Yeni yılda yapacaklarım

Nihat Genç yazdı

Dürüstlük çok ama çok pahalandı, sıradan insanlar almaya korkuyor.

Büyük sanatçılar işimden olurum diye, tv sahibi zengin patronlar servetimden olurum diye, korkuyor.

Dürüstlük el yakıyor.

Hayatları yakıyor, ocakları söndürüyor.

Kese kağıdında yüz gram dürüstlük alayım dese bir insan, yüzüne bakan çıkmaz, işe giremez, karda kışta soğukta kalır, bir ömür aç kalır.

Oysa dürüstlük güzel şeydir, her insanın canı çeker.

İçi dışı bir olur, gülen bir yüzü, iç huzuru olur.

İnsanlığa karşı kendine karşı görevlerini yapmış, mutlu-mutmain bir insan olur.

Dürüstlük çok pahalandı beyler!

İmam hatipler çoğaldıkça dürüstlüğün müşterisi kalmıyor!

Ülkemizde her ithal mal bolluktan geçilmiyor ancak dürüstlük hiç kalmamış el yakıyor.

Dürüstlük olmadan siyaseti anayasaları toplumsal huzuru nasıl başarırız bilmiyorum.

Bildiğim dürüstlük eski paralar gibi tedavülden kaldırılmış.

Demokrasilerin, kimseden yardım almadan, kimseye köle olmadan, tek başına ve yalnız, ve en etkili silahı dürüstlükten elimizde kalmadı.

Dürüstlük cumaya gitti, dönüp dükkanı açan yok.

Yoksa dolar, Suud, Mekke, kolayca atanılan kolay makamlar mı dürüstlüğümüzü kuruttu.

Bu son onbeş yılda ne oldu da…

İnsanı kırılmaz bükülmez eğilmez yapan dürüstlükten zırnık kalmadı elimizde.

Dürüst olabilmesi için bir insanın kendi başına tek kişilik mahkeme salonu olabilmeli.

Tek kişilik mahkemenin yerini cemaatler mi aldı fetvalar mı aldı emir kulluğu mu aldı körü körüne itaat mi aldı?

Her insan kendi başına kendini mahkeme edebilmeli, kendini, toplumla insanlıkla kendince uzlaştırabilmeli.

Her insan evladı insanlığa ve kendine tutunabilmek için ucundan bir parçacık dürüstlüğü tadabilmeli.

Eşitsizliklerden canı yandığını söyleyemezse de sessizce mırıldanabilmeli, haksızlıklara gaddarlıklara hiç değilse içinden bir sesle olsun bir fırsat vermemeli.

Savaş suçlarına insanlık suçlarına ortak olamayacağını birkaç cümleyle kalbiyle yargılayabilmeli, bağırmaya yazmaya gücü yetmese de hiç değilse kalbinden geçenler yüzüne yansıyabilmeli.

Bir genç adam bir çocuk dahi, bir radikal bir savaşçı olmadan da, kendini amansız tehlikelere atmadan da, kendi başına ucundan tutabilmeli pırıl pırıl bir dürüstlüğü.

İnsan ruhuna kuvvet veren dürüstlük!

Dürüstlük çok pahalandı beyler!

Arena ortasında aslanlarla paramparça delik deşik kanlı bir savaşa girmeden kimseciklerin dürüst olma şansı kalmadı.

Ölümü yok olmayı göze almadan kimsenin dürüst olma şansı kalmadı.

Oysa en insani haldir dürüstlük, sokakta yürür gibi kolaylıkla her insan dürüst adımlar atabilmeli.

Ah, attığı her dürüst adımda cehennem ateşine düşer gibi bir korkuyla yaşamak…

TV’de iktidar yandaşı sanatçı iktidara destek için öküz gibi böğürüyor…

O da biliyor bir an dürüst olabilse, beş parasız kalacak, adını anan tek kişi kalmayacak.

Ekranlar gazeteler partiler yandaşlık köpeklik kıyamet kadar bol.

Bir gıdım dürüstlük için namuslu temiz zekice bir çaba kimsede yok.

Ama ortalık kızıl kıyamet gülünç gestapo dolu, gülünç frankeştayn dolu, gülünç falconetti dolu, gülünç drakula dolu, gülünç maymun dolu.

Aç gözlüler çok oburlar, macerasız yaratıklar, estetik zevkleri hiç yok, hayal güçleri yok, gazeteleri yazarlığı frengili bir fahişe gibi her gün biraz daha çürütüyorlar, bulanık suları seviyorlar, insanlıktan sıyırmışlar, insanları içeri atmak koleksiyonculuk zevkleri olmuş, bağlılıkları artık sapıklığa dönüşmüş, ve hepsi meymenetsiz asık suratlı, manyak derecesinde ağızlarına Tanrı’yı alan, kambur gözlü topal burunlu hain çeneli, sabah akşam liderleriyle yatıp kalkan şehvet düşkünü fahişeler…

Dürüstlüğe kıran girmiş. Bir damla yağmur yok kıtlık üstüne kıtlıkla geçen yıllar, yokluğu, ne Haçlı seferlerine benziyor, ne kara vebaya.

Kıtlık ki ne kıtlık, eline yüzüne diline ruhuna kalbine sürecek bir damlacık dürüstlük kalmamış.

Öyle bir kıtlık ki katıksız bir dehşete düşüyor insan.

Bir toplumun bir toprağın ölüm habercisi azraili gibi bir kıtlık.

Gazeteciler, yazarlar, siyasetçiler!

Yeni yılda beyler, dürüstlüğü ucuzlatın, çocuklarınız da alabilsin.

Henüz ortaokul lisedeki çocuklarımız da itiraz edebilsin, bir cümlecik olsun baba senin fikirlerini sevmiyorum, diyebilsin.

Ah bütün babaların-büyüklerin çılgınca duyduğu bir korku bu: ‘ya çocuklarımız dürüst olursa.’

Ya bizi mahkeme ederlerse, ya bizden eşitsizliğin, savaşların, yalanların, çevre katliamlarının, yolsuzlukların hesabını sorarlarsa!

Çocukları ‘dürüst’ olur diye korkudan canları çıkıyor.

Ah, şu eski mesel, alt edemediği büyük yaşamsal endişeyle bir erkek çocuk doğarsa deyip bütün doğanları öldüren o büyük firavun korkusu.

Bütün marketlerde manavlarda bakkallarda ekranlarda gazetelerde firavunun korkusuyla, işte bu amansız korkuyla her gün biraz daha henüz doğmadan yasaklanıyor dürüstlük!

Siyasiler gazeteciler yazarlar anneler babalar!

Yeni yılda dürüstlüğü ucuzlatın beyler!

İyilik bu kadar yüksek maliyetli olmasın.

Sizlerin de bizlerin de hepimizin de ‘iyi insanlar olabilme’ şansı olabilsin.

Çocuklarınızın iyi insanlar olmasına bir fırsat verin beyler!

Pisliğinize suçlarınıza sizden sonraki nesillere bulaştırmayın beyler.

Bakın ne diyor yazar: ‘Evrenselleştirilmiş suçun artık bir suç olmayacağını…’

Suçlarınızı toplumsallaştırarak suçlarınızı meşrulaştırılarak ve suçlarınıza dinden kitaptan hileyle fetva bularak suçtan günahtan kurtulabileceğinizi sanmayın, bir adam başkan olacak diye, pırıl pırıl milyonlarca genç çocuğu suçuna ortak etmesin. Bir milletin geleceği herşeyi bu tertemiz kaynakları kirletmesin.

Siyasiler gazeteciler anneler babalar!

Yeni yılda…

Katillerin bir ayet gösterip mücahit olmasına izin vermeyin beyler.

Her doğan çocuğumuza bütün dünyayla savaşmak gibi ilahi görevler vermeyin beyler.

Çocuklarınızla daha yumuşak ve çok tatlı konuşun.

Tanrı neden bizden bütün dünyaya acı çektirmemizi istesin, deyin.

Tanrı neden yarattığı dünyanın bir yarısına savaş ilan etsin, deyin.

Her suçunuzu Tanrı’nın üstüne atmayın beyler.

Tanrı neden savaşın adı olsun, deyin.

Tanrı neden yarattığı dünyanın diğer yarısıyla uzlaşmaz bir çelişkiye düşsün, deyin beyler.

Tanrı kendini açıklamaktan aciz mi kaldı da habire sabah akşam Tanrı’yı bizler çıkarlarımıza geldiği gibi tanımlıyoruz, deyin.

Müslümanı müslümana acımasız katliamlarla savaştırırken, her yerde olan Tanrı, neden ortalıklarda görünmüyor, diye çocuklarınıza bir sorun beyler.

Yoksa Tanrı, katliam başladıktan sonra beni çağırmayın mı, diye sorun beyler.

Neden on-onbeş yaşında canlı bombalar kendini patlatmadan cennete gidemiyor, bir sorun.

Neden aşkla değil canlı bombayla gidilen cennete inandırılıyor, bir sorun.

Aşk, hepimizi, sevdiğimizin en değerli en kutsal şeyi, bedeninde diriltir, aşk sevdiğinizin bedenini kendi bedeninize dönüştürür, bir bir anlatın.

Başkasının bedeninde ruhunda içinde cenneti yaşayanlar kanla bombayla savaşla gidilen başka bir cennet ister mi, deyin.

Çocuklarınıza aşkı yaşayanların iki cihanı artık ikiye ayrılmaz, deyin.

Gözümüz elimiz ağaçlar dağlar yaratılan her şeye ‘hayretimiz’ ve bu her şeye ‘sebep’ olan, neden bizden dünyanın bir yarısına düşman olmamızı istesin?

Çocuklarınıza ‘hayret’ ve ‘sebep’i anlatıverin.

Sevdiğinde buluşma yolunda bir insan bu alemin gerçek kralıdır, tek kralıdır, deyiverin.

Aşk, iki cihan arasında iki sevgili arasındaki boşluğun kalkmasıdır, deyiverin.

Tanrı vardır-yoktur gibi boş tartışmaları bir yana koyun, çocuklarınıza cesur konuşun, cezbesiyle ruh haliyle aşk, Tanrı gibi olma hissini yaşatır her insan evladına.

Her insanın içinde ‘iyilik’ olduğu sürece mutlaka bir gün ‘sebebi’ olur mükemmel iyiliklerin…

Çocuklarımız kendilerini iyi hisseder, insan hisseder insanı hisseder.

İki kere iki dört eder mi, ikiyi çarpan kim bölen kim, bu boş çarpmayı bölmeyi kaldırın ‘iç’ dünyanızdan…

Tanrı ve sen, iki orda duruyor, iki mi bir mi kimse bilemez, çarpıp bölenler neyin peşindesiniz?

Ah ah, dürüstlüğü, fıkıhlar ilmihaller içinde, ne müşkil ne içinden çıkılmaz ilahi muhasebelerin içine gömüp kaybettiniz.

Bir tutam iyiliği zebanilerin ağzına koydunuz.

Ah sevgili dürüstlük!

Yeni yılda. Ben yine, papatyalar topladığın. Kokunu süründüğün. Kimsenin bölüp çarpmaya gücünün yetmediği o tek kişilik yerde olacağım.

Yeni yılda ben yine, kemiklerimden yontulmuş tarağının sızım sızım içinden geçtiği. O kapkara ladin ormanlarında. Canımı alan o orman güllerinin yaprakları üstünde… Artık kimsenin çelme atamayacağı…

Kimsenin kendine mal etmediği bir Tanrı’yla.

Ateşe sürülen iki odun gibi.

Kafa kafaya işte hep böyle şeyler konuşacağım.

Yeni yılda ben yine…

Şimdi ve ebediyen tenimde gezinen, o mucize…

O ince ve uzun.

Sen konuştukça içimde yontulan…

O görünmez ve dürüst parmaklarına susamış.

O görünmez ve dürüst parmaklarına sığınmış.

Parmaklarının dokunduğu o yerde tenimi çok güzel ve iyi hissettiren.

Ağacını göğünü rızkını bulmuş…

Suya doymuş kuşlarla.

Gaga gagaya, ben yine, işte hep böyle şeyler konuşacağım.

Nihat Genç

Odatv.com

Yeni Yıl nihat genç arşiv