Müyesser Yıldız : Vallahi benim yüzüm kızardı

17/25 Aralık operasyonlarından sonra “hidayete” erdi, Cemaat’in “paralel ve darbeci” olduğunu anlayıp, “saflar, aldanmışlar” kervanına katıldı. Müyesser Yıldız yazdı

Yıllarca Fetullah Gülen’in “dostu, sözcüsü” konumundaydı, “adanmışlardan”dı. Her kelimesi, her satırı Gülen’den bilinirdi. Yargıyı “paralelleştiren” 2010 Anayasa referandumunda da bir siyasetçi gibi, “evet” oyu verilmesi için çalıştı. Ancak 17/25 Aralık operasyonlarından sonra “hidayete” erdi, Cemaat’in “paralel ve darbeci” olduğunu anlayıp, “saflar, aldanmışlar” kervanına katıldı.

Gazeteci-Yazar Hüseyin Gülerce’den söz ediyorum. Siyasilerin “gözleri vardır görmez, kulakları vardır duymaz”, lâkin ömrü Cemaat’in içinde geçen biri bu kadar nasıl yanılabilir?

Özellikle dün Hanefi Avcı ve Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin Avcı’nın mahkumiyet kararını onamasına ilişkin olarak yaptığı açıklamaları duyduğumda, vallahi billahi benim yüzüm kızardı, utandım.

“Ömrü milliyetçi, sağcı bir insan olarak geçmiş ve çocuklarını da hizmetin kolejlerinde okutmuş Hanefi Avcı'ya yönelik suçlara kimsenin inanmayacağını” belirten Gülerce, “Sayın Avcı'ya bir kumpas kurulduğuna inanıyorum. Bir kitap yazdı, o kitap paralel yapı dediğimiz en fazla bin kişilik yapıyı rahatsız etti. Ve çok mahir oldukları şimdi anlaşılıyor. Bir uzmanlık alanına dönüştü bunların bu kumpas becerileri” dedi.

En ilginci de “liberal demokratlara” yaptığı şu çağrıydı:

“Ne olur Sayın Avcı meselesinde Yargıtay 9. Ceza Dairesi'ndeki bu insanların paralel yapı elemanı olabileceğine dair endişelerinizi hak namına, demokrasi namına söyleyin. Siz bunu söylemediğiniz sürece sizin yazarlığınız, sizin akademisyenliğiniz bu ülkede ciddiye alınmayacaktır. Size kimse kulak kabartmaz, çünkü siz çifte standart uyguluyorsunuz. Bunu nasıl görmezden gelirsiniz?”

GAYRIMEŞRU İLİŞKİYİ DE CEMAAT Mİ SAĞLADI?

Takvimleri çok değil 4 yıl öncesine alalım ve Gülerce’nin, Avcı hakkındaki yazı ve sözlerine bakalım:

Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar-Dün Devlet Bugün Cemaat” isimli kitabı piyasaya henüz çıktığında Gülerce, “Hanefi Bey’e yazdıkları yakışmadı” dedi.

Avcı tutuklandı. Tutuklama Cemaat’le ilişkilendirildi, anında bir açıklama yapan Gülerce, şunları söyledi:

“Sayın Avcı’nın meşru olmayan bir ilişkisi çıktı. Bir edebiyat öğretmeni bayanla. Buna bağlı telefon dinlemesiyle Devrimci Karargah’la ilgisinin ortaya çıkacağını anladığında, bunu önlemek için kitap yazmış olamaz mı? Şimdi gayrimeşru ilişkiyi de cemaat mi sağladı? İnsanların zaafları oluyor, tutuyor olayı başka bir yere çekiyor.”

Aynı açıklamasında, “yargıya saygılı olma” çağrısında bulunup, şöyle konuştu:

“Bugüne kadar üzerlerine gidilememiş insanların üzerine gidilince, şimdi bu güç nereden geliyor deniyor. Susurluk’ta da hepimiz demedik mi neden cesur savcılar yok? İşte şimdi cesaretli savcılar var. Kelle koltukta görev yapıyor bu insanlar. Kalkıp o insanların teşvik edeceğimiz yerde, falancalardan mı filancalardan mı demek doğru olur mu?..”

BUNCA YIL CEMAAT TEHLİKESİNİ GÖREMEMİŞ, BU NASIL İSTİHBARATÇI?

Devam edelim; 30 Eylül 2010’da “Avcı Yaraladı Hepimizi” başlığı altında özetle şunları yazdı:

“... ‘Cemaatle ilgili kitap yazdığı için Hanefi Avcı'nın başına böyle bir şey geleceği belliydi, yok mu bu cemaati durduracak’ diye hop oturup hop kalkıyorlar? Önce şu soruların cevabını vermeleri gerekiyor: İstihbaratçı kimliği ile neredeyse Türkiye'nin nabzını tutan, her şeyden haberdar olan böyle bir insan, cemaatin nasıl bir ‘tehlike’ olduğunu neden hiç görememiş?.. Sonra birden, aniden ‘tehlike’yi fark etmiş ve alelacele bir kitap yazmış... Böyle davranan bir insanın inandırıcılığı sorgulanmalı değil mi?.. Avcı, kitabında ‘Danıştay saldırısı, Ergenekon davası ile birleştirilmeyecekti, yanlış oldu’ diyor. Nereden icap etti? Siz bir emniyetçisiniz. Birleştiren, Yargıtay. Bu sizi neden rahatsız ediyor?.. Avcı'nın Dink cinayetini saptırma gayretkeşliği neden? Acaba Sayın Avcı'nın, iki yıl önce Edirne'de başlayan, edebiyat öğretmeni evli bir bayanla ilişkisi, bu sorulara cevap olabilir mi?.. En önemlisi, Avcı'nın, kitabında kendisini dinlemek için kullanıldığını iddia ettiği ‘özel hat’tın sahibi olan Necdet Kılıç'ın, Devrimci Karargâh operasyonunda gözaltına alınmış olması. Bu dinleme mahkeme kararı ile yapılıyor. İlginç olan, Kılıç üzerine kayıtlı telefonu bayan kullanıyor. Avcı bu telefonla sadece ‘duygusal ilişki’ içindeki bayanla görüşüyor. Şimdi olay yargıda ve Hanefi Avcı örgüte yardımcı olmaktan tutuklu. Herkes yargıya saygılı olmak zorunda. Benim sorum şu: Evli bir bayanla gayri meşru bir ilişkisi olmasaydı, Hanefi Avcı'ya böyle bir kitap yazdırılır mıydı? Yolu cezaevine kadar düşer miydi? Hanefi Avcı'ya, bu ilişki tuzağını da ‘cemaat’ mi kurdu? Allah kimseyi nefsine bırakmasın, defolu yapmasın, ayağını kaydırmasın. Derinlerdeki adamlar hep onları kullanıyor...”

DÜN KASET, BUGÜN KİTAP

Avcı’yı Cemaat’in tutuklattığı yolundaki iddialar kesilmedi. Gülerce, Ekim 2010’da Pensilvanya’ya gittiğinde Fethullah Gülen’le bu konuyu da görüştü, köşesinde şu bilgileri verdi:

“Hanefi Avcı olayını açmak istemedim. Muhterem Fethullah Gülen'in şahıslarla işinin olmadığını biliyorum. Üstü örtülü, ‘Yine bir jurnalleme dönemi başlatmak istiyorlar’ diye sitem etti, ‘Ben kimseye zarar vermem, veremem ki’ dedi... Yargıya sızma, emniyete sızma konusu, kendisini en çok rahatsız eden konuların başında geliyor. ‘Bu yalanların mumu yatsıya kadar da yanmaz’ diyor. ‘Asıl sızmayı değişik yerlerde ağını kuranlar yapıyor’ diyor. Uzaklardan bakınca Hanefi Avcı konusu, 1999 haziran fırtınasını hatırlatıyor. O gün bir kasetle düğmeye basanlar, bugün başka aktörleri kullanarak bir kitapla sahne alıyorlar. Dün millete komplo kurmaya kalkanlar başarılı olamadılar. Bugün de başaramayacaklar.”

CEMAATİ GÜNDEME GETİRMEK, HEDEF SAPTIRMAKTIR

Gülerce, 15 Ekim 2010’da da “Cemaat neden gündemde tutuluyor” başlıklı yazısında Anayasa referandumunu övdükten sonra “Cemaat heyûlası” yaratanlara şöyle seslendi:

“Herkes yargıya saygılı olmak zorunda... Vazifelerini yapan insanları ama emniyette, ama yargıda; falancalar, filancalar diye hedef gösterip, adaletin tecellisini önlemeye kalkanlar, asla iyi niyetli olamazlar. Artık çok açık ki, Ergenekon sürecini sulandırıp, bulandırıp unutturmaya çalışanlar, devlet kurumları içerisinde direnirken, bir yandan da demokratikleşmede kararlı duran herkesi ‘Fethullahçı’ diye yaftalayıp, saf dışı bırakmanın peşindeler. Bu hesaplı, planlı psikolojik bir saldırıdır. ‘Cemaat’i gündeme getirmek, hedef saptırmak içindir... Vazifelerini yapan insanları iftiralarla, şantajlarla sindirmeye çalışanlar, ‘vesayet sistemi değişmesin’ diyenlerdir.”

YARGITAY 9. CEZA DAİRESİNE BALYOZ ÖVGÜSÜ

Gülerce, sonraki tarihlerde de bugün “paralel” dediği “yeni yargı”yı övdü. İşte bazı örnekler:

16 Şubat 2011- (Odatv operasyonu hakkında) : “İyi ki alternatif medya var. Eğer olmasaydı; ne referandumda evet çıkardı... Ne darbe davalarını yürütmek mümkün olurdu... Ne de AK Parti ayakta kalabilirdi... Yani Türkiye'nin işi bitikti.”

28 Aralık 2011 : “Darbeye teşebbüs iddialarının özünü oluşturan Ergenekon ve Balyoz davalarının nasıl sonuçlanacağı, Türkiye'nin en önemli gündem maddesidir.”

6 Kasım 2013 : “... ama yargı yılmadı, ürkmedi, mahkûmiyet kararları verdi. Balyoz kararlarını Yargıtay da büyük oranda onayladı.... 6 yıldan beri anlatmaya çalıştığımız bir şey var: Bu ülkede bilhassa 12 Eylül 2010’daki referandumda çıkan yüzde 58 ‘Evet’ten beri, vesayetin harcı bitti. Yaptıkları bütün inşaatlar için paydos dendi. Evet, varlıklarını sürdürüyor ve fırsat kolluyorlar. Hükümet gevşemezse, yargının duruşu değişmezse, demokratikleşme iradesi ve cesareti devam ederse, bundan sonra hukuk dışına çıkamazlar, bunu yol edinemezler ve kendilerinden hesap sorulmayacağını düşünemezler…Eski Türkiye’den yeni Türkiye’ye bir yürüyüş var. Tekrar söylüyoruz; harç bitti, paydos…”

13 Kasım 2013- (Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin onadığı Balyoz hükmünün kesinleşmesi üzerine) : “Balyoz davası kesin kararının özü, sivil iradeye karşı demokrasiye müdahale etmeye kalkanlara, Cumhuriyet tarihinde ilk defa ceza verilmesidir. Bu ceza, aynı zamanda bu davayı, başından beri özünden saptırmaya, itibarsızlaştırmaya, sulandırıp bulandırmaya çalışan medyaya da; ‘artık sen de darbecileri kurtaramazsın, geçti o günler’ mesajıdır.”

Bir aydın, bir gazeteci nasıl bu kadar yanılabilir ve milleti yanıltabilir?

Bugün ve bundan sonra da yanılmayacağının ve yanıltmayacağının garantisi var mı?

Bu kadar savrulan bir yazar ciddiye alınır, ona kulak kabartılır mı?

Balyoz kararında alkışlanan, Hanefi Avcı kararında yuhalanan Yargıtay 9. Ceza Dairesi üyelerinin şimdi özellikle iki kişi için, “Sen de mi Brütüs” dediğine eminim.

Biri Hüseyin Gülerce’yse, diğeri de Taha Akyol’dur!..

Mamak, Şirinyer, Eskişehir, Malatya, Antalya ve Foça’ya kucak dolusu sevgiler

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Müyesser Yıldız : Vallahi benim yüzüm kızardı - Resim : 1

hüseyin gülerce 17 25 aralık cemaat arşiv