VATANI KURTARDIK, ŞİMDİ SIRA KURTARICILARDAN KURTARMAYA GELDİ"

Yıl 1820... İspanya'nın, 711 yılında Tarık bin Ziyad komutasındaki Emeviler ile İspanyollar arasındaki ünlü savaşa tanık olduktan yıllar sonra ünlü...

Yıl 1820... İspanya'nın, 711 yılında Tarık bin Ziyad komutasındaki Emeviler ile İspanyollar arasındaki ünlü savaşa tanık olduktan yıllar sonra ünlü Kadiks kentinde tam bir bayram havası esiyordu. Sokakları ünlü "Ave Maria" ilahisi dolduruyor, dilencisinden soylusuna kadar herkes ilahiye hafif salınımlarla eşlik ediyordu. Tam bu sıralarda, Simon Bolivar'ın ünlü generali Sucre'nin sözü dillerde dolaşmaktaydı:

"Vatanımızı yabancılardan kurtardık. Şimdi sıra vatanı kurtarıcıların elinden kurtarmaya geldi!" Latin Amerika'da, Simon Bolivar'ın başlattığı özgürlük rüzgârları esmekteydi o sıralarda, ama iktidarı ele geçiren devlet başkanları kısa süre içinde faşist bir yönetimi devreye sokuyorlardı. General Sucre'nin sözleri, tüm darbelerin özetiydi adeta. Kadiks'in dar sokaklarında satıcılar dolaşıyor ve bağırıyorlardı: Taze su! Şekerlemeler! Çörekler... Birden ortalık karıştı ve dar sokaklara üniformalılar doluştu. Halk tedirgin, şaşkın ve ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu. Hepsi, İspanyol ordusunun ülke dışında, Amerika'da olduğunu sanıyordu çünkü.

Kısa süre sonra valinin oturduğu büyük konağın kapıları ardına kadar açıldı, elleri kelepçelenmiş bir adamın eşliğinde askerler sokağa döküldü. Valinin tutuklanması halkı daha büyük şaşkınlığa düşürmüştü. Bazıları yorumlar yapıyordu: "Kimbilir Vali belki de Engizisyon'a dokunacak kadar ağır bir günah işledi." Durum vahimdi Kadiks'te... Bir süre önce ilahilerle "huşu" içinde eğlenen, salınan halk bir anda dehşete düşmüştü. Dehşet içinde kaçmaya başladılar. Askerlerin valiyi tutukladığı bir yerde bulunmak doğrusu pek tekin sayılmazdı. Öğleden sonra, kepenklerini sıkı sıkıya kapatmış evlerin arasında bir ses yırtınırcasına kahramanlık, cesaret ve mutluluk şarkıları haykırdı. Kepenkler tek tek açılmaya başladı. Herkes sesin nereden geldiğini ve kime ait olduğunu merak ediyordu. Beklenen ses değildi bu.

Halk, kendi kanlarından, saflarından birinin özgürlük şarkısı haykırdığını sanmıştı. Ama kısa sürede ne olduğu anlaşıldı. Askerler de eşlik etmeye başlamıştı bu sese. Askerler, çok sonraları Riego'nun Marşı diye anılacak olan garip bir şarkıyı söyleyerek, düzenli adımlarla yürüyordu. Askerler, bağırarak söyledikleri "Riego Marşı"nın ardından, "Yaşasın Riego! Riego!" diye haykırmaya, tempo tutmaya başladılar. Askeri birliğin en başında, enerjik, parlak bakışlı, iri yarı bir komutan yürümekteydi. Bu, Asturi'deki birliklerin komutanı Don Rafael Riego Nunez'den başkası değildi. Albay Riego, Fransızlara karşı yapılan savaşın en önde gelen kahramanlarından biriydi. Aslında Riego'nun talihi biraz da İspanya Kralı Ferdinand ile çakışmıştı. Fransa ile savaş sırasında Ferdinand ile birlikte esir düşen ve Versailles sarayında yıllarca hapis tutulan esirlerle birlikte serbest bırakılanların arasındaydı. İspanya Kralı Ferdinand'ın ülkesine dönüşünü tüm ülke büyük bir lütuf olarak görmüştü. Hatta öyle ki, Ferdinand İspanya halkı tarafından bir Mesih olarak karşılanmıştı. Halk yeni bir Anayasa istemekteydi ve Kralını "Yaşasın Özgürlük! Yaşasın Anayasa!" çığlıklarıyla karşılamıştı.

Ama hey hak! Halkın beklentisinin aksine Ferdinand, halka değil de soylulara, kiliseye, çıkar gruplarına sırtını dayayarak, tarafsız bir Anayasa isteyenlere karşı amansız bir savaş başlattı. İleri fikirlere sahip olduğu düşünülen herkes hapishaneye atılmaya başlanmıştı. Voltaire'in kitabı bile "yasak ve tehlikeli malzemeler" arasında sayılmaktaydı. Engizisyon mahkemeleri yeniden kuruldu. Aslında "Tanrı'nın düşmanlarını yok ederek kutsal kiliseyi korumak" görevini üstlenen Engizisyon, Ferdinand'ın tek imzasıyla yeniden kurulmuştu.

Artık bu "karanlık" teşkilat, eskiden "cadı" diye nitelediği suçsuz insanları bir kenara bırakmış, "adil bir Anayasa taraftarı" olanları cadı olarak avlamaya başlamıştı. Halkın güveni bütünüyle sarlsılmıştı Ferdinand'a karşı. Zira Kral, etrafındaki bir avuç çıkarcı ile birlikte çılgın bir hayat sürüyordu. İşte bu durum, Kral ile hapishane kaderini paylaşan Fransa savaşı kahramanı Albay Riego Nunez ve arkadaşlarını Kral'a karşı bir hareket konusunda birleştirmişti. Riego, İspanya ordusunun en sevilen kahramanıydı. Emrinde binlerce asker bulunuyordu. Plan basitti: Çeşitli bahanelerle değişik yerlerdeki kuvvetler bir araya getirilecek ve yılbaşı günü de harekete geçilecekti. Nitekim öyle de oldu. Kadiks'deki Krallık sarayında haber hemen duyulmuştu.

Ferdinand ürkek bir adamdı. Hemen çevresindeki dalkavukları dağıttı, Meclisleri yeniden topladı, yürürlükten kaldırdığı 1812 Anayasası'nı yeniden yürürlüğe koydu, hapishanelere tıkıştırdığı milletvekillerini salıverdi. Tarihe "Prononciamento" olarak geçecek hareket böylece başlıyordu. Bu "hastalık" kısa sürede tüm Latin Amerika'ya yayılacak ve yıllarca süren darbeler dönemi yaşanacaktı. Bunların hepsi somut, acımasız ve sonucunda özgürlükleri hep erteleyen askeri müdahaleler olarak tarihte yerini aldı. Kağıt üzerinde değil de yaşam üzerinde olduğu için de bedelleri çok ağır oldu. Genellikle de bedeli zavallı yoksul halklar ödedi.

Mümtaz İdil
Odatv.com

ispanya Tarık bin Ziyad arşiv