TÜRKLERİN ANADOLU TARİHİNE SAYGISIZLIK!

Peki nedir bu cahilliğin nedeni?

Türkler'in ön Asya'da ortaya çıkan ve kısa sürede yayılış gösteren İslam dini ve bu dinin kültür/değerleri ile karşılaşması,ayrıca bu dinle kurduğu ilişkiler, yalnızca Türk ya da İslam tarihleri açısından değil; Dünya tarihinin bu dönemden sonraki gelişimi - şekillenişi - açısından da önemlidir.

Türklerin İslam orduları ile ilk temasları; Emevilerin İran'ı aldıktan sonra Maveraünnehir içlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır. Emevilerin Horasan eyaletini işgal edip, Kafkaslara ilerlemesi sebebiyle, Türklerle Araplar yüz yılı aşkın süre çatışmışlardır.

Türkler Emevilerin bu terörize fütuhatıyla asla uzlaşamamışlardır. Ve bu karşı karşıya duruş sebebiyle de İslam'ın 'Takva ve Zühd' geleneğine karşın Horasan menşeili fikriyatların 'İlahi aşk ve Cezbe' motifli gelenek ve kavramların destekçisi ve yaratıcısı olmuşlardır.

Şüphesizdir ki; zamanla Türklerin Bağdat‘ı ve Mısır -ekol- yorumlardansa Horasani ekollere yakınlık duymalarının doğuş sebebi; İslam dünyası ile ilk temaslarının çatışmalarla başlamasıdır.

Emevilerin Arap milliyetçiliği ve despotik hükmedişleri, Türkleri olduğu kadar diğer mevali halkları da rahatsız etmiştir. ( mevali: gayri Arap halklar )

Nitekim; 745 yılında Ebu Müslim ihtilaline Türkler ve diğer mevali halklar destek vermişler ve böylelikle Abbasi Devleti kurulmuştur. Abbasiler döneminde Türkler toleransla karşılanılmış, kültürel farklılıklarından istifade edinilmiş, dini ve sosyal bir dayatmayla karşılaşmamışlardır.

Talas Savaş‘ında ( Arap-Çin ) Abbasilere yardım eden Türkler, saray muhafızlığı ile görevlendirilmiş ve " Hassa Orduları " olarak İslam adına pek cok gazalara katılmışlardır.

Abbasiler Samarra kentini Türkler için kurmuşlar ve bir kısım Türk topluluklarını da Bizans sınırına Avasım bölgelerine yerleştirmişlerdir. ( Avasım: Diyarbakir, Maraş, Adana, Tarsus ) Böylelikle; Türkler Bizans ve Hristiyan dünyasına karşı koyuculuk görevini üstlenmişlerdir.

Bu bilgilerle müsahade edilecek husus; Türklerin İslam gelişimindeki konumu ve öneminin özgün karakterleri ile belirlenmiş olmasıdır.

"Doğu - Batı" ya da "Bizanslılara karşı İslam" gibi kutuplaşmalarda Türklerin konumu ve öneminin doğru anlaşılması bugün hali hazırda yaşadığımız 'dini-siyasi ve sosyal' problemlerin açıklanmasında anahtar adım olacaktır.

Amacım; Türk - İslam buluşmasını ya da İslam tarihinden anektodları uzun uzadıya anlatmak değildir. Tarihselciliğimizin ideolojik / hükümsüz tarihi deformasyon ve saptırmalarını ve bu durumun güncel tezahürlerini bir daha tartışmaktır.

Anadolu'ya büyük nüfuslu Türk boyları göçü, Moğolların Doğu Anadolu'ya doğru ilerlemeleri sırasında yaşanmıştır.Anadolu'ya göç eden ve göç ettirilen zümreler, savaşların ve seferlerin aralıksız yaşandığı bu topraklara, "indo-islamik" birer sentez olan Horasan ekollerini kalıcı olarak taşımışlardır.

İslam tarihindeki en güçlü protestetif akım olan Kalenderilik, ilk defa böylesine büyük nüfus ve göç hareketleri ile Anadolu'ya Rum Abdalları, diğer Abdali ve Türkmen zümreler tarafından taşınmıştır.

Bu hareketi gerçekleştirenlerin "Horasan Erenleri" olarak adlandırılmaları, onların hepsinin Horasan'dan geldiklerini değil, Horasan ekollerini taşıdıkları manasını simgeler. Hurufilik, Yesevilik, Haydarilik, Bayrammiye Melamiliği, Bektaşilik gibi tarikatlar ve Alevilik inancı gibi yapılanmaların kök teorileri Kalenderilikten müteşekkildir. Tasavvufa, İslami yaşayış tarzına, kılık kıyafet ve kaidelere uymayan, hatta bunlara her zaman muhalefet eden Kalenderilerin bu biçimsel karşı koyuşunun temelinde felsefik bir siyasi reddiye de mevcuttur.

Özgürlükçüllük, kural dışılık, nizam bozuculuk, düzen yıkıcılık anlamlarını "isminde" simgeleyen Kalenderilik, bahsolunduğu üzere; mevali halklarda taban buluşu sadece Arap milliyetçiliğinden ötürü geliştirilmiş bir karşı tavır değil, antik inanış ve mitlerle süslenmiş "alternatif" bir tavır ve zihniyettir. Kaba hatları ile açıklayabildiğimiz bu mektep, Türklerin bozkır ~effektleri~ ile daha da özgürlükçü ve rasyonel bir görünüm kazanmıştır.

Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda, Babailer İsyanını (merkezi iktidar ve onun ideolojisine karşı) gerçekleştiren Kalenderi zümreler, Osmanlı Beyliği topraklarında büyük bir nüfusa sahiptiler. Bozkır kültürünün göçerlik ve savaşcılık özelliklerini, Kalenderilik gibi özgürlükçü bir zihniyetle sentezleyen bu zümreler; Osmanlı Beyliği'nin büyüyüp gelişmesindeki tek motorize güçtür. Bununla birlikte, Osmanlı Devleti‘nin kurucu zihniyetinin en güçlü mistikleri; bugün bizlere anlatıldığı üzere sünni-İslam yorumlarının sufileri değil, bizzatihi bu yorumlara anti-tez niteliğindeki "Melàmetiyye" meşreplerindendir. (Edebali Melàmetiyye meşrebindendir)

Hal böyle olmakla beraber, hem Selçuklu hem de Osmanlı dönemlerinde, Kalenderi zümrelerin anıldığı isyanlar, istisnasız hepsi kanla bastırılmışlardır. Bu isyanların Osmanlı siyasi ve toplumsal düzenine ve onu oluşturan resmi ideolojisine karşı çıkarıldıklarını, aynı zamanda felsefik bir alt yapı arz ettiğini belirtmeliyim.

Bu isyanların sebepleri, sonuçları ve bugünlere tezahürlerini tartışmalara açmak için; bahsi olunan zümrelerin geleneklerini bugünlerde yaşatmaya çalışan Alevi ve Bektaşi çevrelerin istemleri, rahatsızlıkları üzerine uzun soluklu ve akademik çalışmalara ihtiyacımız vardır.

Kaldı ki; bu zümrelerin inanç dünyasına, özgün tarih ve karizmalarına objektif ve bilgili yaklaşmamak; Türkler’in ve Anadolu'nun tarihine saygısızlaşmaktır.

Ancak İslamcı cenahın, Anadolu'nun bu dominant figürlerine inkarcı ve cahilce yaklaşımını, basit bir fikriyat ve yaklaşım farklılığından kaynaklandığını düşünmüyorum. Tarihi dizayn etmek; bilgi kaçırmak, onu saptırmak olamasa gerektir.

Popüler tarihçiliğimizin ve medyamızın, bu cenahın sınırlarını aşamadıklarını görebiliyoruz. Oysaki; bu sınırlar sadece Alevi ve Bektaşi zümrelerin problemleri değildir. Din ve vicdan özgürlüğünü bağırdığımız "çoğunluk demokrasimizin" anlaşılmayı bekleyen problemleridir.

Tarihimizde yasanmış, despotik dayatmaların, bugünlerdeki en canlı tezahürü olarak bu bahsettiğimiz problemleri, tarafsız ve rasyonel platformlarda tartışmamız gerekmektedir. Bu yazıyı sözün ustalarına bırakarak bitirmemiz isabetli olacaktır.

" derindir deryamız bizim boylanmaz

bin bir kelam desem biri anlanmaz

kişi ikrarsız yulara bağlanmaz

yuları boynunda sürüyüp gider "

Hatayi

Lena Umay

Odatv.com

Lena Umay’ın İslamcı Cenahın Cehaletleri’ başlıklı haberi için:

http://www.odatv.com/index.php?id=13604

lena umay kalenderi islamiyet arşiv