Ve insan soruyor, bu modern çağda bu kadar ağır ve manyak bir nefret olabilir mi

Nihat Genç yazdı

BİR

Olağanüstü bir yetenek çizer arkadaşımız Galip Tekin vefat etti. Gençlere tavsiyemdir, Galip Tekin kaç bin parça iş çıkarttı, her karesinde kaç bin çizgi çizdi, merak etsinler. İlk gençlik yıllarından beri bu nasıl bir çalışma sarhoşluğudur, merak etsinler. Bir estetik değer oluşturma peşine hayatlarını adayan bu sanatçıları, ortaya koydukları iş’leri merak etsinler. Soyutlama yeteneklerini, oluşturdukları imajları, kurdukları hayalleri ve coşkunluklarını ve bozukluklarını çizgiye nasıl geçirdikleri harika ve gizemli çizimlerini merak etsinler. Ve ne tür karakterler ve ne tür yaratık ve ruhların portrelerini icad ettiler, merak etsinler. Ömürlerini hapishane gibi kendilerini kapatarak yorulmadan hangi hayallerin peşine düştüler ve hayatlarını zehir eden hangi psikolojik git-gellerle meydan savaşı vermek zorunda kaldıklarını, merak etsinler. Ve şimdi bugün aramızda yaşayan deha düzeyindeki çizerlerimize değer üreten ve değerden anlayan daha anlamlı bakmayı öğrensinler. Şimdi benim bu yukardaki satırlarla ne demek istediğimin tek satırını anlamayan yüzbinlerce Fetöcü ve o kadar ağır kriz içinde İslamcı’yla çevrilmiş bir dünyada yaşadığımızı unutmadan. Çizer aleminin ustalarının ve çıraklarının ve hayranlarının ve arkadaşlarımın başı sağolsun…

İKİ

Sosyoloji derslerimize devam edelim.

Geçen gün yazar akademisyen Özgür Mumcu’ya atılan bir twit büyük bir endişe yarattı, twit sahibi manyak, Uğur Mumcu’nun patlatılarak parçalanarak öldürüldüğü resmi hatırlatıp oğlu Özgür Mumcu’ya ‘sıcaklık’ vurgusuyla tehdit savurdu.

İşte aramızda en feci en ağır en utandırıcı en insanlıkdışı suçları dahi işlemekten utanmayan bu insanlar yaşıyor.

Ve insan soruyor, bu modern çağda bu kadar ağır ve manyak bir nefret olabilir mi?

(Teknik olarak şunu da sormak lazım, 15 Temmuz sonrası gizli twitir hesabı sahiplerini tek tek bulan polisimiz bu manyağı neden bulup yakalayıp hem teşhir edip hem cezalandırmıyor!)

Son otuz-kırk yılda modern dünyada yaşadıklarımız ‘modernite’yi (bugünün eğitim sistemi, yasaları, şehir hayatı, giyim kuşamı, ifade özgürlüğünü, bugüne dair herşeyi) köklü şekilde ameliyat masasına yatırdı!

Modernite ‘yeniliklerinden’ daha çok baş edilmesi mümkün olmayan ve dünyanın mahvına sebep olan çok derin korkular inşa etti.

Nerdeyse bütün uluslar köktendinciler ve sekülerler olarak ortadan ikiye ayrıldı, ve ortak bir noktada uzlaşmaları imkansız siyasi sorunlar peydah oldu.

Bu büyük korkuya sebep ‘yokolma’ korkusu.

İşte İsrail’de Hasidiler, tarihler böyle sert ve içe kapanık ve tehditkar bir dini yapıyla karşılaşmadı, İsrail Devleti’ne dahi kökünden karşılar, tek bir şeye inanıyorlar, modern toplumun bütün yasalarına ve alışkanlıklarına karşı çıkıp gece gündüz Tevrat okumak. İçinde yaşadıkları İsrail Devleti’ne dahi Yahudilere yapılabilecek en büyük hakaret ‘Hitler’ suçlaması yapıyorlar. İsrail Devletiyle barışmaları uzlaşmaları mümkün değil. Mesiyanik bir hareket. Mesih’in gelip dünyayı ve kendilerini kurtarıncaya kadar Tevrat’ta yazıldığı gibi giyinip ve yaşayıp Mesih’i bekliyorlar ve siyaseti sadece Mesih’in gelişini hızlandırmak ve önünü açmak için yapıyorlar.

Ne şehrin huzuru ne bilimsel çalışmalar ne siyaset ne uygarlık değerleri ne uzlaşma ne birarada yaşama, hiç ama hiç umurlarında değil.

Bu mesiyanik hareket üç beş kişi ve manyağın işi değil, son otuz yılda çok güçlendiler ve artık siyaseti etkileme ve İsrail politikalarını kendi fikirlerine doğru manipüle etmeye çoktan başladılar, işte ‘yerleşimciler’ kavgası, yerleştikleri yerlerden bütün dünya bir oluyor ve kimse bu işgalcileri yerinden oynatamıyor.

Tarih boyu dışlanmış, sürülmüş, ezilmiş, aşağılanmış ve yokolma tehdidi yaşamış asırlar boyu engizisyon zulmünden geçmiş Yahudilerden söz ediyoruz, İspanya’dan İngiltere’den Fransa’dan sürülmüş tarih içinde çoğu topluca din değiştirmiş gizlenmek zorunda kalmış Yahudilerden. Ve tarih içinde Rusya’da yüzbinlerce Almanya’da milyonlarca yahudinin vahşice öldürülmesi. Topraksız sahipsiz ülkesiz kalan Yahudilerin tarih içindeki en büyük kavgaları ve korkuları ‘tanrısız’ kalmamak.

Tarih içinde ordan oraya ‘yok olma korkusu’ mesiyanik hareketlerin gücüne güç kattı, mesiyanik hareketler Yahudilerin tek ‘tutunma’ noktası olarak kaldı.

Dünyayı kimseyi güvenilmez buldular ve sadece Tevrat okuyarak ve dünyaya ve herkese karşı durarak, varlıklarını bu şekilde ‘koruma’ya çalışıyorlar…

(Hasidilik içinde öyle delirmiş mesiyanik fikirler var ki Tanrı bizi Filistin’e toplanmaya başladığımız için Hitler eliyle cezalandırdı, diyenleri dahi.)

Hasidi cemaatler ve partiler katı ve uzlaşmaz tutumlarıyla İsrail siyasetini kilitlediler, ve dolayısıyla dünyayı kilitlediler, ve savaşlar ve nükleer silahlar umurlarında değil, aksine son büyük savaşı hızlandıran her siyaseti destekliyor, kışkırtıyorlar.

Yani modern ‘yeni’ olan herşeye tepki veren korkan modern insanların asla anlayamayacağı ve ehlileşmesi ve uzlaşması imkansız, geçmiş çağlarda dahi bulunması zor bir sert yapıyla insanlık karşı karşıya.

Ve asıl önemlisi Hasidilik gibi yapılar modern insanları ‘bu insanlar asla ve hiç iyileşmeyecek’ gibi çok köklü ve imhacı ırkçı felaketlerin habercisi derin korkulara sürüklüyor.

Modern çağın ve modern bir ülkenin ortasında Hasidilik gibi cemaatlerin varlığı modern çağın bütün büyük filozoflarını Mark’ı Freud’u Niçe’yi vs. aşıyor, bu mesiyanik cemaatlerin siyasetin tam göbeğindeki varlığı ve etkileri insanlığı umutsuzluğa sürüklüyor.

Amerika’da zuhur eden Proteston köktendinciler (mesihçiler) Hasidiler’den farklı değil. Televangelistlerin TV şovlarıyla son kırk yılda milyonları ayarttılar. Modern ve zengin bir ülkede yaşamalarına rağmen modern ülkenin siyasetine yasalarına eğitimine bilimine kökten karşı çıkıyorlar.

Kürtaja karşılar, eşcinsellere karşılar, Darwin’e karşılar, bağımsız kilise okullarından yanalar, uyuşturucu ve pornografiyi bahane edip modern dünyanın en temel kurumlarına kökünden karşılar. Liberal bütün değerlere karşılar. Liberaller ve demokratlar onlar için ‘ahlaksız azınlık’. Seküler elitten nefret artık günlük ibadetleri.

Militan bir Hristiyanlık militan bir mesihçi hareket inşa ettiler, yüzlerce tv’leri var, zenginliklerinin ucu bucağı gözükmüyor, siyaseti, seçimleri, başkan adayları büyük kitleleri paraları ve lobi çalışmalarıyla manipüle edebiliyorlar.

Hatta artık modern çağın klasikleri sayılan Steinbeck, Conrad, Twain gibi nice romancılara dahi karşılar.

Liberal seküler hümanizm değerleri ifade özgürlüğünden bilimsel eğitime kadar herşey kaldırılmalı ve her yere Tanrı’nın okulları açılmalı.

(TV’lerde ilahi coşkulu konuşmalarla milyonları ayartan televangelistlerin ayrıca skandallarla dolu çok da acıklı sonları vardır, hepsi milyoner olmuş villalarda yaşamışlar ve handiyse hepsi seks skandallarıyla rezil olmuş ve nedense hepsi villalarını baştan aşağı aynalarla (ağır narsizm) döşemişlerdir.)

Bilimden sağlığa eğitimden demokrasiye ifade özgürlüğüne kadar yenilik ve icadlarıyla göz kamaştıran modernite’yi hepimize sorgulatan işte Modernite’nin arka yüzünde büyüyen işte bu mesiyanik hareketleri büyüten Modernite Korkusu’dur.

Nedir modernite korkusu!

Modern değerlerin özgürlükleriyle inşa ettiği bu şehirler içinde Tanrım inancım geleneklerim aile yapım tarihim toprağım yok olacak korkusu!

Batı’nın teknoloji ve ilerlemesi ve işgalleriyle İslam toprakları daha sert ve acımasız ‘yokolma’ korkuları yaşadı, hepimiz her gün komplo ve kumpaslar ve işgaller altında içe kapana kapana Hasidilik ve mesiyanik protestonların tıpkısı aynısı oluverdik.

Yüzyirmi yıl önce Sudan’da ortaya çıkan Mehdi emperyalistlere karşı savaştı, daha geçen sene 15 Temmuz’dan başımızdan aşağı bombalar atan bizim sümüklü Mehdimiz ise çoktan Nato’nun adamı oluverdi ve bu yüzyılda İslam dünyasında irili ufaklı bir çok kişi kendini Mesih ilan etti ve hepsi ülkelerinin cemaatlerinin başına bela oldu.

Gelişen modern değerler karşısında başta Mısır, Türkiye, İran, İslam ülkeleri ‘dine dönmek’ başlığı altında modern dünyayı topyekün rededen çok sert İslami hareketler büyüttü.

Avrupa Aydınlanma çağına girerken bu topraklar Birgivi ve Kadızade gibi içe kapanık çok sert dini mezhebi büyüttü ve siyasette çok etkili oldular. Sahabe döneminde tokalaşma yoktu deyip tokalaşmayı dahi bidat sayan Birgivi ve çölde icad edilen Selefilik, medeni bütün değer ve kurumları red ederek büyük rağbet görmeye başladı.

Müslüman Kardeşler’den AKP’ye hepsi siyaseti ‘dinsizlikle’ suçladı, hepsi bilimsel değerlere Darwin’e giyim kuşağa laik eğitimin karma sistemine isyan ettiler, hepsi uyuşturucu ve pornografiyi laik seküler eğitimin üstüne attılar.

Son elli yılda Humeyni’den Mursi’ye Taliban’dan İŞİD’e İslam topraklarında isyanlara ihtilallere iç savaşlara sokan ve dünyanın altını üstüne getiren bir çok İslami hareketin hem şahidi hem kurbanı olduk.

Luther İncil’i herkes okumalı deyip papazların otoritesinden kurtardı, ve modern çağ tarihçileri İncil’i herkesin okumaya başlamasını Ortaçağ’ın bitişi olarak gösterdi, ancak, ‘otoriteden’ çıkan kutsal kitapları bugün herkes okumaya başlayınca… Yeni sorunlar başladı.

Bu sefer kutsal metni düz anlamlarıyla ‘otoritersiz’ okunup yorumlanması insanlığın başına bela oldu. Misal, cihad kelimesini görünce mücadele değil savaş olarak anlıyor. Artık İncil’den bir sayfa okuyan TV’ye çıkıp beş yüz milyon insanı modern değerlere düşman yapan savaş açan konuşmalar yapabiliyor, artık Kur’an’dan iki ayet okuyan iki arkadaştan biri kendini ‘halife’ diğeri ‘mesih’ ilan edebiliyor.

Modern toplumun gelenek ve otoritesini bütün kurumlarıyla yıkarak karmaşa ve keşmekeşe soktuğu ve geleneksel değerlerin yaşanması ve düzeninde panik ve endişe yarattığı artık bir gerçektir, en azından bu korkuların siyasette kullanılmasına fırsat tanıması, modern toplumun açığıdır.

Köktendincilik son otuz yılda doğuda ve batıda bulundukları toplumları ortadan ikiye ayırdı, birbiriyle konuşamayan-uzlaşamayan karşıt düşman cepheleri büyüttü.

Modern meslekleri olmayan hocalar cemaatlerinde modern korkuları büyütmeyi kendilerine meslek edindiler, tıpkı makineler işimizi alıyor diye makineleri kıran işçiler gibi, matbaa işimizi alıyor diyen hattatlar gibi.

Ve dindar siyasetçiler, siyasette kalmanın yolunu modern korkuları abartmakta ve kitleleri bu korkularla kışkırtmakta buldular.

Köktendinciler modern siyasetin ve kurumlarının kendilerini yok saydığı aşağıladığını ileri sürdüler, misal, İsrail’de Mizrahi hareketini Arap ülkelerinden gelen Yahudiler oluşturur ve tıpkı Türkiye’deki İslamcılar ve tıpkı Amerika’daki proteston mesihçiler gibi laik elitlerin kendilerini küçümseyen bir mağdur dili oluşturdular ve mağdur dili Trump’ın Mursi’nin Tayyip’in iktidara gelmesinde büyük rol oynadı.

Mesela, modern toplumun yaşaması için en hayati gerçek değerler, pazarı, tarımı, sanayiyi konuşan kalmadı, köktendinciler herkesi ‘mitler’ ‘efsaneler’ ve ‘geçmiş’ ve ‘tanrılar’ üzerinden konuşmaya ve tartışmaya ve sonra en ağır silahlarla savaştırmayı başardılar.

Acı çeken günümüz insanının maaşını tazminatını haklarını hiçe sayıp taraftarlarına ‘kutsanmış bir tarih’ öğrettiler, misal Abdülhamit, siyaseti diplomasisiyle değil ‘kutsal padişah kimliğiyle’ baştacı edildi.

Modern toplumun olmazsa olmaz rakamları istatistikleri bütçesi eşitlikleri çoktandır kayboldu gitti yerine alegorik sembolik ezotorik ve fıkhı tartışmalar aldı.

Hem modern toplum ve kurumları içinde yaşayıp hem dünya dışı değerlerle siyaset yapanlar cemaat toplayanlar çok geçmeden hileyi şeriye denilen herşeyi dine uydurmanın başını çektiler. İşte Humeyni, batılı demokrasi batılı parlamento kurumunun başına bir imam ve yanına anayasayı koruma kurulu koyarak, abra kadavra bu batılı kurumu, bir de şura icma deyip İslamileştirmeyi başardı.

Rahat ve konforlu ve herkesin birarada yaşadığı şehir kültürü, bilgi, akıl, bilimsel eğitim gitti yerine sabah akşam efsane mit sahabe ve cinleri konuşan karnını cin konuşmalarıyla doyuran yeni bir ‘elit’ sınıfı geldi.

TV’de şöhreti olan herkes gerçeklikle bağlarını kopartıp sabah akşam mesiyanik tartışmalara ya da arşiv belge kanıt göstermeden salla gitsin kumpas komplo kavgalarına gömüldüler.

Ve İran, halen halkın yoksulluğunu ve özgürlüklerini Amerika şeytanıyla örtmeyi çoktandır bir devlet politikası haline getirdi, ve halen AKP en yakıcı yağma talan hırsızlık hukuksuzluk sorunlarını ‘bunlar dine karşı’ propagandasıyla bastırmayı ve kitlelerini bu gerçek dışı korkularla ayakta tutmayı sürdürüyorlar.

Köktendinciler ülkelerinde ve cemaatlerinde çoktandır din elden gidiyor, geleneklerimiz yok oluyor, ailemiz dağılıyor, inancımızı yaşayamaz hale geldik korkularını ayakta tutmakta, profesyonelleştiler, artık her biri korku bilimcisi endişe bilimcisi galeyan bilimcisi olan hocalar ve yazar ordularına sahipler.

Modern dünyanın korkularını en sert şekilde büyütmek artık köktendincilerin mesleği, hatta yeni DİNLERİ oluverdi.

Büyük sorun da burada, artık söz konusu olan dinine bağlı saf temiz inançlı müslümanlar değil, artık modern korkuları koklayan yaygarasını yapabilen büyük propagandist ve ajitörler ve kışkırtıcılar büyük ‘din adamları’ olarak saygı itibar görüyor.

Ve laik seküler parti ve yapılar da çoktandır modern toplumu ve değerlerinin bu propagandistlerin av'ı olduklarına yağma ve talanına ve saçmalık ve abartılarına, kurban edildiğinin farkındalar.

Modern toplumun önderleri çoktandır toplumu ortadan ikiye bölen bu köklü tartışmanın kilidini kırmakta zorlanıyor, yumuşaklık aklıselim müsamaha ortak değerlerde kısmen anlaşma ülke bekası için hiç değilse geçici olarak bir sulh içinde olmak artık para etmiyor.

Ve gittikçe köktendinciler karşısında onları ve dinlerini ve geleneklerini ‘yoksayan’ dışlayan sert devrimci siyasetlerden nasıl kaçınabileceklerinin tedbirli siyasetlerini düşünüyorlar.

Bu korkulara bahane oluşturup gazlayan laik siyasetlerin sertlikleri sorgulanıyor ve yerini muhafazakar devrimcilere bırakıyor.

Modern dünyayı ve şehirlerimizi ve güvenliğimizi ve siyasetimizi kilitleyen bu en temel korkuları ancak muhafazakarlar göğüsleyebilir, düşüncesi, bu korku ve endişelerden canı çok yanmış ülkemizde de hakim bir siyaset haline gelmeye başlamıştır.

Muhafazakarlar, yenilikler karşısında, daha temkinli ve daha yavaş daha kabul edilebilir bir müsamaha içindedir, muhafazakarlara sabırlı devrimciler, tecrübe ederek yaşayan devrimciler denmesinin sebebi budur.

Ülkemizde merkez sağın inşası muhafazakarlık sabrının yeniden bir daha tecrübe edilmesi bu yüzden hayati önemdedir.

İnsanlarımıza gelenekleri ve inançları konusunda güven verici ve insanlarımıza modern yenilikler karşısında panik ve endişe değil ‘zaman verici’ ‘tecrübe edici bir zaman’ tanıyıcı muhafazakar siyaset ülkemiz için hayati önemdedir.

Komplo ve kumpaslar, panik ve korkular karşısında, dengeleyici uzlaştırıcı sabırla siyaseti inşa edecek olan bir muhafazakar kültürün siyasette sahne alması ülkemizde çok şeyi değiştirecektir.

Çünkü dinim geleneklerim elden gidiyor korkusuyla kendi insanlarına dehşet ölüm tehditleri savuran köktendinciler sorunu artık doğuda ve batıda siyasetin en acil sorunudur.

Dinim geleneklerim elden gidiyor korkusuyla kendi ülkesine dahi emperyalistlerden daha yağmacı talancı acımasızca saldıran.. ve kendi dinine değerlerine dahi düşman kafirlerden daha ağır saldırıp içini boşaltıp komediye çeviren ‘köktendincilik’… doğuda ve batıda ve hepimizin en temel sorunudur.

Bu sosyolojinin özeti şudur, 1950’li yıllarda taşradan siyaset yapmaya gelen sağcı siyasetçiler o günlerde de modern toplumun yeniliklerine giyimine dansına şarkısına sinemasına laik eğitimine şehrine çok sert şekilde karşı durdular.

Ancak, aynı sağcı siyasetçilerin şehirde modern değerleri anlama tecrübe etme yaşama süreleri bir yirmi yıl sonra çok değişti, artık kendi çocuklarını üstelik iftihar ederek bu modern kurumlara göndermeye başlamışlardır, aşırı dışlayışlarını zaman törpülemiştir ya da şehirde yaşadıkları tecrübeler onlara uzlaşması mümkün olmayan yapıları zamanla görerek koklayarak tatbik ederek başkalarıyla yan yana hayatlar yaşayarak benimsemesini sağlamıştır.

Köktendincilerin geliştirdiği ve modern dünyayı ayağa kaldırdıkları bu büyük korkularla şimdilik baş edebilecek tek siyaset türü: Muhafazakarlıktır, an itibariyle ülkemizde kurum ve parti olarak yoktur.

Nihat Genç

Odatv.com

galip tekin modernizm AKP müslüman kardeşler laiklik arşiv