"USAME'Yİ EZDİK" SIRA KİMDE

Dünya bir birinden renkli simalarla kuyruklu yıldız gibi uzayıp gidiyor... Dr. Frankestein, canavarı yaratıp da, kendi adını da verdiği “ucube”den...

Dünya bir birinden renkli simalarla kuyruklu yıldız gibi uzayıp gidiyor... Dr. Frankestein, canavarı yaratıp da, kendi adını da verdiği “ucube”den az çekmedi.

Artık herkesin anlattığı, bildiği bir öykü haline geldi Usame Bin Ladin’in ABD tarafından yetiştirilip, ABD tarafından da yok edilmeye çalışıldığı ve yok edildiği...

Ama az kârlı iş de değildi hani... Afganistan’dan tutun da Irak’a kadar bir yığın müdahaleye zemin oluşturmuştu Usame, ama Kuzey Afrika ülkelerinden başlayıp da Suriye’ye kadar dayanan “domino” hareketi, artık Usame bahanesini de aşmış durumdaydı. ABD’nin “işine” artık yaramayan bir parazit bulunup (ki zaten biliniyordu da o yüzden rehavete kapılmıştı rahmetli) yok edildi.

Yoksa, bir ara çıkıp, “kuleleri ben vurmadım” bile diyebilirdi. Hani, gururuna yedirebilse, böylesine “müthiş” bir terör tadını ABD’ye duyurmanın “dayanılmaz kahramanlığını” sırtından atmaya bir razı olabilse, eminim çıkıp da söyleyecekti, ama ömrü de yetmedi.

Kuzey Afrika’dan dokunulan “domino” taşları birbirine çarpa çarpa genişlemeye devam ediyor. Daha önceki bir yazımda, -ki o zaman Tunus sıkıntılıydı- bu hareketin komşu tüm ülkelere yayılacağını söylemiştim, hatta 1789 Fransız İhtilali’nin ardından komşu ülkelerin sınırlarını nasıl “sıkı sıkı” kapadığından da örnek vermiştim.

Yani, “ben demiştim,” psikolojisi değil bu... Bundan sonra olacaklar için bir “zemin” olduğu için yazdım yeniden.

Falcı olmaya gerek yok. Suriye hızla “beklenen sona” doğru gidiyor. Esad fazla direnemez. Aradaki ufak tefek “ayrıntılar” hesaba katılmazsa, İsrail ve İran’a kadar dayanmış durumda sözümona halk hareketleri.

Bunlar, Odatv okurlarının zaten yakından bildiği konular... Görünen tablo sık sık ve en yetkin kişilerce özetleniyor. Ama bundan sonrası için tahminler karmaşık. Çoğunlukla da karanlık. Haksız sayılmaz yazarlar da yorumcular da, görünen ve bilinen şu ki, ABD’nin BOP diye başladığı ama sonrada vazgeçtiği “Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesi” planı, daha büyük bir araziye yayılmış durumda.

Böylece hesaplar da değişmiş oluyor. Eskiden Ortadoğu ile anılan ABD projesi, yeni gözde Afrika’ya sarkmış durumda. Zaten büyük sorunlar içinde olan ve doğal zenginlikleri durmaksızın sömürülen fakir Afrika ülkelerinin de projeye dahil edilme zamanı gelmişti. Projenin adı ne oldu bilinmez, ama çok büyük bir alana yayılmayı hedefledi açık.

Burada ABD eski yöntemleri de terk etmiş durumda. Daha önce, Nikaragua hapşırınca, ABD “çok yaşa” demek yerine tepesine biniyordu. Şimdi çok açık biçimde taktik değiştirmiş durumda. İçeriden muhalif kanat geliştiriyor ve onunla istediği sistemi oturtmayı yeğliyor. Bir tek Libya’da tam olarak bu taktik “yemeyince” NATO ayağıyla başka bir taktiğe geçmiş durumda. Her yer Libya kadar dişli olamayacağı için, direnci yavaş yavaş tüm Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde kırmayı başaracak. Müslümanlık falan da sorun değil ABD için. Meseleyi Hıristiyan-Müslüman kavgasına, yani bir “medeniyetler savaşı”na döndürmeye çalışmak bizim gibi Ortadoğu’ya göbekten bağlı, nüfusunun (söylendiğine göre) yüzde 99’u Müslüman ülkelere özgü bir “komplo” teorisinden başka bir şey değil.

Vatikan’ın pabucunun izi yoksa eğer bu işlerde, durum henüz medeniyetler savaşı mertebesine ulaşmış denemez.

Uzatmadan; bundan sonra elbette ufak çapta terör hareketleri olacak. Bunlar da ABD ve diğer müttefikleri için “müdahale” ortamlarını yaratacak. Bu işin bilinen ve en çabuk görünen boyutu.

Ama asıl mesele tüm Kuzey Afrika, Suud Yarımadası ve Ortadoğu’da (Afganistan’ı da içine alan coğrafya dahil) sayısız “federe” tipi devlet oluşturmak. Bu arada İsrail için de Kürt-İsrail işbirliğini de sağlayacak sağlam bir müttefik ve güçlü bir ekonomi oluşturmak.

İran henüz hazır lokma değil. Dinsel örgütlenmesi çok güçlü olan İran’ın kolaylık yutulamayacağını ABD’de biliyor. Ambargolarla da işin üstesinden gelebilmiş değil. İran’ı güçlü kılan, 2 bin yıllık tarihsel duruşu ve kitlenin birbiriyle dayanışması. O yüzden bir Libya gibi görmek bile son derece sakıncalı. İran’ı şimdilik bölmek ve bu şekilde yönetimi zor durumda bırakmak değil ABD, Birleşmiş Milletler için bile zor (buradaki BM’den kasıt, tüm dünya devletleridir, örgüt değil).

Usame Bin Ladin “bir simgeydi” diyenleri de geçiniz. Arada bir hakkında bir şeyler söylenmedikçe ya da kendisine ait olup olmadığı bir türlü belli olmayan ses kayıtları yayınlandıkça aklımıza gelen bir “simge” halindeydi Usame... Yıllardır ortalıkta dolaştığı söyleniyor, ama kimse inanmıyordu. Ölse de olurdu, ölmese de... Öldüğü halde ölmesi ise bir tek ABD’nin, özelde de Obama’nın işine yarayacaktı.

İşte burada bir dakika demek gerek...

Gerçekten Obama’nın ve ABD’nin işine yaradı mı bu ölüm? Bunun için çeşitli tahminler yürütülüyor. Terörün artacağı, El Kaide’nin artık daha da sertleşeceği vb...

Küçük bir soru: El Kaide’nin daha sertleşmesi için illa Usame Bin Ladin’in ölmesi mi gerekiyordu? Neden? Yani, buna mantıklı bir cevap vermek mümkün mü?

Kuklalar tiyatrosu oynatılıyor, biz de seyrediyoruz. İpler ABD ve sermayenin elinde, ortalık yeniden kızışacak, ama bu bizim “taraflara” pek yaramayacak.

Böyle biline.

Mümtaz İdil

Odatv.com

usame bin ladin amerika arşiv