Türkiye uçurumun kenarında

Türkiye uçurumun kenarında duruyor; “evet” diyerek aşağı düşmesine izin vermeyiniz...

Erdoğan son dönemde şunu söylüyor:

“Ahh kardeşlerim, iki başlılıktan neler çektik neler!”

İki başlılık dediği; cumhurbaşkanı ile başbakanın ayrı kişiler olması.

Erdoğan'ın iddiası ne kadar gerçek?

Şöyle bir veri sunayım:

Nisan 1920- Mayıs 1960 arası 40 yılda TBMM kaç yasa çıkardı:

7 bin 480.

Kasım 2002- Mart 2017 arası -15 yıllık AKP döneminde- TBMM kaç yasa çıkardı:

8 bin 33.

Sadece bu tek örnek bile TBMM'nin, Erdoğan'a/AKP'ye hiç zorluk çıkarmadığını göstermiyor mu? Buna rağmen…

Erdoğan, “Ahh kardeşlerim” diye sürekli yakınıyor. Heyhat!

Referanduma giderken bile Meclis, Mart 2017'de 160 yasa ve Şubat 2017'de 85 kanun çıkardı.

Meclis, “kanun fabrikası” olmuş…

Yasama, yürütmeye hiç zorluk çıkarmamış…

Öyle bir Meclis ki; ihale kanununu bile 162 kez değiştirmiş!

Buna rağmen Erdoğan'ın yakınmasını anlamak güç!

Demek ki…

Anayasa değişikliğiyle, -demokrasinin kalbi olan- TBMM'yi tasfiye etmek istemesinin başka sebebi var.

Erdoğan, parlamenter rejimi niçin istemiyor?

Hedefi, “sultanlık rejimi” mi?

MUAVİYE REJİMİ

Batı medyası diyor ki:

Türkiye pazar günü şunu oylayacak:

– Parlamenter cumhuriyet rejimi mi…

– İslami sultanlık rejimi mi…

Bu doğru mu?

Ya da ne kadar doğru?

Kur'an-ı Kerim, herhangi bir devlet şekli öngörmez.

Kur'an-ı Kerim'de “halife” kavramı, yönetim biçimini ifade etmez.

Birinden sonra gelen demektir.

Hz. Muhammet'ten sonra vahiy kesildiği için herhangi bir yöneticiye atfen “Allah'ın halifesi” demek doğru olmaz.

Nitekim. Hz. Ebubekir, “Ey Allah'ın halifesi” diye hitap edenleri uyarır; “Halifetü Rasulillah (Allah'ın elçisinden sonra gelen)” unvanını alır. Fakat…

“Halife” unvanını ilk kullanan, toplumun kayıtsız şartsız itaatini sağlamak isteyen despot Muaviye oldu.

Keza. Arapça'da “otorite” (zıllullah) anlamına gelen “Sultan” (Zıllu'llah) da Muaviye döneminde kullanıldı.

Kuşkusuz bu sebeple uydurma bir hadis ortaya çıkarıldı:

“Sultan, Allah'ın yeryüzündeki gölgesidir, bütün yaratıklar onda sığınacak bir yer ararlar.”

Bu dönemle birlikte “sultan” unvan olarak yaygınlaştı; devlet yönetiminde yüzlerce yıl kullanıldı. Sonra unutuldu.

Günümüzde tekrar ortaya çıktı/çıkarıldı?

Yakın çevresinin Erdoğan'a “sultan” diye hitap ettiği doğru mu?

Pek sanmam. Ama…

Lübnan'a gittiğinde “Sultan” pankartıyla karşılandığını anımsıyorum.

Saray'daki “sultan tahtı”nın Meclis'in gündemine geldiğini biliyorum. Benzer ayrıntılar var. Ancak…

Son günlerde Batı medyasının Erdoğan'dan sürekli “sultan” diye söz etmesinin altında neler var? Bu bile gösteriyor ki…

Referandumdan “evet” çıkarsa Batı'da Türkiye'deki siyasal rejim daha çok tartışılacak. Yani…

Derim ki:

Türkiye uçurumun kenarında duruyor; “evet” diyerek aşağı düşmesine izin vermeyiniz.

Bakınız…

ARAŞTIRMA SONUCU

II. Dünya Savaşı'ndan Soğuk Savaş bitimine kadar şu konuda araştırma yapmışlar:

“Demokrasi hangi rejimde daha iyi işledi?”

Başkanlık rejimiyle yöneltilen ülkeler içinde siyasal istikrarı yakalayabilenlerin oranı yüzde 20'yi bulamadı.

Aynı dönemde, parlamenter rejimlerde ise, istikrar yüzde 67'lik orana sahipti.

-ABD dışında-başkanlık rejimiyle yöneltilen ülkeler neden bir türlü siyasi istikrara kavuşamıyor? Bir örnek vereyim:

Deadlock, kilitlenmedir.

Başkanlık sisteminde, yasama ve yürütme (siyasal rejim) kilitlendiğinde kriz çözücü mekanizma/çıkış yolu yok!

Arabulucu, bir cumhurbaşkanı yok!

Latin Amerika'da sürekli askeri darbeler olmasının nedeni, kriz anlarında/deadlock durumunda ordu'nun arabulucu/sorunu çözücü olarak ortaya çıkmasıdır!

Bu nedenle başkanlık sistemi, siyasal istikrarsızlığa sebep oluyor.

ABD'de bunun olmamasının sebebi:

Amerikan modeli yalnızca her şeye kadir başkandan ibaret değil; ülkenin bir siyasal-toplumsal kültürü, işleyişi ve kendi içinde çeşitli denge unsurları var.

“Evet” diyen arkadaşlar sanmasın ki:

Demokrasinin yerleşmesi ve pekişmesi salt Anayasa mühendisliğiyle hukuk maddelerini değiştirmekle sağlanır. Olmaz.

Maalesef! Ülkemizde Anayasa yapımında genel olarak tepkisel yaklaşım egemen oldu.

Her yeni Anayasa ya da Anayasa değişikliği, önceki dönemlerde yaşanan sorunlara reaksiyon niteliğinde hükümler/maddeler getirdi.

Her seferinde amaç, toplumu yukarıdan dizayn etme anlayışında oldu!

Oysa…

Anayasa, toplumun önünü açacak yol haritasıdır.

Bilgi-birikim gerektirir.

Samimiyet gerektirir.

Uzlaşma gerektirir.

Anayasa, halkın yaşam teminatıdır.

Öyle…

Kızgınlıkla, alelacele, duygusal, kurnazca hazırlatılıp halka dayatılamaz.

Anayasa, vuruşma alanları oluşturmak için yazılamaz.

Anayasa, geçmişle veya bir yerlerle hesaplaşma adına yapılamaz.

Tepkisel Anayasa'dan tutarlı bir hukuk metni çıkaramazsınız. Bu durum kısa sürede, istikrarsızlığa sebep olur. Anayasa gündemden hiç düşmez.

Tüm bunlardan ders çıkarıyor muyuz; hayır!

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Odatv.com

Türkiye uçurumun kenarında - Resim : 1

soner yalçın odatv arşiv