Bu yaz haşhaşiler gelebilir olmadı seneye

Nihat Genç yazdı

Birbiri peşine liberal yazar sanatçılardan ‘aldandık, kandırıldık’ itirafları geliyor, fazla üzülmesinler ve itiraf ve pişmanlık için fazla da acele etmesinler, büyük müjdeyi vereyim ‘yetmez ama evetçiler’e genel af geliyor.

İnsanlar da hayvanlar gibi saldırganlıklarını sürü içinde göstermeyi pek sever, Bülent Arınç’ın yandaşlardan üstünlüğü burada, sürüden ayrılınca da ‘karakterinden taviz’ vermiyor.

Demokrasi akrebi öldürmek değil zehirli iğnesini hukukla çıkarabilmektir.

Birbirimizi tanıma inceleme öğrenme aşamasını henüz tamamlamadığımız çok aşikar hala birbirimize karşı azgın bir saldırganlığın içindeyiz, niyetimiz hiç değişmedi: birbirimizi yok etmek.

Aynı görüşten insanlar olmadığımızı uzun zamandır idrak etmiş bulunuyoruz, hatta birbiriyle asla evlenmeyecek birbirinin sokağından geçmeyecek kadar, ancak söz konusu bir toplumun hayatıysa bu gözü dönmüş karşıtlığın bir sonu olmalı. Demokratik süreçler esnekliğini kaybettikçe sayelerinde batağa saplandık.

Bugün bu bataklık içinde atılacak her adımdan korkar hale geldik. Çalçene velveleci çaçeron yazarlar ekranlarda on yıl ‘süreç’i konuştu sonu ‘hendek’ yani iç savaşla bitti, bir on yıl ‘vesayet’ ve ‘cemaatin güzellik şovlarını’ konuştu, şimdi cemaat eliyle darbenin hatta bir ihtimal daha var darbelerinin içindeyiz.

Yemek yediğiniz bölgeyi savunmak ‘vatanseverlik’ değildir.

DAVUTOĞLU MEDYASI

Sonunda Davutoğlu kendi medya ekibini Karar Gazetesi’yle oluşturmaya başladı, bu ekip Erdoğan’a saygı duyuyor ama bu kadar, bu gazeteye bizim de ihtiyacımız var, hükümet-saray savaşında cepheleri taarruz yerlerini haritada tam anlayabilmek için.

Ve siyaset, böyle sürüp gider.

Yandaş yazarların en çok üzüldüğüm yanları orduyu hiç bilmiyorlar içinde neler var anlamak istemiyorlar, ‘ordu’ içinde ‘dünya yıkıldı’ neden hala ‘habersizler’ diyorum, sebebi galiba biziz, ikrah ettik gına getirdik artık ne olup bitiyor hiç yazmıyoruz, yazmayınca onların da haberi olmuyor, hala her şeyin süt liman emre amade olduğunu sanıyorlar, bu belirsizlik haliyle şimdi de hepsini hafakanlar basmış durumda.

Sonunda haklı çıksak da yazdık yazdık da ne oldu, aç sefil perişan beş parasız ortada kaldık, bu saatten sonra sizin cemaat kavganıza hizmet edecek halimiz yok, azıcık para verin de bari biz de artık bu işi ‘ekmek’ ve ‘meslek’ aşkıyla yapalım.

Ve hayat böyle sürüp gider.

Başta CHP muhalif kamuoyunun Cuhurbaşkanı’nın anayasa mahkemesi kararına uymuyorum cümlesi ‘darbedir’ lafı doğrudur, bu ‘uymuyorum’ lafıyla Cumhurbaşkanlığı meşruiyetini kaybetmiştir, hiç tevil etmeye çalışmayın, cumhurbaşkanlığı yasalara uymuyorum diyemez, derse, o makamın meşruiyeti düşer.

Ancak cumhurbaşkanlığı makamının anayasa mahkemesinin kararına uymuyorum itirafını ‘mızıkçılıkla’ geçiştirip örtbas etmeye çalışıyorlar.

Ortaokul günlerinden beri hepimiz mızıkçılık yapanlarla ahlaken ve sosyal olarak arkadaşlığımızı kesmişizdir ve sonunda o ‘mızıkçı’ oyunbozan, sonunda başımıza cumhurbaşkanı oldu. Keşke imam hatip okullarında yarış-müsabaka ve oyun kültürü birazcık olabilseydi, kim mızıkçı kim ileride başımıza bela olacak, o yıllarda gözlenir sicillenir ya da elenirdi.

Cumhurbaşkanımız her halde ‘oyun’ istiyor ve oyun kızıştıkça adrenale ihtiyacı var.

İnsan neye alışırsa beyin onu ister. Ülke olarak ‘endişeli halin’ tiryakisiyiz. Bir uyuşturucu gibi. Endişesiz geçecek birkaç gün bizi ‘krize’ sokabilir.

Daha sakin bir ifadeyle toplumca ‘olay’ manyağı oluverdik.

SARHOŞ OLDUĞUNU VE KORKTUĞUNU SÖYLEYEBİLEN KADINLAR

İnsanoğlu akla gelen her bitki ve meyveden alkol yapabilmeyi başarabilmiştir. Bizler de ‘olur olmaz her olaydan’ dert ve çatışma çıkartmayı başarabiliyoruz. Biri ‘olay’ demesin, sineğin kanadından yağ çıkarırız. Pireyi deve deveyi pire hatta cumhurbaşkanı yaparız. Akşam ekranları ‘olay’ bulmasın, süzme ve damıtma için zulada bekliyorlar. Olay’ın inciğini cıncığını çikartmak için en ince tülbentlerden geçirip yoğurttan ‘kan’ çıkartırız.

Balın içine bit sütün içine sinek atmayı çok severiz.

Bu, böyle sürüp gider.

Bu yüzden ‘korku’ dahi popülerleşti.

Ve korku illegalden istisnadan çıkıp legal piyasada bollaştı.

Korku nikotin gibi beyin bağımlısıdır. 60-70’li yıllarda izlediğimiz hiçbir korku filmi artık bizi kesmiyor, çocukça geliyor.Eski Yeşilçam filmlerine dahi arada bir bakıyoruz ama eski korku filmlerinin tek karesine bakan kalmadı içimizde.

Korku beyni hızlandırır ancak korkunun popülerleşmesiyle korku artık ‘panik’e girmede güçlük yaşıyor.

Korkunun popülerleşmesi iki şeye zarar verdi, birincisi: içki. İçkiyle beynini yumuşatma ve o hafiflik içinde beyni hızlandırma ihtiyacını kimse duymuyor.

Çünkü günlük popüler korkularımız zaten beyin damarlarımızı yeterince açıyor ve kanımızı aktif sıcak kılıyor.

Popülerleşen korkunun ikinci zarar verdiği şey, terör örgütleri. Terör örgütünün felsefesi ‘dehşet’ uyandırmaktır, zavallı terör örgütleri .ötlerini yırtsalar artık bu topluma ‘dehşet’ saçmalarının imkanı kalmadı.

Şu anda bir terör örgütünün dehşet saçması için yapabileceği tek şey kaldı, o da, ‘aşırı nezaket’, insancıl ve ‘alttan alan’ bir tutum sergilemeleri, ancak böylelikle dehşet salabilirler. Çünkü toplumun en çok ihtiyaç duyduğu şey o toplumda hiç olmayan şey, o da ‘nezaket’.Nazik bir terör politikası ‘dehşet’ten daha çok etki yaratabilir.

Ama ‘mal’ ortada, Selahattin Demirtaş bir ‘general’ gibi Diyarbakır’a kurulmuş, Sur Savaşları ve Sur Taaruzları’na komuta ediyor.

Ki, Apo’nun talimatıyla (kitapta geçiyor) Pervin Buldan mecliste beklenmedik incelikte başkanvekilliği yapıyor, demokratik şirinlik tavan yaptı, Buldan’ın her sataşmaya söz hakkı vermesi, isteyen herkesi bir şekilde konuşturması, meclisi hem mutlu ediyor hem şaşırtmaya devam ediyor.

Bence de bi ‘şirinlik’ yöntemleri en etkileyici tek yol!

Dişilerin erkeklerden üstünlüğü çoktur, en büyük erdemleri, bütün dişiler alkol alınca sarhoş olduklarını söylerler, bunu söyleyebilecek erkek nadiren bulunur.

Aynı şekilde bütün dişiler ‘korktuğunu’ hepimizden önce söyler, bunu söyleyebilmek erkek için çok riskli bir durumdur.

Sarhoş olduğunu ve korktuğunu söyleyebilen kadınlar içimizde yine de en sakin kalabilenlerdir.

Dünya kadınlar günü kutlu olsun, ve daha çok başımızda olsunlar.

Pervin Buldan’ın harikalar yaratan yönetimini izlerken, CHP’li Levent Gök, Atatürk olmasaydı kimin çocuğu olacaktınız, dedi.

Bu olmayacağa erdi problemi benim gibi kurgucu bir zihinde travmalara sebep oldu.

Cümle kafamda şöyle gelişti, Atatürk olmasaydı, hangi kilisede papaz olacaktınız.

Ama yine de değişen bir şey olmayacaktı. Bu sefer de kilisenin para kutusunu eski eserlerini cebellize edeceklerdi. Yunanistan ekonomisini kim batırdı? Ekmek elden su gölden vergisiz ballı devlet hayatı yaşayan papazlar!

KEMİK DE KÖPEĞİN İNANCIDIR

Avrupa Birliği mülteciler için Türkiye’den sonra Yunanistan’a da para vereceğini açıkladı. Vallahi Türkiye’deki İslamcılar ile Yunanistan’daki papazlar bu para konusunda iyi anlaşır.

Bizim İslamcılar buradan dualarla hatimlerle mültecileri, parayı alır Yunanistan’a postalar, Yunanlı papazlar istavroz çıkartıp denize haç atıp, parayı alır ordan buraya postalar.

Ve, bu böyle sürüp gider.

Hatta Avrupa biraz daha fazla verse, kurtama botuna Emine Erdoğan, mahdumları ve Tayyip Erdoğan mültecileri denize atıp, önce kendileri oturur.

Ancak o kurtarma botu içinde Emine hanım ve Cumhurbaşkanımızın ‘bu geziciler yüzünden beş kuruşa muhtaç olduk’ laflarını duymamak mümkün mü?

Bu böyle sürüp gider.

Kemik de köpeğin inancıdır.

Ağzındaki kemiği bırakmayan köpek gibi kör inançlarını kimse terk etmez.

Bir yılan en aydın en kültürlü en bilge insanımızı ısırıp zehirlese, o bilge insan, dünyanın bütün yılanlarını yok etmek istemez mi?

Bir köpek sizi ısırıp kuduz aşılarına başlasınız dünyanın bütün köpeklerini yok eden bir öfkenin kurbanı olmaz mısınız?

Korku insana ‘genellemeyi’ öğretir.

Ne çok aydın insan tanıyorum sırf bir köpeğin ısırma ihtimali üzerine ‘genelleme’ yapıp bütün hayvanlara düşmanlık yapan.

Kör inançlı yobaz da aynısı, liberali de aynısı, ağzımdaki kemiği kaptırırım korkusu, köpeklere ‘genelleme’ yaptırıyor.

Cemaat yazarları harıl harıl ‘genelleme’ yapıyor, pek yakında ortalık karışacakmış, yasal yollar, Arınçlı Güllü yollar, hatta Akşenerli yollar, hiç biri olmadı, gelecek Kasım’da Clinton başkan olursa zaten Tayyip’in şansı kalmıyor, yine acayip karanlık yollar.

Suikast mi iç muhalefet mi yasal yollar mı asker eliyle mi, bütün yollar gündemde, bizi ilgilendiren, nasıl yapacakları?

Kuduz köpekler kuduz sırtlanlar gibi birbirlerini yok edeceklerini ortadan kaldıracaklarını yazıp çiziyorlar, öyle bir genelleme ki Kenan Evren’in genellemeleri bir Yeşilçam melodramı gibi masum kalıyor!

YİNE BAŞLADI DARBECİ KUKLALARIN DOĞURGAN MEVSİMİ

Ve asıl soru, bu ülkede Amerika’dan izin almadan bir ‘darbe’ ya da bir şekilde iktidar değişikliğini göze alacak yiğit var mı?

60’ta, 12 mart’ta, 12 Eylül’de, 28 şubat’ta Amerika’dan icazet almadan kalkışmış bir ‘milli’ çıkabildi mi?

Ve bu böyle sürüp gider!

Bir ‘genelleme’de biz yapalım.

Bunların hepsi Amerikan battaniyesi altında büyüdüler.

Bunların hepsi karanlık basınca Amerika’ya kaçar.

Bunların hepsi Amerikan’ın ‘evcilleştirdiği’ casuslar, yüksek makamlara çalınmış sorularla atananlar, hepsi ‘statü’ kazanmak için Amerikan’ın köpekliğini yaptılar.

Hiç değilse bir kalp krizi geçirmesi gibi normalini beklesek diyenler dahi ‘Tayyipçi’ oluveriyor.

Çünkü başkalarına bel bağlayanlar ‘sabırsızdır’, aşırı stres sahibidirler, stres bağışıklık sistemi bırakmaz, başımızdan bir gitsin de nasıl giderse gitsin, bakın o kadar duaya ayete rağmen Fethullah Gülen ‘stresten’ çatlayacak, liberal yazarından Fethullah Gülen’inin konuşmalarına kadar ‘kılıçlar’ ‘kışlada uyuyanlar’ lafları gırla gidiyor, ‘av mevsimi’ çoktan başlamış gibi hayvan taklidi sesler çıkarıyorlar.

O 60’dan 12 Mart’tan 12 Eylül’den beri tanıdığımız vahşi canavarhayvan yine bir daha ülkeye hızla yaklaşmakta, ey bezelye beyinli yandaşlar haşhaşiler seçmenler, bu canavar ‘bilinmedik’ ‘tanınmadık’ bir canavar değil, kaç kuşak kurban verip kırıldık, 12 Mart kimleri kırdı, 12 Eylül kimleri kırdı, şimdi Hendekler’de kırılan bizim çocuklarımız değil mi, şimdi Amerikalar’a kaçanlar bu toprakların çocukları değil mi, daha kaç kuşağı kıracaksınız, birbirimizi kırmaktan kıyımdan geçirmeden başka şansımız hiç yok mu?

Bu canavarla kucaklaşanlar öpüşenler koklaşanlar kimlerdir, haşhaşiler yandaşlar liberal yazarları, genelliyorum, kendine beynine kendi gücüne kendi ülkesine kendi halkına güvenmeyen, başkalarının oyunlarında başkalarının projelerinde oynayan ‘kuklalar’….

Yine başladı darbeci kuklaların doğurgan mevsimi.

Bu böyle sürüp gider…

Oyun bilmeyen demokrasi siyaset bilmeyen kendine hiç güvenmeyen bu canavarların ağzına hukukla eleştirilerimizle kazık çakana kadar.

Cemaatçisinden liberaline kadar ağızlarına çene altından kazık çakıp Sivas’ın dağlarına bir yol kenarına bırakacaksın sonra sinekler o kanlı ağızda yuva yapsın sonra güneş yaksın kurutsun.

Kurusun çürüsün, bu Amerikan köpeklerinin darbeleri yetsin artık, bir daha sürüp gitmesin.

Nihat Genç

Odatv.com

Bu yaz haşhaşiler gelebilir olmadı seneye - Resim : 1

nihat genç Tayyip Erdoğan arşiv