VADİ'NİN KURTLARINA SORU: GLADYO, CEMAAT'İN NERESİNDEDİR

Bu yazıya şu başlıkları da koyabilirdim: – Kurtlar Vadisi, Cemaat, "Zaza Dayı", İskender Pala ve Karl Marx! – Vadinin dinci kurtları neden...

Bu yazıya şu başlıkları da koyabilirdim:

Kurtlar Vadisi, Cemaat, "Zaza Dayı", İskender Pala ve Karl Marx!

– Vadinin dinci kurtları neden Ali Sürmeli'yi eğiyor, Hakan Fidan'ı almak isteyen "Savcı"yı bağışlıyor, İskender Pala'yı övüyor, Karl Marx'ı dövüyor?

– Ali Sürmeli, sen bir bilsen, sana ne iş verdiler! Rejilerin birgün sana "Emekle alay et!" der!

– Başınıza, Karl Marx'ın, adını kararttığınız kitabı kadar taş düşsün!

*

Yazar denen varlığın yaptığı, birbirleriyle ilişkileri/ bağlantıları tam açık olmayan olguların karmaşıklığı içindeki gizli bağlantıları/ benzerlikleri keşfetmek ve bunları belli bir tutarlılık demetindeki bir yazıya dönüştürmektir. Deneyelim bakalım.

Konunun iyice karışık olduğu bu gibi durumlarda okuyucunun ilgisini çekmek için yapılabilecek en iyi şeyin, sözkonusu yazıyı yazmaya karar verdiğim ana geri dönüp, onu okuyucularla paylaşmak olduğunu düşünürüm. Yani, yorumuma geçmeden önce, Kurtlar Vadisi Pusu (149) dizisinden iki sahneyi yansıtmam gerekecek:

1. Sahne: "Zaza Dayı", bir eline Karl Marx'ın bir kitabını (veya bir biyografisini) almış, koltukta oturuyor. Diğer elinde de kitaptakileri okumasını kolaylaştıran bir büyüteç var. Kitabın hem ön kapağında, hem de sırtında Marx'ın sakallı fotoğrafı görünüyor. Kitabın ismi ısrarla karartılıyor. Zaza Dayı koltuğa yayılmış, güya Marx'ın kitabına bakıyor; alaylı bir sesle yeğenine soruyor:

- Komprador ne demek?

Bilemeyen Yeğen "joker hakkı"nı kullanıyor... falan filan. Zaza Dayı, sonra yine büyüteçle kitaba bakarak soruyor:

- De bakalım, oportunist nedir?

Yeğen, ortopedistleri tarif edince, Dayı;

- Joker hakkını kullani misin?.. Son kararın mı?

Falan filan... Sonra içeriye "Kara" giriyor ve "Örgüt" üzerinden Marx'la dalga geçme sürüyor:

- Ne o Zaza, memurluk sınavlarına mı gireceksin?

- Sayende "Örgüt"le iş yapmaya başladık.

- Sen onların jargonunu öğrenmeyeceksin Zazaaa, sen onlara bizim jargonumuzu öğreteceksin.

Falan, filan...

Burada verilmek istenen ideoloji reklamı şudur: "Örgüt", (yani PKK), Karl Marx taraftarıdır. Yani, "Örgüt", komünisttir, dolayısıyla vatan hainidir, dinsizdir, "tu kaka"dır.

Böylesine bir ideolojik reklam saçmalığına aslında kuşların bile, "El insaf, PKK ne zamandan beri Marx taraftarı veya komünist oldu allasen!" diye gülmesi gerekir. Ama, emperyalizmin/ Siyonizmin paketleyerek Türkiye'ye gönderdiği Merve Kavakçı'nın bile "demokrasi kahramanı" ilan edilebildiği bir ülkede, (güya) "Türk" medyası aracılığıyla her yalanı atmak ve insanların önemli bir kısmını buna inandırabilmek mümkün! Eee, televizyonda, meşhur dizide bunlar söyleniyorsa, tabii ki doğrudur!

Dizi senaristlerinin bir başka şark kurnazlığı da, "oportunist", "komprador" gibi kavramların, Karl Marx'ın bir kitabında geçtiğini, dahası ona ait olduğunu ima etmeleri. Kuşlar kitabı okuyup, Marx'ın orada (veya başka yerde!) o kavramları hiçbir zaman kullanmadığını öğrenmesinler ve bu çarpıtmaya da kıçlarıyla gülmesinler diye, kitabın ismi karartılıyor...

Oysa, aynı Kurtlar Vadisi Pusu, birkaç hafta önceki bir bölümünde, huşu deryasında yüzen önemli kahramanlarından birinin eline, "Sanat, sanatın sanatının sanatı içindir!" gibilerinden bir Osmanlıca mayıştırma misyonunun büyük davacısı; "Azam-ı şiir-i aşkım, bir Freudyen vak'a olarak süblimasyonun süblimasyonunun hangi merhalesindedir?" sorusunun timsal-i cevabyanı (Osmanlıcaya katkımdır: "Cevap arayan örneği" anlamında kullandım!) İskender Pala'nın bir kitabını tutuşturmuş, adıyla sanıyla kitabın/ yazarın reklamını yaparak okutuyordu...

2. Sahne: "İstihbarat Bölge Başkanı" "Savcı"nın makam odasına geliyor.

İstihbaratçı: "Savcı Hanım, dosyayı inceledik. Maalesef birçok haber elemanımız bizimle çalışmak istemiyor."

Savcı Hanım: "Sizde görev yapan bazı şahıslar, Gladyo'ya hizmet ediyor."

İstihbaratçı: "Savcı Hanım, bu büyük bir itham! Neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?"

Savcı Hanım: "Sorgulardan edindiğimiz intibah bu. Türkiye'deki Gladyo soruşturmasını ihtibarsızlaştırmak için örgütü kullanıp eylem yaptırıyorlar."

İstihbaratçı: "Her kurumda bir Gladyo var. Sizin kurumda yok mu?"

Savcı Hanım: "Ben kendi şahsımı konuşuyorum. Benim kimseyle bir bağlantım yok."

İstihbaratçı: "Bizim ondan bir şüphemiz yok. Size de bu yüzden geldim. Bölgede, Irak'ta, İran'da, Suriye'de gerçekleştirmeye çalıştığımız bazı stratejik hedeflerimiz var. Bizi engellemek isteyenler, bölgede Türkiye'nin aktif rol almasını istemeyenler, devlet içinde, kurumlar arasında çatışma yaratmak istiyorlar."

Savcı Hanım: "Göz göre göre suç işleyenlere karşı da işlem yapmayalım mı? İstihbarat elemanı diye adamların her türlü suçu işlemesine göz mü yumacağız?"

İstihbaratçı: "Siz, El Kaide'ye sızdı diye yargılanan CIA ajanı duydunuz mu hiç?"

Savcı Hanım: "Amerika bizi ilgilendirmez. Biz onların ne olduğunu iyi biliyoruz. Onun için de onların usullerini benimseyemeyiz!"

İstihbaratçı: "Bizim elemanlarımız gerekirse ölümü, gerekirse bir ömür boyu hapis yatmayı göze almış elemanlar. Suçunu sabit gördüklerinizi gerekirse cezalandırırsınız. Ama bunu kamuoyu önünde yapmak hem vatandaşlarımızın, hem bölgede bize umut bağlamış insanların, hem de kurum çalışanların moralini, motivasyonunu bitirir. Bunu da en çok Gladyo ister."

Savcı Hanım: "Geldiğiniz için teşekkürler. Gerekli hassasiyeti siz de biz de gösterelim!"

*

Bir yandan kendi içinde – şimdi üzerinde durmayacağım – bazı fikirsel çelişkileri barındıran bu diyalog metni, diğer yandan yine bazı gerçek olguları yansıtıp seyircilerin ilgisini çekmeyi başarıyor. Bir diğer yandan burada da ideolojik bir karartmayla karşı karşıyayız. Öyle bir izlenim verilmek isteniyor ki, sanki Türkiye'de Hükümet'le (dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'yle) Cemaat arasında bir çelişki yoktur! Sanki, bir "Savcı", Başbakan Erdoğan'ın ameliyat olacağı gün Hükümet'in/ Türkiye Cumhuriyeti'nin önemli bir kurumunun başkanını, Hakan Fidan'ı tutuklatmaya kalkışmamış ve bu sürecin sonunda, "Ava giden avlanır!" misali kendisi görevden alınmamıştır!

Ne yazık ki, Vadicilerin dinci/ tarikatçı saplantıları, onları, Cumhuriyet, Mustafa Kemal ve Laiklik karşıtı bir Osmanlıcılık'a, yani Cemaat'e yaklaştırıyor. (Yıllarca bürolarında Mustafa Kemal resmi bulundurmamaları, örneğin sözkonusu bölümde Marx'la alay etmeye çalışmaları bundandır). Ama, Vatanseverlik söyleminde ciddi oldukları ölçüde, Cemaat'le Vatan; emperyalizm/ Siyonizm vesayeti/ karanlığı ile Mustafa Kemal aydınlığı; Laik Cumhuriyet ile Osmanlıcılık arasında bir tercih yapmaları gerekecek.

Türkiye/ Gladyo/ Emperyalizm/ Siyonizm... hakkında zaman zaman gerçekçi ve vatansever mesajlar (da) vermeyi beceren Kurtlar Vadisi yönetici takımı, Cemaat-Hükümet çelişkisinden ve mücadelesinden bihaber olabilir mi? Olamaz tabii! Bu "bilinçli" takımın, dizinin yukarıda verdiğim sahnesinde, "İstihbaratçı"yla "Savcı"yı barıştırma ihtiyacını duyması nedendir acaba?

Marx'ın kitabını karartarak genç beyinlere ideolojik ajitasyon çekmek kolaydır. (Nasıl olsa kamera ve oyuncular ellerinde!). Burada en az iki bilinmeyenli denklem, asıl soru şudur: Madem Gladyo peşindesiniz – ki artık sadece "Ergenekon!" dememeniz büyük gelişmedir! – ve böylesine büyük tezler ortaya atıyorsunuz, öyleyse merakımı(zı) gideriniz:

Gladyo, gün gibi aşikar olan Cemaat-İstihbarat mücadelesinde hangi tarafta cephe tutuyor? Veya, tersten de sorabiliriz: Cemaat, İstihbarat (Hükümet)-Gladyo mücadelesinde kimden yana?

Kör Nokta Köşesi:

Ali Sürmeli'ye:

Sürmeli sen sosyalistsin/ yakışıyor mu sana

Eğildiğin yeter artık/ kafanı kaldırsana!

Mehmet Şekeroğlu
Odatv.com

Mehmet Şekeroğlu kurtlar vadisi cemaat arşiv