TÜRKİYE’NİN NEREYE SÜRÜKLENDİĞİ BU SATIRLARDA GİZLİ

Generaller tasfiyesi neden yapıldı Hayır! Hayır! Türkiye’den bahsetmiyorum. Biliyorum, kamuoyu generallerin gözaltına alınmasını, kiminin...

Generaller tasfiyesi neden yapıldı

Hayır! Hayır! Türkiye’den bahsetmiyorum. Biliyorum, kamuoyu generallerin gözaltına alınmasını, kiminin tutuklanmasını “neler oluyor”, “askerler mi sivillere; siviller mi askerlere darbe yapıyor” kaygısıyla yakından takip ediyor. Hayır! Ben sizi Endonezya’ya götürmek istiyorum. Dünyanın en kalabalık Müslüman ülkesinde, generallerin neden ve nasıl tasfiye edildiğini yazmak istiyorum…


Lübnan kökenli Fransız yazar Amin Maalouf “Çivisi Çıkmış Dünya/Uygarlıklarımız Tükendikçe” adlı deneme eserinde dünyayı kaosa sürükleyen olayların analizini yaptı:
ABD, Endonezya maden ocaklarının ulusallaştırılmasına, Jakarta’nın Pekin ve Moskova’yla kurduğu ilişkilere öfkelenip, bu konularda elinden geleni ardına koymamaya karar vermişti.
Sonuçta kesin bir başarı elde ettiler. Ayrıntıları ancak yıllarca sonra öğrenilebilen müthiş bir oyunla, komünistler ve solcu ulusalcılar kanun kaçağı olarak görülmeye başlandı; üniversitelerde, yönetim merkezlerinde, basında, başkentin mahallelerinde, hatta en ücra köylerde bile bunların birçoğu tutuklanıp öldürüldü…
Bu sıkıntılı dönemin sonunda, o zamana kadar dünyadaki en hoşgörülü din anlayışı olmakla ün salan Endonezyalıların Müslümanlık anlayışı, bütünüyle değişti. Toplumun laikleştirilmesi perspektifleri ortadan kaldırılmış, komünizm tehlikesine karşı verilen mücadelede ‘yan hasar’ın kurbanı olmuştu. (…)
Öte yandan, siyasal bağımsızlıktan ve ulusal devletin başlıca doğal kaynaklarına sahip çıkmasından yana olan; ve Batı tarafından acımasızca, etkin biçimde alaşağı edilen tek Müslüman ülke Endonezya değildir…" (sayfa 126,127)

Endonezya’da olanlar ile Türkiye’de son yıllarda yaşadığımız olaylar arasında bir benzerlik var mı?
Bunun yanıtını Amin Maalouf’un bahsettiği yıllarda Endonezya’da neler olduğunu öğrenerek verebiliriz…

Amerika Sukarno’dan
memnun değildi


Endonezya tarihi denince mutlak iki isimden bahsetmemiz gerekiyor:
Ahmet Sukarno ve Muhammed Suharto.
Sukarno ulusalcıydı. Siyasal duruşunu anti-kapitalist ve anti-emperyalist diye tanımlıyordu. Endonezya Ulusal Partisi’nin kurucusu ve ilk başkanıydı.
Kuşkusuz 336 etnik grubun yaşadığı bir coğrafyada ulusalcı olmak, hepsini bir çatı altında toplamak hiç de kolay değildi. Ama Sukarno başardı.
Sırasıyla Portekiz, İngiliz, Hollanda, Japonya ve tekrar Hollanda sömürgesi olan Endenozya’yı bağımsız hale getirdi: Tarih 27 Aralık 1949 idi.

Sukarno önce, Hollandalıların baskısına rağmen, ülkesini 15 üyeli federasyondan üniter devlete geçirdi.
5 ilke belirledi: Ulusalcılık, halkçılık, temsili demokrasi, devletçilik, laiklik.
Sukarno Soğuk Savaş döneminde Mısır lideri Nasır ve Yugoslavya lideri Tito’nun kurduğu bağlantısızlar hareketine katıldı.
Çin ve Kuzey Kore ile politik dostluk kurdu. SSCB’den askeri yardımlar aldı.
200’den fazla Hollanda şirketini millileştirdi.
Ve ABD bu gelişmelerden rahatsız oldu. II. Dünya Savaşı’ndan sonra ABD Asya’da egemenlik alanını artırma çabası içindeydi. Hindiçini’de (Vietnam, Laos, Tayland, Kamboçya) bağımsızlık hareketleri büyüyordu.
Kore Savaşı bitmiş; Vietnam Savaşı başlamak üzereydi.
ABD, Asya’yı kaybetmek üzereydi.

CIA faaliyetleri

Tarih: 30 Kasım 1956.
“Darul İslam” isimli bir örgüt Sukarno’ya suikast düzenledi.
Sukarno, ayrıca kendilerini anti-Komünist olarak tanımlayan İslamcı PRRI (Pemerintah Revolusioner Republik Indonesia) adlı örgütün de hep hedefinde oldu.
Sukarno kendisinin kimler tarafından öldürülmek istendiğini kuşkusuz biliyordu. İslamcı örgütlere CIA’nın yardım ettiği sır değildi.
1958 Mayıs’ında Allen Lawrence Pope isimli bir Amerikalı havacı yakalandı. Havacının CIA ajanı olduğu ortaya çıktı. Yanındaki tüm CIA dokümanları Endonezya hükümeti tarafından ele geçirildi.
Anti-komünist milliyetçi ve İslamcı örgütlerin arkasında CIA vardı.

Belgelerde ortaya çıktı ki, Amerika Sukarno’nun “ipini çekmişti”.
Sukarno’nun ipini çeken sadece ABD-CIA değildi.
Komünistler 1955 seçimlerinde yüzde 16.4 (6 milyon oy) almıştı. 1957 yerel seçiminde ise aldığı oy yüzde 30’a çıktı. Bir sonraki genel seçimde oyların yüzde 50’ini alacağına kesin gözüyle bakılıyordu.
Ulusalcı Sukarno iktidarını komünistlere bırakmak istemiyordu.
İlk iş; 1960’de hükümet bütçesini reddettiği için meclisi dağıtmak oldu. Seçimleri erteledi.
Sonra ayrılıkçı isyanları ordu sayesinde bastırdı.
Sukarno iktidarını kurtardığına sevinirken hiç beklemediği bir yerden darbe yedi.

“Kutsal Cihat”ın hedefi

Tarih:30 Eylül 1965
“30 Eylül Hareketi” isimli bir grup Endonezya’nın en kıdemli altı generalini kaçırdı! Endonezya Ordusu’nun altı üst düzey generalin kaçırılması, rütbesi düşük bir generalin önünü açtı. Bu isim, Tümgeneral Muhammed Suharto idi.
Önce hemen orduyu hakimiyeti altına aldı.
Generalleri komünistlerin kaçırdığını iddia etti ve bağımsızlıkçı, ilerici, ulusalcı, solcu kim varsa öldürttü. Kıyımın boyutları inanılacak gibi değildi; yarım milyondan fazla insan kıyıma uğradı.
Tek örnek vermek istiyorum: 3 milyon üyesi ve 20 milyona yakın seçmeniyle Endonezya Komünist Partisi dünyanın üçüncü büyük komünist partisi durumundaydı. Partinin önde gelen tüm isimleri öldürüldü. Evleri, işyerleri yakıldı. Cinayetlerin hepsi “kutsal cihat” adına yapılmıştı.

Peki bu 30 Eylül hareketi neydi? Arkasında kimler vardı?
Prof. Dale Scott bu konuda araştırmalar yaptı. Onun bulguları şunlardı: Kaçırılan generaller (sadece Nasution isimli general hariç), Tümgeneral Suharto’nun önünü tıkayabilecek generaller idi. Başkan Sukarno’ya yakındılar.
Plan belliydi: Tümgeneral Suharto ordunun hakimiyetini ele geçirip darbe yapması için, önündeki tüm generaller kaçırılarak öldürüldü.
Ayrıca “30 Eylül Hareketi”nin başındaki Albay AbdulLatief, Tümgeneral Suharto’nun yakın arkadaşıydı ve generaller kaçırılmadan bir önceki akşam Suharto’yla görüştüğü ortaya çıktı.
Başkan Sukarno gerçeği hiçbir zaman öğrenemedi; 30 Eylül Hareketi’ni hep komünist sandı.
Ve 1967’de tüm yetkilerini Tümgeneral Suharto’ya devretmek zorunda kaldı. Ev hapsine alındı. 3 yıl sonra da öldü.
Kazanan ABD ve darbeci General Suharto oldu.
Anlaşılıyor ki; CIA ülkeye ve döneme uygun darbe planlıyordu. Kimin aklına gelirdi; darbe karşıtı altı general kaçırılarak alt rütbedeki darbeci bir generalin önünün açılacağı…

“Endonezya Modeli”

Tümgeneral Suharto iktidara gelince üniformasını çıkardı.
Yeni döneme “Yeni Düzen” adı verildi.
Ulusalcılara, solculara karşı İslam “panzehir” olarak kullanılmaya başlandı. Ülke rejimi hukuktan, eğitime kadar zaman içinde İslamlaştırıldı.
Günlük yaşam İslami esaslara göre yaşanmaya başlandı. Bunun bir örneği de Malezya’dır.
Sadece Başkan Suharto’nun seçtiği partilerin seçimlere girilmesine izin verildi.
Dünyanın en yoksul ülkelerinden Endonezya’da sosyal devlet yok edildi; Ahmet Sukarto döneminde kamulaştırılan kurumlar hemen özelleştirildi. Yabancı sermayenin gelmesi için tüm yasalar değiştirildi.
Sukarno’nın 20 yıllık döneminde dış borç 2.4 milyar dolardı. Suharto döneminde borç 50 milyar dolara yükseldi.

1996’da dönemin başbakanı Necmettin Erbakan, Endonezya’ya gitmiş; Jakarta’daki gökdelenlerden etkilenmiş ve Türkiye’nin kalkınması için “Endonezya Modeli”ni ileri sürmüştü.Zaten Endonezya Modeli diye bir model yoktu, bunun adı neoliberalizm’di.
Ne var ki, bu model Erbakan’ın gezisinden bir sene sonra çöktü.
Ekonomik krizi tetikleyen, şaibeli kredilerle çöküşü hazırlayan onlarca bankaydı. Kriz esnasında ülkeden bir anda 11.6 milyarlık sermaye kaçışı yaşandı.
Ve bu kriz döneminde; 20 Mayıs 2002’de Doğu Timor bağımsızlığını ilan etti.
Sorun bitmedi.
Endonezya’nın değişik bölgelerinde patlak veren etnik, dini ayrımcılığa dayalı şiddet ve terör olayları hiç durmadı.
Bugün Sumatra adasının ucundaki Aceh bölgesinde şeriat devleti kurmak isteyen örgütle hükümet güçleri arasında çatışmalar sürüyor.
Bir dönem CIA’nın desteklediği radikal dinci örgütlerin hedefinde artık Amerika var!
El Kaide’nin üslerinden bazılarının Endonezya’da olduğu ileri sürülüyor. Bilindiği gibi Bali’de çoğunluğu turist 200 kişiyi öldürdüler.
Kimine göre, Afganistan’ı kaybeden El Kaide militanlarının yeni üssü Endonezya-Ambon’du. Bu nedenle Poso ve Ambon adalarında Müslüman-Hristiyan çatışmasında 1999’dan beri 10 bin kişi hayatını kaybetti.
Kimse artık “Endonezya Modeli”nden bahsetmiyor.
Bugün başkent Jakarta’nın bir yanında gökdelenler diğer yanında ise “kampung” adı verilen derme çatma, sağlıksız sayısız gecekondu mahallesi var.
Endonezya’da yoksullar ile zenginler arasındaki mesafe her geçen yıl artarak sürüyor. Öyle ki, bugün beş kişiden dördü günlük 1 doların çok az üstü veya altında çalışıyor.
Başa dönüp Amin Maalouf’u bir kez daha okuyunuz lütfen.
Okuyunuz ki, Türkiye’nin nereye sürüklendiğini görünüz...

Soner Yalçın
Odatv.com

endonezya CIA ABD arşiv