YARGI NASIL ELE GEÇİRİLDİ

2010 Anayasa değişikliğiyle, Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 17’ye çıktı. Değişiklikten önce yedek olan 4 üyenin asıl üyeliğe geçmesiyle, 15 olan...

2010 Anayasa değişikliğiyle, Anayasa Mahkemesi’nin üye sayısı 17’ye çıktı. Değişiklikten önce yedek olan 4 üyenin asıl üyeliğe geçmesiyle, 15 olan mevcut üyeye 2 ekleme gerekiyordu. Bu nedenle, Sayıştay üyeleri ve avukatlar arasından üye seçimi yapıldı.

Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK), birinci sınıf yargıç ve savcılar arasından seçilecek 10 asıl 6 yedek üyesinin seçimi de tamamlandı. Yüksek Seçim Kurulu kesin sonuçları açıklamamakla birlikte, ilk sonuçlar ortaya çıktı.

Yapılan seçimler, ilk etapta usulle ilgili tartışmalar ve itirazlar öne çıksa da, net bir tabloyu ortaya koydu: Tek parti iktidarı, Anayasa değişikliklerini “katılım, görüşme ve uzlaşma” geleneğine uymadan, kendi istek ve amacına uygun olarak hazırladı, TBMM’ye getirdi, kabul etti; Meclis’te yeterli oy bulunamadığı için halkoylaması yapıldı ve hikayesi siyaset tarihine yazılacak baskı ve yöntemlerle kabul edilerek yürürlüğe girdi.

Hız kesilmedi, Anayasa’nın geçici 18. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi’ne 2 üyenin seçimi yapıldı ve AKP’nin istediği kişiler Anayasa Mahkemesi üyesi oldu. TBMM’de uzlaşma geleneğine yine uyulmadı.

İSİMLER DOLAŞIYORDU

Aslında, Anayasa Mahkemesi’ne seçilecek kişilerin işareti önceden verilmişti, daha seçimler yapılmadan isimler (Hicabi Dursun ve Celal Mümtaz Akıncı) kulislerde dolaşıyordu. Diğer adaylar ise, “3 kontenjanı doldurmak” için, deyim yerindeyse kullanıldılar; kendilerini siyasal iktidara yakın görseler bile umutları boşa çıktı. Şimdi, iki üye yemin ederek göreve başlayacak. Buna da, “taban genişlemesi ve demokratik katılım” denilecek. Ancak, kamuoyunca bu tablonun adı açık: “İktidarın üyeleri...” Kendi pişirdi, kendi yedi. Hani, yargı bağımsız olacaktı?

Tablonun bir başka köşesinde ise, Anayasa Mahkemesi üyeliğine seçilmeyi “takdiriilâhi” olarak nitelendiren bir anlayış duruyor. Demek ki, “çok hukukluluk” zaten benimsenmiş de, hukuksal yolla üye seçimi yapılmadığı, “görünmez ellerin taşımasıyla” Anayasa Mahkemesi üyesi olunduğu düşünülüyor. “Kıdem, kariyer, liyakat, temayüz” gibi nitelendirmelerle de çok ilgilenilmiyor; bileğin ve beynin gücüne inanılarak, hem de seçimle gelmenin arkasında durulmuyor. Bunun, üye seçilenlerin “ilk heyecanı” olarak nitelendirilmesi de olanaklı değil.

Birinci sınıf yargıç ve savcılar arasından HSYK’ye yapılan seçimlerin ise, Adalet Bakanlığı’nın, daha yerinde bir söylemle siyasal iktidarın işaret ettiği adayların seçilmesiyle sonuçlandığı anlaşılıyor.

ELE GEÇİRMENİN İLK AYAĞI

Bu sonuçlarla, Anayasa değişikliklerinin, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’deki kadrolaşma ve ele geçirme operasyonunun birinci ayağının, siyasi iktidarın istediği şekilde tamamlandığı ortaya çıkıyor. Anayasa değişikliklerinin, yargı alanında amacına ulaşmasının püf noktaları, bu değişikliklerin tartışmaya başladığı 2010 yılı başından bu yana söylendiği gibi açık ve net:

1) Sayıştay üyeleri arasından yapılan seçimin püf noktası, Sayıştay’ın bütünüyle ele geçirilmiş olması ve Anayasa’ya göre en fazla oy alan üç adayın, Sayıştay Genel Kurulu’nun salt çoğunluğuna uyulmaksızın TBMM’ye sunulması.

2) Avukatlar arasından yapılan seçimin püf noktası, Baro üyeleri yerine sadece Baro başkanlarının oy kullanması.

3) Birinci sınıf yargıç ve savcılar arasından yapılan seçimin püf noktası, sadece birinci sınıf yargıç ve savcıların değil, tüm yargıç ve savcıların oy kullanması ve oy kullananların idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığı’na bağlılığı.

4) Yargı operasyonun AKP yönünden zaferle sonuçlanmasının püf noktası ise, seçim düzenlemelerinin, somut yapılanmaya uygun olarak “Anayasa” ile yapılması.

Anayasa kabul edilip yürürlüğe girdikten sonra, ne Anayasa Mahkemesi ne de HSYK seçimlerinin, siyasal iktidarın istekleri dışında sonuçlanması zor gözüküyordu.

“Evet” oylarıyla birlikte “Tilki kümese müdür oldu”; tilkiyle iyi ilişkilerle yargı bağımsızlığının korunması fizik kurallarına aykırıdır.

Şimdi savaşım, yeniden ayağa kalkılarak yapılabilir. HSYK üyelerinin istifası, bu savaşımın ilk işaretiydi. YARSAV’ın Genel Kurul kararı da bu kapsamda iyi değerlendirilmelidir.

Yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğüne inanan, evrensel hukukla yaşamayı seçen birey ve toplumun gerçeğidir. “Kimin hukuku? Hangi hukuk?” sorularının yanıtı da bu gerçek içindedir. “Takdiriilahi” ile “takdiriinsan” arasındaki çizgi, “hukuk”un çizgisi olduğu gibi “bağımsız yargı”nın da çizgisidir. Anayasa Mahkemesi ve HSYK üye seçimleri, siyasal iktidarın bu çizginin neresinde durduğunu, “takdiriilahi”yi de emperyalizmin taşeronluğunda nasıl kullandığını açık olarak göstermektedir.

Ali Rıza Aydın

Odatv.com

hsyk yargı seçimler arşiv