Yerle yeksan etti

Ahmet Müfit yazdı

Neoliberal küreselleşmeci dünya sistemi, biri olmaksızın diğeri olamayacak iki temel ayak üzerine inşa edilmiş durumda: Birincisi “mal ve hizmetlerin” serbest dolaşımı, ikincisi ise “sermayenin” serbest dolaşımı. Milton Friedman, Daron Acemoğlu gibi serbest piyasacı küreselleşmeyi, ulus devletlerin kontrolünden kurtulmuş “daha iyi” bir dünyaya giden yegane yol olarak sunan ekonomistler tarafından entelektüel seviyede pazarlanan bu sistem, 2008 krizi sonrasında büyük bir meşruiyet krizine girdi.

Daha öncekilerden farklı olarak doğrudan neoliberal küreselleşmeciliğin, ABD başta olmak üzere merkez ülkelerini vuran söz konusu kriz, “gelişmiş” ülke merkez bankalarının “sıra dışı” uygulamalarıyla, ahlaki yönden meşruiyet sorunu ortadan kalkmasa da “atlatılmış” oldu. Krizin sorumlusu mali sermaye, negatif faiz ve değersiz tahvillerin satın alınması gibi önlemlerle eleştirilerden ve siyasi önlemlerin hedefi olmaktan -entelektüel düzeyde tartışılsa da- fiilen korunabildi.

Finans sermayesi açısından bunlar yaşanırken, neoliberal küreselleşmenin diğer ayağı olan mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı konusu büyük ölçüde bu tartışmaların -dolayısıyla da tahribatın- dışında kaldı. Özellikle gelişmiş kapitalist ülkelerde büyüme oranları düşüp küresel ticaret hadleri nispeten gerilese de, özellikle bizim gibi ülkelerin ucuz ve bol parayla tüketmeye yönlendirilmeleri yoluyla, çok fazla yara almaksızın yoluna devam etti. Söz konusu dönemde, uyuşturucu alışkanlığına benzer şekilde borç parayla ödünç refah yaşamaya alıştırılmış bizim gibi ülkeler üst üste büyüme rekorları kırdılar.

Bu gerçeküstü (sürreal) durum, neoliberal dönemde sanayi üretim gücünü büyük ölçüde yitiren ABD’yi yeniden üreten bir ülke yapmayı vaat ettiği için küreselleşmenin esas kazananı olan finansal sermaye tarafından istenilmeyen kişi ilan edilen Donald Trump, 2016 yılı sonunda yapılan seçimlerde ABD Başkan seçilinceye kadar devam etti. Benzer siyasi altüst oluşlar, özellikle Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri açısından da şu ya da bu ölçüde söz konusu olsa dahi, etkileri neo-liberal küreselleşmeciliğin büyük patronu (grande capo) ABD’de gerçekleşen değişim kadar etkili olmadı.

İŞSİZLİK SON 49 YILIN EN DÜŞÜK SEVİYESİ OLAN YÜZDE 3,6’YA DÜŞTÜ

ABD Başkanı Donald Trump’ın 2016 başkanlık seçimi öncesi ekonomiye ilişkin en önemli vaadi; sanayisizleşme kaynaklı işsizliğin, hizmet sektöründeki düşük ücretli ve esnek istihdamın neden olduğu sosyal tahribatın durdurulması, işsizlik, yoksulluk yaratan mevcut sistemin değiştirilmesi oldu. Açıkça ifade edilmese de finansal sermayeye sağlanan ayrıcalıklar yani neoliberal dünya sistemi, kaçınılmaz olarak Trump’ın eleştirilerinin odak noktasını oluşturdu. Tam da bu nedenle, küreselleşmiş mali sermaye başta olmak üzere, küreselleşmenin kazananı olan güçlerin yoğun muhalefetinin hedefi haline geldi.

Sürdürülen negatif kampanyaya karşın seçilmesi engellenemeyen ve iktidardaki birinci yılı bu tartışmalarla geçen Trump, seçim vaatleriyle ilgili ilk kapsamlı çıkışını, 2018 Ocak ayında, neoliberal küreselleşmeciliğin yıllık panayırı olan Davos’ta gerçekleştirdi. ABD’nin, ülkesinde işsizlik ve yoksulluk yaratan adaletsiz ekonomik pratiklere karşı artık gözünü kapatmayacağını, beklentilerinin karşılanmaması durumunda tek taraflı olarak gereğini yapacaklarını ifade etti. Dediğini de yaptı.

Davos’ta başlayan tartışma, 2018 Mart ayında ABD’nin Çin’den yapılan ithalata yaklaşık 50 milyar dolarlık ek gümrük vergisi ve yatırım kısıtlamaları uygulamasını öngören genelgeyi, "Bu birçok genelgenin ilki" diyerek imzalamasıyla yeni bir boyut kazandı. Son 18 ayda ABD tarafından atılan ve neoliberal küreselci kesimlerin büyük tepkisini çeken adımların sonucu olarak, ABD ekonomisi geçmiş dönemlere göre oldukça iyi bir büyüme performansı gösterdi. 2019 yılı birinci çeyrek büyüme hızı 3,2 oranında gerçekleşirken, üretim ve yatırımlarda gerçekleşen artışların sonucu olarak işsizlik son 49 yılın en düşük seviyesi olan yüzde 3,6’ya düştü, 2008 krizi sonrası dramatik bir şekilde düşen saatlik ücretlerdeki yıllık artış yüzde 3,2’ye ulaştı.

Sonuç olarak, neoliberalizmin üzerinde yükseldiği iki temelden biri olan ve neredeyse tartışılması dahi imkansız hale gelecek şekilde kutsallaştırılan “serbest ticaret” ayağı, bizatihi neoliberalizmin ağa babası ABD tarafından atılan adımlarla yerle yeksan edildi.

KÜRESELLEŞMECİLİK ÖNCESİ DÖNEME GERİ Mİ DÖNÜLÜYOR

Trump tarafından atılan ve serbest piyasa cephesi tarafından “ticaret savaşları” olarak nitelenen bu adımlar her ne kadar ABD içerisinde destek bulsa da, karşısında ciddi bir memnuniyetsiz gurubunun oluşmasına neden olmuş durumda. Memnuniyetsizler yalnızca, küresel ticaret serbestisinin kazananı Almanya ve Çin gibi esas olarak üretim güçlerini koruyan ve geliştiren ülkelerle kısıtlı değil. “Ticaret savaşları” kızıştıkça, söz konusu savaşın küresel ticareti daraltıcı etkisi nedeniyle küresel finans sistemi de baskı altında kalıyor. ABD başta olmak üzere küresel ölçekte sermaye piyasalarında yaşanmaya başlayan ciddi kayıplar ‘sırada mali sermayenin serbest dolaşımı mı var?’ sorusunu akla getiriyor.

Sermaye piyasalarında yaşanan bu çalkantı, küreselleşme yandaşı kesimler açısından, kriz sonrası merkez bankaları müdahaleleri ile atlatıldığını, en azından uzunca bir süre ertelendiğini düşündükleri mali serbesti konusunun yeniden gündeme gelmesi anlamına geliyor. Huawei “anlaşmazlığıyla” ilişkili olarak fikri ve sınai mülkiyet haklarını da kapsayacak şekilde yeni bir boyut kazanan “savaşın”, sermayenin serbest dolaşımını da kapsayacak şekilde genişlemesi olasılığı neoliberal küreselleşmeci cephede tüylerin diken diken olmasına, neoliberel küreselleşmecilik öncesi döneme geri mi dönülüyor sorusunun ciddi bir olasılık olarak tartışılmasına neden oluyor.

Neoliberal küreselleşmeci cephede bunlar yaşanırken, bu yaşananlar ışığında bizlerin yanıtlaması gereken soru, neden olduğu onca tahribata rağmen neoliberal küreselleşmeyi savunmayı sürdüren güçleri bu denli korkutan söz konusu gelişmelerin, neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin kaybedenleri açısından ne anlam taşıdığı, ne tür sonuçlar yaratacağı. Farklı bir şekilde ifade edersek, yaşananları, neoliberal küreselleşme savunucusu piyasacıların dillendirdiği gibi büyük bir yanlış olarak mı, yoksa bir büyük yanlıştan dönüş sürecinin başlangıcı olarak mı adlandırmamız gerektiği.

Kişisel olarak, yaşananları borçlanarak üretip/tüketmeye, borçla üretip tüketerek büyümeyi sürekli kılmaya dayalı olarak var olabilen, bu özellikleri nedeniyle varlık balonlarına ve krizlere neden olan, doğaya, çevreye, insanlığın geleceğine ilişkin yıkıcı sonuçlar doğuran bir büyük yanlıştan dönülmesi olarak değerlendirmenin doğru olduğunu düşünüyorum. Yaşananları, insanlık tarihini, insanlığın binlerce yıllık birikimini göz ardı ederek, dünyayı, yaşamı yeniden şekillendirme yetkisini kendinde gören kibirli ancak kifayetsiz muhterislerin ürünü olan neoliberal küreselleşmeci dünya düzeninin neden olduğu zararların, zaman içerisinde onarılmasını da sağlayabilecek bir normalleşme sürecinin başlangıcı olarak adlandırmak da mümkün şüphesiz ki.

Ahmet Müfit

Odatv.com

Yerle yeksan etti - Resim : 1

Donald Trump ABD arşiv