Türkiye'nin gerçek beka sorunu

İktidara göre, ülkemizin en önemli sorunu beka sorununun çözülmesine bir haftadan az bir süre kaldı...

İktidara göre, ülkemizin en önemli sorunu beka sorununun çözülmesine bir haftadan az bir süre kaldı. 31 Mart yerel seçimleriyle ortadan kalkması beklenen bu sorunu çözmek üzere iktidarın tercih ettiği yöntem oldukça basit. Vatandaşlarımızı “bizden ve bizden olmayanlar” diye ikiye bölmek ve “bizden değilsen teröristsin” diyerek konuyu bağlamak. Bu uğurda günlerdir canla başla mücadele eden iktidarın ve ortağının ülkeyi kurtarıp kurtaramayacaklarını kısa bir süre sonra göreceğiz. Beka sorununu istedikleri gibi çözemedikleri takdirde, naçizane kendimi de dahil ettiğim “bizden değilsen teröristsin” grubunun nasıl bir muameleye tabi tutulacağını da hep birlikte göreceğiz.

Halkımızı meydanlarda bağıra çağıra azarlayarak, parti liderlerini göz göre göre tehdit ederek, hatta bazıları için idamı istenerek sürdürülen bu mücadelenin devam ettiği günlerde iki önemli olay gündemimizi meşgul etti. Biri, 15 Mart 2019 Cuma günü Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki bir camide Cuma namazı sırasında düzenlenen terör saldırısıydı. Katliamı internet aracılığıyla canlı yayınlayan 28 yaşındaki Avustralyalı cani tarafından gerçekleştirilen ve insan olan herkesin lanetleyeceği saldırıda, yaşları 3 ile 77 arasında değişen 50 kişi yaşamını yitirdi.

Katliamın perde arkasındaki güçler, nedenleri, Batı’nın bu olaya bakışı çeşitli görüşlerle dile getirilirken, Yeni Zelanda ve Türk hükümet yetkililerinin olaya yaklaşımı, liderlik, insanlık, beka sorunu üzerine derin derin düşünmemize sebep oldu. Yaşanan vahşete ilişkin kelimelerini özenle seçen, duyduğu derin insani üzüntü yüzüne yansıyan ve katliamcının adını dahi anmayan Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern bu tavrıyla ülkesinden de dünyadan da takdir topladı. Yakın zamanda Başbakan için ülkesindeki cami saldırısı sonrası sergilediği olumlu tutum nedeniyle 2020 Nobel Barış Ödülü verilmesine yönelik bir imza kampanyası da başlatıldı.

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’Ü DUYDUN MU SEN HİÇ

Hiç de şaşırmadığımız şekilde bu katliamı iç politika malzemesi olarak ve kendince gayet başarılı bir şekilde kullanan iktidarın başı ise olayın hemen ertesinde 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferinde dev ekranlara yansıtılan katliam görüntülerinin ardından şu sözleri sarf etti:

“... Mesajınızı aldık. Hislerinizi de, niyetinizi de anladık. Kininizin, nefretinizin canlı olduğunu anladık. Bir teröristin ortaya çıkmak suretiyle 50 Müslüman’ı öldürmesinin de ne olduğunu anladık. İstanbul’u Konstantinopol yapamayacaksınız. Dedeleriniz geldiler. Burada olduğumuzu gördüler. Sonra da kimi ayakları üzerinde kimi de tabutla geri döndüler. Şayet aynı niyetle gelecekseniz sizleri de bekleriz. Sizleri de dedeleriniz gibi uğurlayacağımızdan hiç şüpheniz olmasın. ...”

Gündemi meşgul eden ikinci olaysa, yine aynı gün Çanakkale’den biraz uzakta, Avcılar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından Barış Manço Kültür Merkezinde, Avcılar Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi tarafından düzenlenen bir anma etkinliğinde gerçekleşti. Bu etkinliğin sonunda yapılan duada Mustafa Kemal Atatürk’ün adının geçmemesi üzerine yerinden kalkan Avcılar Askerlik Şubesi Başkanı Albay Önder İrevül duayı yapan öğretmene şu soruyu sordu: “Mustafa Kemal Atatürk’ü duydun mu sen hiç?”

Mustafa Kemal Atatürk adını duyan ancak adını anmamayı “Çanakkale Şehitlerimiz dedik ya” diye geçiştiren öğretmenin sözleri ardından Albay İrevül salonu terk ederken seyirciler arasından da “Sizin bu hareketiniz yakışmadı” sözleri duyuldu. Bu yakışıksız hareketi, özellikle sosyal medya üzerinden çok büyük destek gören Albay İrevül hakkında soruşturma açılıp açılmadığına dair şu ana kadar sıhhatli bir bilgi yoksa da, albayın Türk halkının önemli bir kesiminin gönlünde taht kurduğu da bir başka gerçek.

Hemen hemen aynı günlerde ortaya çıkan bu görüntüler üzerine Türkiye’nin beka sorununun ne olduğunu yeniden tanımlamak şarttır. Evet, Türkiye’de bir beka sorunu vardır. Bu beka sorunu, ülkesinde yaşanan katliamdan duyduğu derin acıyla halkını yatıştıran ve belki de doğabilecek yeni çatışmaları önleyecek bir devlet adamlığı yaklaşımı karşısında, seçim kazanma uğruna her türlü yöntemi kullanmayı kendinde hak gören, birleştirici olmak yerine insanlarımızı “bizden ve bizden olmayanlar” diye ikiye bölen zihniyetin varlığıdır.

Ülkemizin beka sorunu, ömrünü ülkesinin bağımsızlığına ve refahına adamış bir lideri sabah akşam anmak yerine, en önemli günlerde dahi unutturmaya çalışacak ve bunu da kibirle, küstahlıkla yapmayı kendinde hak görecek nankör bir zihniyetin varlığıdır. Beka sorunu, yanlış politikalar sebebiyle ekonominin kötü gidişatı karşısında halkı tanzim satış kuyruklarına sokmak, bunu da “varlık kuyruğu” diye halka yutturmaya çalışmaktır. Beka sorunu, mağdur edebiyatıyla iktidara gelip, toplumun her kesiminden yarattığı mağdurların karşısında, kendi günahını, sorumluluğunu yok sayıp, yıllar önceki olaylardan dem vurarak kendini aklamaya çalışmaktır.

Beka sorunu, düşman askerlerinin annelerinin gönüllerini alacak aşağıdaki cümleleri kuran liderine nankörlük etmekten utanmayıp, sözleri ve eylemleriyle her gün hem kendi ülkesinde hem dünyada itibar kaybeden liderlerin var olduğu bir ülke haline gelmemizdir. Türkiye’nin beka sorunu, olsa olsa nankör, küstah ve kibirli insanların çoğaldığı bir ülke haline gelmektir. Türkiye’nin bundan başka beka sorunu yoktur, olamaz da.

“Bu memleketin topraklarında kanlarını döken kahramanlar. Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar. Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

Ali Türkşen

Odatv.com

Türkiye'nin gerçek beka sorunu - Resim : 1

Ali Türkşen odatv arşiv