha iyi oluyor. Çünkü organizatör bir organizasyondaki birçok aksaklığı görüyor ve açığı kapatıyor.

Kaan Çağlayangöl

Odatv.com