"YEDİ SAMURAY" VE YALÇIN KÜÇÜK

Yetmiş küsür yaşında bir profesör zindanda yatıyor. Uzun süredir haber alamıyoruz. Aydınlık’taki mükemmel yazıları da kesildi bir süredir. Bir...

Yetmiş küsür yaşında bir profesör zindanda yatıyor. Uzun süredir haber alamıyoruz. Aydınlık’taki mükemmel yazıları da kesildi bir süredir.

Bir insanı en mutsuz eden şey dostlarına yardım edememesi, eli kolu bağlı kalmasıdır.

Bu yazı bu çaresizlikle yazılıyor.

*

Yalçın Küçük Hatay Dörtyol’da doğdu. Dedesi Kurtuluş Savaşı’nda Dörtyol çevresinde çete reisiydi. Daha dört yaşındayken dedesinin okuduğu tarih kitaplarını dinlerdi. Annesi ise Yalçın Küçük’ü çete öyküleriyle büyüttü.

*

Siyasal Bilgiler Fakültesini birincilikle bitirdi.

Siyasal Bilgiler Fakültesini sondan birinci olarak bitiremeyecek, tarihin çöp sepetinde bile adları olmayacak “yandaş” yaratıklar, ilk gözaltına alındığında “Almaya bile değmez!” diye güya alay ettiler.

Ama Yalçın Küçük bu toplumun yetiştirdiği gerçek bir aydındır. Boş durmadı, hem muhalefet için hem iktidar için tehlikeli olacak tv programları yaptı, kitaplar yazmaya devam etti.

12 Haziran seçimlerini Yalçın Küçük dışarıdayken yapmaları pek tekin değildi. Riske girmediler hemen tutukladılar.

70 küsür yaşında bir adamı, yalnızca bizim için düşüncelerini dile getiren, yalnızca Türkiye’nin aydınlığı, halkımızın mutluluğu, Türkiye Cumhuriyeti’nin var olması için savaşan, -doğru ya da yanlış, katılırsınız katılmazsınız- düşüncelerini özgürce dile getirmekten kellesi gitse de korkmayan, verimli, yararlanmamız gereken, mükemmel bir beyine toplum olarak sahip çıkamadık; üstelik içeri tıktık.

*

70’lerin başında ODTÜ’de hocayken rektör Erdal İnönü’yle yeni kitaplar üzerine kantinde hararetli tartışmalarında Aleksandr Soljenitsin’i eleştirirken de 80’li yıllarda Murat Belge’nin överek piyasaya sürdüğü Milan Kundera’yı eleştirirken de “Küfür Romanları” gibi klasik bir eleştiri kitabını yazarken de Ahmet Altan’ı, Orhan Pamuk’u değersiz hale getirirken ve daha geçen ay, herkesin bir şey sandığı Oya Baydar’ın gerçek yüzünü yazarken de eleştirilerinde haklı çıktı.

*

Edebiyatı ve sanatı sevdi. Politikayı, toplumun en ilerisinde olmayı, ezilen geniş kütlelerin çıkarı için mücadeleyi hep sevdi. Çünkü insan fiziki olarak bir kez ve de kendini yaşayabilir; oysa gerçek devrimciler “çok yaşamak, büyük yaşamak” ister. Yalçın Hoca politikayla ve edebiyatla daha zengin yaşamları yaşamayı seçti.

“Bunları mecbur olduğum için yapıyorum” dedi bana bir söyleşisinde. Tıpkı Kant’ın söylediği gibi: “Toplum için bunları yapmalısın; çünkü yapabilirsin!”

*

Günlerdir Akira Kurosawa ustanın filmlerini izliyorum. “Yedi Samuray” dünya sinemasının en önemli birkaç filminden biridir.

16. yüzyıl Japon tarihinden bir kesiti anlatan filmde, haydutların saldırısına uğrayan yoksul köylüler bundan kurtulmak için samuray kiralamaya karar verirler. Ama verecek paraları yoktur; yalnız birkaç öğün yemek.

Tek kuruş çıkarları olmayan, üstelik işin içinde ölüm olan, ama yalnızca insan olmanın erdemlerini taşıdıkları ve kendilerini bu erdemleri korumakla yükümlü saydıkları için kabul eden 7 samuray bulurlar.

Bu samuraylar köylüleri eğitir, savunma mevzileri kurar.

Ancak köylüler sonuçta köylüdür ve köylülüğün tüm kaypaklığını, güvensizliğini, korkaklığını taşırlar. Bir samurayın deyimiyle “korkak bir hayvan’dırlar. Ama samuraylarımız işi üstlenmişlerdir bir kere ve bunu layıkıyla yerine getirirler. Haydutları da şaşırtırlar!

*

İnsan, yaşamı boyunca dünyayı tanımasına yardım eden, ona yeni şeyler öğreten, yeni ufuklar açan birkaç arkadaş edinebilir ancak. Yalçın Küçük beni aydınlık ışıklar içinde bırakan, yokluğu kapkaranlık görünen dostluğuyla övündüğüm ender insandır. “Kestirme gerçek yolu ilk bulan eşekler gibiyim” diye yazdı bir kitabının önsözünde. Onsuz Türkiye şu anda yolunu bulamayan kör gibi. Bölünme ve savaş tehdidi bir kılıç gibi tepesinde sallanıyor!

Bu, ayırımında değiller ama meşhur % 50 de dahil toplumumuzun % 100’ü için geçerlidir yalçın Hoca'nın önemi.

Biz Yalçın Hoca’ya ne için suçlandığını bile bilmeden yattığı bir zındanı uygun bulduk!

O, mahkeme heyetine, “beraatimi isterim” bile demiyor zaten! Onuruna dokunuyor çünkü. Bu tavrıyla da biz dışarıdakileri utandırıyor. Kocaman bir yürek ve onur taşıyan bir aydından başka ne beklenebilir?

*

Yalçın Küçük’ten günlerdir ses yok.

Hasta mıdır? Revire mi çıktı? Karavana yemekleri midesine dokunuyor mu?

Bizim burada yediklerimiz boğazımızdan geçmiyor hocam.

(Meclis’in bin bir çeşit ve de sudan ucuz yemekleri Şamil Tayyar’ın boğazından geçecek mi?)

*

Yedi samuraydan geriye üçü sağ kalır. Köylüler şen şakrak tarlalarını ekmeye başlarlar. Samurayları unutmuşlardır bile.

Köyden ayrılan iki samuray, bir tarlada şarkı söyleyip dans eden köylülere, bir arkadaşlarının mezarlına bakar.

Samuray Gorabei: “Biz kazandık!” der gülümseyerek.

Yaşlı ve bilge samuray Katsushiro:

“Hayır, biz kazanmadık. Kazanan topraklarıyla köylülerdir! Biz yine kaybettik!”

*

Yalçın Hoca da bana: “Ben Julien Sorel'i okuduğum zaman kendimin genişlediğini görmüştüm. Jülien'in, dünyanın bütün nimetlerini elde etmeyi isteyip reddetmesi beni çok etkiledi.” demişti.

Ahmet Yıldız

Odatv.com

Yalçın Küçük arşiv