Arşivimi karıştırırken neler buldum... Türküler ve şarkılar neden mahkemelik oluyor

Kaan Çağlayangöl yazdı...

Geçtiğimiz günlerde Zülfü Livaneli, şair Ahmed Arif’in kendisine gönderdiği 29 Kasım 1979 tarihli mektubu Ahmed Arifi’in doğum günü nedeniyle sosyal medya üzerinden paylaşmıştı. Odatv’de yayınlanan haberde, Livaneli o yıllarda türkülerinin yasaklandığını ve Ahmed Arif’in bununla mücadele ettiğini söylerken, “Anadoluyum Ben” kaseti ortaya çıkmıştı. Ahmed Arif hem ondan söz ediyor hem de türkülerimin yasaklanması kervanına katılan “sol” sanatçıları ve medyayı eleştiriyor, ifadelerini kullandı. Ahmed Arif’in, Livaneli’ye gönderdiği mektupta, “Sansür konusunda canını sıkma derken 'Müdür Beyin Yeşil Kürkü' adlı Türkü için 'b.k üstün b.k bir zevksizlik ‘numunesini’ Türk halkına resmen saygısızlıkla, sabah-akşam radyo ve televizyonlarda övgülerle anons edenlerin seni toptan sansürle yasaklamaları gerekirdi” ifadelerini kullandığı görüldü.

Söz konusu türkü ile ilgili arşivimi karıştırırken bir Hey dergisi haberine denk geldim. 25 Şubat 1980 tarihli Hey dergisinde “Müdür Bey’in Davası Bitti” isimli bir haber yayınlanmış. İki plak şirketi arasında ihtilafa neden olan konu o dönemde mahkemeye taşınmış.

Arşivimi karıştırırken neler buldum... Türküler ve şarkılar neden mahkemelik oluyor - Resim : 1

Arşivimi karıştırırken neler buldum... Türküler ve şarkılar neden mahkemelik oluyor - Resim : 2

Haberin devamı ise şöyle;

“Güven Plak ve Şenay Plak şirketlerini birbirine düşüren ve mahkemeye kadar uzanan 'Müdür Beyin Yeşil kürkü Olayı' geçtiğimiz hafta sonuçlandı. 8 ay kadar önce Şenay Plak ile Güven Plak şirketleri hemen hemen aynı hafta içinde o günlerin sevilen türküsü 'Müdür Beyin Yeşil Kürkü'nü plak olarak piyasaya çıkartmışlardı. Bu durum üzerine de Şenay Plak, dava açarak Güven Plak’ın plaklarını piyasadan toplattıracaklarını açıklamıştı. Ne var ki, dava sonuçlandı ve mahkeme Güven Plak şirketini haklı bularak ihtiyati tedbir kararını kaldırdı. Böylece Güven Plak etiketiyle yayınlanan türkünün plakları satılmaya devam edilebilecek.”

Arşivimi karıştırırken neler buldum... Türküler ve şarkılar neden mahkemelik oluyor - Resim : 3

Tokat yöresine ait olan söz konusu türkü günümüze kadar birçok isim tarafından albümlerde yer aldı. TV ekranlarında çalındı ve söylendi. Ahmed Arif’in Livaneli’ye yazdığı mektubun tarihi Kasım 1979 yani bu haberden yaklaşık 4 ay önceki bir tarihi işaret ediyor.

Bu türkü gibi mahkemeye birçok türkü ve şarkı yıllar boyunca taşınmıştır ve haberlere konu olmuştur. Üretim bitse de bitmese de türküler ve şarkılar bazı sanatçılar, yapımcılar ve plak şirketleri arasında daima anlaşmazlık konusu olmuştur.

Öte yandan, Odatv’de yer alan videoya göre ise, “Haydar Haydar” türküsünün Sıdkı Baba’ya ait olduğu iddia edildi. Benim tavsiyem bu konuyla ilgili iki farklı tezi okumanız. İlk tez; Ardahan Üniversitesi’nden Sedat Tamay’a ait olan “Ali Ekber Çiçek’e Âit Deyiş Türünde Dört Eserin Kültürel, Sözel Ve Müzikal Analizi”. Diğeri ise İnönü Üniversitesi’nden Ramazan Çiftlikçi’ye ait olan Âşık Sıtkı Baba Dîvanı’nda Devriyeler adlı tezler bu konu ile ilgili gayet ayrıntılı bilgiler içeriyor. Ayrıca SAÜ Fen Edebiyat Dergisi’nde İnan Tekin’in yazdığı Son Gezgin Âşık, Davut Sulari Ve Müziği adlı makaleyi okuyun.

ULUSLARARASI CAZ GÜNÜ

Bu kadar özel gün varken son yıllarda “Dünya Caz Günü” de kutlanmaya başlandı. Tarihi 30 Nisan. Ne kadar güzel. Asıl adıyla “Uluslararası Caz Günü”. 2012 yılından bu yana tüm UNESCO üyesi ülkelerde kutlanıyor. UNESCO tarafından düşünülmüş, caz piyanisti ve UNESCO İyi Niyet Elçisi Herbie Hancock ve yine caz piyanisti olan Thelonious Monk adıyla kurulan caz enstitüsü işbirliğiyle oluşturulmuş bir gün; “Uluslararası Caz Günü”. Amaçlanan; cazın dünya çapında kültürlerarası diyalog ve anlayışı arttırmakta oynadığı rolü vurgulamak ve teşvik etmek. Tabii teorik olarak amaçlanan bu. Pratiği elbette birçok konuda olduğu gibi farklı ve amacından sapmış durumda. Her yıl 30 Nisan’da gerçekleştirilen “Uluslararası Caz Günü”nün, insanları caz müziğininin kökenleri hakkında bilgilendirmek ve farklılıkları aşan bir iletişim biçimi olarak sahip olduğu önemli rolü vurgulamak amacıyla bir araya getirdiği söyleniyor. Güzel bir amaç. Elbette uygulanabilirse.

Yazının bu bölümü geçen yıl Uluslararası Caz Günü’nde yazdığımı yazıya ait. Bu yıl da Uluslarası Caz Günü ile aynı düşüncelere sahibim. Türkiye’de caz müzisyenlerinin bir bölümü Youtube ve bilumum internet canlı yayınlarında boy gösterdiler. Halbuki biraz sabretseler, Corona günleri de geçecek. Sanki mecburlarmış gibi gerek görüntü gerekse ses kalitesi iyi olmayan yayınlarda caz müziğini icra etmenin esprisi nerede? Bu tarz yayınların hiçbir özelliği olmadığı gibi sadece kimilerinin varlıklarının devamına belki biraz katkısı oluyor. Dediğim gibi, biraz sabır.

Ama şu kadarını söylemek istiyorum; caz müziğinden bu kadar sene boyunca bu kadar fazla gelir elde etmiş kişilerin böylesine kalitesi tartışmaya açık canlı yayınlarda karşımıza çıkmasını anlamakta hala güçlük çekiyorum. Ülkemizdeki caz festivalleri düzenleyen kurumlar da Uluslararası Caz Günü fırsatını kaçırmadılar ve caz müzisyenlerini internet yayınlarına dahil ettiler. O yayınlara çıkan caz müzisyenlerimiz kendilerine bilumum bankalardan yapılan canlı yayın veya program tekliflerini geri çevirebilirlerdi. Teklif eden bir tarafta, kabul eden diğer bir tarafta. Bu tür işler karşılıklı oluyor.

MEDYATİK İŞLER SEVİLİYOR

Geçen yıl, Uluslararası Dünya Caz Günü kapsamında düzenlenen konserin şarkıcı konuğu Kenan Doğulu idi. Kenan Doğulu’nun caz ile olan bağlantısı nereden geliyor diye baktığımızda 2016 yılına gidiyoruz. “İhtimaller” adlı albümünü caz müzisyenleriyle kaydetmişti. Geçmişten bugüne seslendirdiği şarkıları farklı düzenlemelerle “İhtimaller” albümünde yer almıştı. Konserin bir diğer konuğu ise Garo Mafyan’dı. Garo Mafyan çok önemli bir aranjör ve bir müzik adamı. Özellikle Ajda Pekkan’ın 1983 tarihli “Superstar 3” albümündeki düzenlemeleri çok başarılıdır. Bir çok pop albümünde aranjör ve besteci olarak Garo Mafyan imzasını görebilirsiniz. Türkiye’de bir gün eğer doğru bir pop müziği tarihi yazılacaksa Garo Mafyan’dan ısrarla bahsedilmelidir. Onno Tunç ve Garo Mafyan olmasaydı Türkiye’de pop müziği eksik kalırdı ve bir çok şarkıyı bildiğimiz halleriyle dinleyemezdik. Fakat Garo Mafyan’ın müzisyen olarak caz müziği ile pek bir ilgisi yok. Yıllar içinde yaptığı çalışmalar genellikle pop müzik çalışmalarıdır. Bir çok pop albümünde aranjör, besteci, piyanist, synthesizer ve keyboard kayıtlarıyla kendinisi hatırlıyoruz. “Uluslararası Dünya Caz Günü” kapsamında düzenlenen konserde ismini görünce açıkçası şaşırdım.

Bu satırları geçen yıl yazmıştım. Değişen hiçbir şey yok çünkü bu konser yine internetten bu hafta yayınlandı. Söylenecek hiçbir şey yok.

Caz kimsenin malı olmadığı gibi onu olur olmaz nedenlerle sahiplenme hakkını da kimse birilerine vermez. Kimse bir müziğin sahibi ya da onun en önde bayrak taşıyanı olmak zorunda değil. Ama ne yapalım? Türkiye’de bu tür medyatik işler seviliyor ve beğenilmek, takip edilmek birilerinin hoşuna gidiyor. Unutulma korkusu…

HİÇBİR MÜZİK KİMSENİN MALI DEĞİLDİR

Defalarca yazdım. Caz müziğini araç olarak görüp ününüze ün katmak istiyorsanız yanlış bir yol seçmişsiniz demektir. Caz size hizmet etmez, siz caz müziğine istiyorsanız hizmet edersiniz ve o türde besteler yapabilirsiniz. Benim müziğimde şu enstrümana veya şunlara yer yok diyor birileri. Özellikle keyboard ve synthesizer için bu sözleri sarf edenler var. Fakat böyle konuşanların unuttukları bir şey var. Senin müziğin veya sizin müziğiniz yok! Sadece müzik var. Ve ne yazık ki bu müzik sizleri bugüne kadar sırtında taşımış. Caz müziğini bir tarafa bırakın, “benim müziğim” sözlerini edenlerin herhangi bir müzik türünde bile üretim yapma telaşı olduğunu düşünmüyorum.

Lütfen beylik sözler söyleyerek, meraklısı pul koleksiyoncusu kadar küçük olan bu sektörü canlandırmaya çalışıyor gibi yapmayın. Komik oluyorsunuz. Eninde sonunda bu yaptıklarınızla bu durumdan “nemalanmaya” çalışmış oluyorsunuz. Yurtdışı menşeili bir enstrüman markasının Türkiye’deki artisti olmak size herhangi bir yetki ya da sorumluluk yüklemiyor.

Yazılarımda daha önce de dile getirdiğim gibi; caz ya da herhangi bir müzik türü kimsenin tekelinde değildir. Bazılarının “zaten tekelinde değil, bunu da nereden çıkardın” sözlerini duyar gibiyim… O halde kimse tekelindeymiş gibi davranmasın. Yıllardır dikkat ediyorum, “bazı” caz müzisyenlerinin röportajlarını ne zaman okusam ya da seyretsem müthiş bir ben merkezcilik söz konusu olduğunu görüyorum. Müthiş bir ego ile yapılan konuşmaları ve pop müziğe adeta aşağılar gözle bakan bir tavrı hissedebilirsiniz. Bu konuşmaları yapan bazı caz müzisyenleri acaba pop müzik albümlerinde çalmıyorlar mı? Ya da çalmadılar mı? Elbette çaldılar ve parasıyla çaldılar. Hem bir müzikten gelir elde et hem de o müzikten bahsederken burnunu kıvır. Peki bu ne? Samimiyet mi? Samimiyet beklemenin saflık olacağı bu ortamda, müzik adına dürüstlük beklemenin de çok zor olduğunun farkındayım.

Sevgiyle kalın.

Kaan Çağlayangöl

Odatv.com

Arşivimi karıştırırken neler buldum... Türküler ve şarkılar neden mahkemelik oluyor - Resim : 4

Kaan Çağlayangöl arşiv