Yargıtay kararı ne anlama geliyor

Bugün 9 Ekim 2013. Türkiye üzerinde kara bir gün daha… Yargıtay Balyoz davası kahramanlarının (dilim, gönlüm ve bilincim sanık denilmesine...

Bugün 9 Ekim 2013. Türkiye üzerinde kara bir gün daha… Yargıtay Balyoz davası kahramanlarının (dilim, gönlüm ve bilincim sanık denilmesine elvermiyor) cezaları ile ilgili temyiz kararı açıklandı. Daha önce özel yetkili İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 361 kişiyi yargılayıp kararını vermişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi 237’sinin cezasını, 36’sının beraat kararını onadı; 88 kişi hakkında Mahkeme’ce verilen ceza kararını bozdu ve bu kişilerin tahliyesini kararlaştırdı.

Yani sonuç olarak Yargıtay birçok kişi gibi beni de şaşırtmadı.

2010 yılında Anayasa ve Yargıtay Yasası değiştirilerek, Yargıtay’a siyasal iktidarın isterlerine uygun 160 yeni üye seçilmesi, Ergenekon, Balyoz ve diğer benzeri davalara bakacak 6, 9 ve 11. Ceza Dairelerinin bu üyelerle doldurulması boşuna değildi. Bunun bir amacı vardı. O da, Atatürk Cumhuriyeti’ni tasfiye edip, yerine İslami cumhuriyet kuracak olanları içine sindiremeyenleri yargılayıp hapsetmekti.

ORDUNUN TASFİYESİ ABD-AKP ORTAKLIĞIDIR

Kısaca Ordu’nun tasfiyesine, ABD-AKP ortaklığınca karar verilmişti. Çünkü TSK’nin kimi komutanları her iki kesimin çıkarlarına, emellerine, amaçlarına, yol haritalarına ters düşüyordu. Yoldan çekilmeleri gerekiyordu. İşte bu tasfiye süreci özel örgütün hazırladığı düzmece belgelerle, özel yetkili kolluk güçleri ile savcı ve yargıçlarla başlatıldı. İşe hukuksal görüntü verilmesi için de yargı dönüştürülüp ele geçirildi.

Yargı da kendisine yüklenen görev kapsamında, kendine “Atatürk’ün askeriyiz” diyen “ulusalcı” komutanları tasfiye etti.

Şu ana kadar açıklanan eldeki bilgilerle Yargıtay kararını irdelemeye, önemli satırbaşlarını açıklamaya çalışalım.

1) Yargıtay bu kararla, dijital verileri geçerli kanıt saymıştır. Anayasa’nın 38. maddesinde “kanuna aykırı elde edilen bulgular delil olamaz” denilmesine karşın bu karar verilmiştir. Oysa uzmanlar, üzerinde oynanabildiği için dijital verilerin kanıt olamayacağını belirtmişlerdir. Üstelik bu verilerin çoğunluğunun “ıslak imzalı” asıl belge niteliği yoktur.

Yargıtay, dijital verilerin “elde ediliş şekli”nin hukuka uygun olduğuna karar vermiştir. Oysa önemli olan elde ediliş şekli değil, bu verilerin nasıl, ne zaman ve nerede üretildiğinin ortaya konulmasıdır. Yoksa aramanın savcının kararıyla kolluk güçleri tarafından yapılmasının bir anlamı yoktur. Elbette öyle yapılacaktır. Hukuka aykırı bir arama ve delil elde etme, “bir çuval inciri berbat etme” anlamına gelmeyecek midir?

Bu nedenle davanın hukuksal dayanağı olmadığı için tümden bozulması gerekirken, Yargıtay buna ilişkin istemi reddetmiştir.

2) Dijital bulgular kanıt oluştursa bile, bu bulguların “suç tarihinden” sonra üretildiği 1500’den fazla veriyle kanıtlanmıştır.

Yargıtay’ın, haklı, geçerli ve hukuksal bu verileri dikkate almadığı anlaşılmaktadır.

3) Yargıtay, İstanbul 10. ACM’nde yaşanan usul hatalarını görmezden gelmiştir.

88 TAHLİYE ORTALIĞI KARIŞTIRMAK İÇİN

Bunun başında savunma hakkına yapılan müdahaleler gelmektedir. Örneğin, davayı etkileyecek önemde olmasına karşın, Balyoz planı denilen belgenin oluşturulduğu dönemde Genelkurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı olan Hilmi Özkök ve Aytaç Yalman’ın tanıklığı önemsenmemiştir.

Oysa 1. Ordu’da düzenlenen “Seminerde” yapılan konuşmaların o dönemin Başbakan’ı Abdullah Gül’e iletilmesinden sonra görev verilen Aytaç Yalman’ın hazırladığı raporda “darbe ihtimali yok” denildiği basına yansımıştır. O dönemde bunca bilgiye sahip bulunan bir komutanın tanıklığının önemsenmemesi nasıl açıklanabilir?

4) 88 kişi hakkında “bozma kararı” verilmesi; bunlardan 25’inin “delil yetersizliği”, 63’ünün “suç için anlaşma”nın suç oluşturmadığı gerekçesine dayandırılması ise, görüntüyü dağıtmak içindir. Daha açık deyişiyle, Yargıtay’ın sözümona “önyargılı” davranmadığı, “nesnel” davrandığı görüntüsü verilmek istenmiştir.

88 kişiden tutuklu bulunanların tahliye edilmesi ise, tam da ortalığı yatıştırmak içindir.

Kısaca dönüştürülen yargı, Atatürk Cumhuriyeti’ni yargılamış ve “Atatürk’ün Askerlerini” mahkûm edip, siyasal iktidarın bir dönemden öç almasına aracılık etmiştir. Yargılananların Atatürk Cumhuriyeti’ni ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarını korumaktan başka bir suçları (!) yoktur.

Yargıtay’ın bu kararı, Ergenekon, Odatv gibi Silivri Davaları’nın nasıl sonuçlanacağının da göstergesidir.

Bülent Serim

Odatv.com

Yargıtay ABD AKP Ordu Atatürk arşiv