Yunanistan Türkiye’den rövanş mı alıyor

Türkiye o füze rampaları için "vururuz" demişti. S-300 krizinde neler yaşanmıştı? Müyesser Yıldız yazdı...

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Ocak ayının ortasında bir grup gazeteciye yaptığı açıklamada, ABD ile yaşanan S-400 sorununun diyalogla çözülmesi gerektiğini tekrarlarken, "bunların geri gönderilmesi gibi bir talebin sıkıntı vereceğini" ifade etti. Akar, "S-400'ün bir yerde sabit olmayacağını ve risk tehdit değerlendirmesi çerçevesinde nerede ihtiyaç varsa oraya konuşlandırılacağını" da vurguladı.

S-400'ler ve ABD'nin yaptırım tehditleri, ertesi gün Cuma namazı çıkışında Erdoğan'a soruldu. Erdoğan, özetle şu karşılığı verdi:

"Bizim savunma sanayine yönelik atacağımız adımları hiçbir ülke belirleyemez. Bu tamamıyla bizim alacağımız karara bağlıdır. Biden yönetiminin bu noktada ne diyeceği vesaire bunları bilmeyiz, ama bizim bildiğimiz tek şey var, o da Trump döneminde olduğu gibi biz bir defa kendi savunma noktasındaki adımlarımızı bir yerlerden izin alarak yapamayız. Bizim tek şeyimiz var şu anda biliyorsunuz o da biz bir NATO ülkesiyiz. NATO ülkesi olarak da NATO'da birlikte olduğumuz ülkelerin bize yön vermesini asla kabul edemeyiz."

25 gün sonra, önceki gün Milli Savunma Bakanı Akar, yine bir grup gazeteciye konuştu ve "Türkiye’deki S-400’ler için Girit’teki S-300’ler modeli geçerli olabilir mi?” şeklindeki bir soru üzerine şunları söyledi:

“Evet olabilir. Ayrıca konu sadece Girit’teki S-300’ler de değildir. Varşova Paktı üyesi olup sonradan NATO’ya katılan birçok Avrupa ülkesinde hâlâ Sovyet döneminden kalma silah sistemleri var. Bunlar da pekâlâ NATO içinde sistemde tutuluyor. Biz de bunu söyledik, ‘Girit’teki S-300’lerde nasıl bir model kullanılıyorsa, bunu müzakereye açığız.’ dedik.”

Girit’teki S-300’lerin sürekli operasyonel durumda olmadığının hatırlatılması üzerine de Akar, “Sürekli kullanacağız diye bir şey yok ki. Bu sistemler tehdit durumuna göre kullanılır. Ona biz karar veririz.” dedi.

Akar'ın bu son açıklamalarından hemen sonra Bloomberg’e konuşan bazı Türk kaynakların, "ABD’nin terör örgütü YPG’ye destek vermeyi bırakması durumunda Ankara’nın S-400 başlığında taviz verebileceğini söylediği" bildirildi.

Erdoğan'ın "Girit modeli" veya "YPG'ye desteğin kesilmesi karşılığında taviz" iddiasına ilişkin şu ana kadar herhangi bir değerlendirme yapmadığına dikkat çekip, "taviz" konusunda hemen şunu kaydedelim.

Ankara'da bunlar konuşulurken, PKK/YPG'yi eğitip-donatan ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı Orgeneral Kenneth McKenzie bir kez daha, “Koalisyon güçlerinin, DSG operasyonlarını desteklediğini ve DSG'nin bağımsız çalışmasını sağlamak için yeteneklerini geliştirdiğini" söyledi.

Pentagon Sözcüsü Jessica L. McNulty de, "Amerikan ordusunun Rojava, Kürdistan Bölgesi ve Irak’ta müttefikleri ile birlikte IŞİD’e karşı mücadeleye devam edeceğini" belirtip, "Kuzeydoğu Suriye’deki müttefiklerimizle IŞİD’in petrol yataklarına ulaşamaması için ortak çalışmaya devam edeceğiz. Demokratik Suriye Güçleri, Amerikan kuvvetlerinin desteği ile IŞİD'e gelir kaynağı olmaması için bu petrol yataklarını koruyor." dedi.

Öte yandan ABD ve Fransa öncülüğünde yürütülen, Barzani ile teröristbaşı sözde general Mazlum Kobani'nin desteklediği, iki bölgedeki partilerin birleştirilmesi çalışmaları da hızlandı.

Söz konusu açıklamalar ve faaliyetler, Ankara'ya bir cevap olsa gerek!..

S-300 NASIL ENGELLENDİ

Akar’ın açıklamalarıyla birlikte "Girit modeli"nin ne olduğu konuşulmaya başlandı; 1997'de Rum kesiminin satın aldığı Rus S-300 füzelerinin, "Türkiye'nin sert tepkisi" üzerine Yunanistan tarafından alınıp Girit'e konuşlandırıldığı, Yunanistan'ın da bunları hangarda beklettiği, Aralık 2013'ten sonra ise sadece tatbikatlarda kullandığı hatırlatıldı.

Oysa hatırlanması ve üzerinde düşünülmesi gereken daha fazla şey var. Kısaca anlatalım.

S-300 krizi, merhum Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olduğu, merhum Necmettin Erbakan'ın başkanlığındaki Refahyol ve merhum Mesut Yılmaz'ın başkanlığındaki ANASOL-D Hükümetleri döneminde yaşandı.

Rum kesimi Rusya ile anlaşma imzaladığında Dışişleri Bakanlığı’mız, "Ada'daki Türkleri tehdit edecek ve Doğu Akdeniz'de Türk-Yunan güç dengesini bozacak gelişmelere müsamaha gösterilmeyeceğini" açıkladı.

Dönemin Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, füzelerin Kıbrıs'a yerleştirilmesi halinde her türlü önlemin alınacağını bildirdi. Dışişleri Bakanı Tansu Çiller, S-300'lerin vurulabileceğinden söz etti.

Sonraki hükümetin Başbakanı Mesut Yılmaz da, "S-300 füzeleri ile bizim için artık mesele Kıbrıs Türklerinin güvenliği meselesi olmaktan çıkmış, Türkiye'nin güvenliği meselesine dönüşmüştür. Kendi güvenliğimiz için yapmayacağımız hiçbir şey olamaz." dedi.

Genelkurmay Başkanlığı'nın hükümete verdiği brifingde, "Türkiye'nin artan Rum ve Yunan tehdidine karşı uluslararası alanda yürüteceği diplomatik girişimlerin" değerlendirildiği, ayrıca "Gerektiğinde füze rampalarının vurulması da dahil, her şeyin yapılacağının" vurgulandığı duyuruldu.

Yunanistan tarafında ise şunlar yaşandı:

Başbakan Kostas Simitis, Türkiye'yi S-300 füzeleri nedeniyle ülkesine karşı "tehditleri tırmandırmakla" suçlarken Hükümet Sözcüsü Dimitris Reppas, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı'nın KKTC'yi ziyaretini "kanun dışı eylem" olarak nitelendirdi.

Savunma Bakanı Akis Çuhacopulos ise Türkiye'nin S-300 füzelerini vurması halinde bunu savaş nedeni sayacaklarını bildirdi.

Gerilimin artmasıyla birlikte devreye giren ABD, Rum kesimi ve Yunanistan üzerinde baskı oluşturdu. ABD'nin Savunma Bakanlığı Müsteşarı Jan Lodal, Kıbrıs Özel Temsilcisi Richard Holbrooke ve Kıbrıs Özel Koordinatörü Thomas Miller devreye girdi. Müsteşar Lodal, Rum kesiminin Washington Büyükelçiliği yetkililerine, "S-300'leri almayın. Türkiye füzeleri imha edebilir. Bu konuda Türkiye'yi ikna etme gücüne sahip değiliz. Sandığınızın aksine Türkiye ABD'nin bir eyaleti değildir. Hiç kimse Türkiye'yi temel çıkarlarına ters düşen bir konuda uzlaşmaya zorlamayaz." uyarısında bulundu.

Richard Holbrooke ise S-300 sorununun çözülmesi ve Rum-Yunan ortak savunma doktrininin lağvedilmesi için Türkiye’nin Kıbrıs’ta bulundurduğu askerleri geri çekmesini önerince Ankara, "Askerimizi ne zaman çekeceğimize biz karar veririz. Bu durumda tam tersine, asker sayısını arttırmamız gerekecek." karşılığını verdi.

Bu arada NATO Genel Sekreteri Javiar Solana da, S-300’lerin Ada'ya konuşlandırılmasına karşı olduklarını açıklayıp, "S-300’lerin Ada'ya konuşlandırılmaması için formül bulunması gerektiğini" söyledi.

İşte tüm bunlardan sonra füzelerin Girit'e konuşlanması formülü hayata geçirildi. Bu karardan sonra Rum Savunma Bakan Yannakis Omiru istifa ederken, "S-300’lerin iptalinde Yunanistan’ın sorumluluğu vardır ve bu iptal kararından sonra Kıbrıs ve Yunanistan halkı arasında bir güven krizi yaşandığı da doğrudur. Ancak buna müsaade edilmemelidir. Kıbrıs Helenizmi, Yunanistan’la birlikte yürümesinden başka yol olmadığını anlıyor.” dedi.

YAPTIRIMI EN ÇOK HANGİ ÜLKE İSTİYOR

S-300 olayı konusunda 2 yıl önce yapılan bir açıklamayı da ekleyelim.

Beyaz Saray'ın önemli isimlerinden Dışişleri Bakanlığı Danışmanı John Sitilides, Türkiye'nin S-300'leri S-400 krizine örnek göstermesiyle ilgili olarak şu değerlendirmeyi yaptı:

"Bu sistemler NATO üyesi olmayan Güney Kıbrıs tarafından 1997 yılında alınmıştı. Türkiye’nin bataryaları yok etme tehdidi bölgede bir savaşın fitilini ateşleyebilirdi. Bu nedenle bu krizin çözümü için formüller arandı. Nihayetinde Yunanistan ile Kıbrıs bir anlaşma yaptı. Yunanistan S-300’leri sahiplenecek, ancak konuşlandırmayacaktı. Ege Denizi’nin güneyinde, Girit adasında bir hangarda depolayacaktı. Böylelikle Türkiye’nin yok etme tehdidinde bulunacağı bir sistem olmayacaktı ortada. Yani Kıbrıs füzeleri aldı, Rusya parasını kazandı, ama sistem konuşlandırılmadı ve Yunanistan’da yıllarca kapalı kaldı. Ruslar Karadeniz ve Akdeniz’de güçlerini artırınca NATO ülkeleri, Rus sistemleri ile başa çıkmanın yollarını aradılar ve bu sistemlerin, en gelişmiş Amerikan savaş uçaklarıyla ne kadar yenilgiye uğratılabileceğini denedi. Bu nedenle de Yunanistan’daki S-300’leri deneme amaçlı kullandılar. İsrail de aynı şekilde S-300’leri denedi.”

Özetle; bugünkü hükümet tarafından istikrarsızlık göstergesi olarak nitelenen Koalisyon hükümetleri tarafından yönetildiği halde, Ankara'nın tüm kurumlarıyla ortaklaşa bir politika izlemesi sonucu S-300'lerin engellendiği, ABD-NATO'nun da Türkiye'yi dikkate aldığı görülüyor.

Ya şimdi?

S-400 politikasında nereden nereye geldiğimiz ortada.

Ancak dikkat çekmek istediğimiz şu:

S-400'lerin mutlaka engellenmesini ve bunun için Türkiye'ye her türlü yaptırımın uygulanmasını isteyen ülkelerin başında Yunanistan gelmiyor mu?

Şimdi, Akar'ın gündeme getirdiği "Girit modeli" uygulandığında, füzeler mesela -Amerikalıların aylar önce önerdiği gibi- Akıncı Üssü depolarına kaldırıldığında, milyarlarca dolarımızın çöpe gitmesinin yanısıra Rum-Yunan ikilisi de S-300'lerin "rövanşı"nı almış olmayacak mı?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

arşiv