Ünal İnanç: Anlatılması imkansız adam

Mümtaz İdil yazdı

Kimse kalmadı...

Önce Adnan Kahveci, yıllar sonra Erhan Göksel, ardından Kurthan Fişek ve...

Bu sabah öğrendim ki, Ünal İnanç da artık yok.

Ünal ağabey anlatılması neredeyse imkansız bir adamdı. Öyle olaylara tanık oldum ki, kimi zaman “olamaz” diye ayağa kalkıp, odadan çıkmayı çok istedim. O kadar çok anım var ki, yazsam roman olur bile diyebilirim, ama her hayat roman olmuyor ne yazık ki.

Çorum’da ilk senem. Borusan Oda Orkestrası Vivaldi’nin Dört Mevsim eserini seslendirmek üzere gelmiş. Yağmurlu bir 17 Haziran akşamı. Ceyhan Mumcu ve Naciye Mumcu da misafirimiz. Naciye hanım “el sanatları” sergisini tiyatro fuayesine açmış. Konser heyecanı tüm Çorum’a yayılmış. Devlet Tiyatro Salonu’nun önü dolu. Kimler yok ki...

Derken o sıralarda Çorum Emniyet Müdürü Ülkü Met, Vali Atıl Üzelgün. Ülkü Met’in şöhreti tüm Türkiye’de biliniyor. TKP uzmanı olarak görev yapmış. Çok sert bir kimlik. Kolay gülmüyor, yukarılarda gezen bir karizması var.

Tiyatro salonunun önünde Ünal İnanç ile karşılaştılar. Daha doğrusu Ünal ağabeyin geldiğini duyan Ülkü Met de koştura koştura gelmiş. O bildiğimiz sert, ödünsüz Ülkü Met Ünal ağabeyi görünce vali görmüşten beter olmuştu. Nasıl bir yakınlık, dostluk ve muhabbet... Ben değil, Çorum çok şaşırmıştı.

Sabah gazetesinde birlikte çalıştık. Ben Kurthan Fişek ile Aktüel dergisinde çalışıyorum, üst katta Sabah’ın bürosu. Ünal ağabey de polis adliye bölümünün başında. İzmir Milletvekili Erol Güngör’ün oğlu Mustafa Güngör Or-An sitesindeki meclis lojmanlarında başından tek kurşunla öldürülmüştü. Ertesi gün ortalık karışmıştı tabii. Erhan Göksel Kurthan Fişek’i ziyarete gelmişti ben de koridorda dolanıp duruyordum. Derken Ünal İnanç indi aşağı koca gövdesiyle. Kurthan bağırdı, “Lan Ünal, sen bilirsin, Mustafa Güngör’ü kim öldürttü?”

Ünal ağabey teklemeden, “Adnan Kahveci” dedi.

Erhan Göksel Adnan Kahveci’nin en yakın dostu. Yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Müthiş sinirlendi ve Ünal İnanç’a bağırdı: “Nereden çıkartıyorsun böyle saçma dedikoduları? Sen biliyor musun Adnan Kahveci’nin nasıl adam olduğunu?”

Ünal ağabey oralı bile olmadı Göksel’e, Kurthan’ın yanına doğru yürüyüp, “Aşk meşk meselesi” dedi.

Erhan daha da sinirlendi. “Bunun hesabını mahkemede vereceksin” dedi, çıktı gitti.

Biz işin ciddiyete bineceğini hiç düşünmemiştik. Bir süre sonra Ünal İnanç’ı mahkemeye çağırdılar, benimle Kurthan Fişek’i de tanık olarak.

Ünal İnanç’ın avukatı, kadim dostu Ceyhan Mumcu’ydu. Mahkeme nasıl sonuçlandı anımsamıyorum. Biz Kurthan ile ifademizi verdik ayrıldık.

Yıllar boyu dostluğumuz sürdü. Batıkent’teki evine defalarca gittim. Artık anılarla yaşıyordu. Yerinden kalkmakta zorlanıyordu ve oturduğu yerden her şeyi kontrol etmeye çalışıyordu. Müthiş bir kütüphanesi vardı ve sık sık beni arayıp, “Oğlum, gel şu kütüphaneye bir el at. Fazla ömrüm kalmadı, yakında akbabalar gelir, burayı talan ederler. Gel, ihtiyacın olanı al git” derdi. Gidemedim. Karıştırdığım çok oldu o kütüplaneyi. Kendi ifadesiyle elli binden fazla kitap vardı. Ergenekon nedeniyle gözaltına alındığında, herhalde polisler kafayı yemiştir o kitapları inceleyeceğiz derken.

Kimleri yetiştirmedi ki Ünal İnanç... O kadar çok öğrencisi oldu ki. Çoğu da işi bitince yanından ayrıldı ve bir daha da hiç aramadı. Kırgındı. Çok küfürlü konuşan bir adamdı, ama bazı insanlar vardır, küfür onlara yakışır. İşte öyle biriydi Ünal ağabey. Evine giden herkes onun baş misafiri sayılırdı. Kalkmak isteyene de, “biraz daha otur,” demezdi. Kapıda hep can dostu köpekleri vardı. Çalarlardı köpeklerini, o yenilerini alır kapının önüne koyardı. Ne araba ne motosiklet kullanmazdı. Silahlara çok meraklıydı, ama elinde hiç silah görmedim. Kalem düşkünüydü, ama kalemleri de hep sürprizlerle doluydu.

Bir tuhaf, anlaşılmaz ve engin bilgisi olan adamdı Ünal ağabey. Valilere tek telefonda ulaşır, emniyette bir işiniz varsa, kısa sürede çözerdi. Nasıl yapardı, asla söylemezdi, ama sonuç alınırdı.

İstanbul’dan bir arkadaşım yurt dışına çıkarken polis kontrolünde durdurulmuştu. Gece olmuştu. Beni aradı ve durumunu anlattı. Ünal ağabeyi de tanıyordu. Birlikte birkaç iş yapmışlardı. Ünal ağabeyi aramamı ve durumu anlatmamı rica etti benden (ismi bende saklı arkadaşımın, hala da İstanbul’da). Ünal ağabeyi aradım ve durumu anlattım.

İki saat sonra Gayrettepe karakolundan arkadaşım aradı: “Yahu bu nasıl bir adam” diye. “Bir saat önce beni serbest bıraktılar.”

Dedim ya, çözemediğim ama sürekli dinlemekten keyif aldığım bir adamdı Ünal ağabey. Son zamanlarda hastalığı nedeniyle konuşmaları dağınıklaşmaya başlamıştı. Bir cümleye başlayıp, bambaşka konuya geçebiliyordu ve dinlemek güçleşmişti. Ama dinledikleriniz bile yeterli olabiliyordu çoğu zaman.

Ne diyeyim, kimse kalmadı işte... Tek tek adres defterlerimizden siliniyorlar. Sıra hızla bize geliyor ve farkında değiliz.

Cenazesi yarın öğle namazında Kocatepe’den kalkacak.

Son görevimizi yapacağız elbet...

Mümtaz İdil

Odatv.com

ünal inanç imkansız anlatmak mümtaz idil arşiv