Türkiye sadece o dönemde Batı sermayesine boyun eğmedi

İzzettin Önder yazdı

Partilerin seçim bildirgelerine baktığımızda aralarındaki müşterek konuların çoğunlukta olduğunu görürüz. Söz konusu konular; ekonomi alanında genellikle düşük gelirli kesimlerin durumlarının iyileştirilmesi, politika alanında ise parlamentonun güçlendirilmesi etrafında şekillendirilmektedir. Niceliksel çok sayıdaki partilerin aynı ya da benzer çözüm önerisi sunmaları politik bağlamda niteliksel tekliği gösterir. Ekonomi alanındaki olumsuz görüntüler kapitalizmin ürünü olduğu kadar, geçmişte uygulanmış olan politika ve uygulamaların çarpıklığını sergilemektedir. Gelecekte de ana hatlarıyla benzer politikalar uygulanacağına göre aynı çarpıklığın devamı kaçınılmazdır. Önümüze koyulan tablo, sosyal Darvinizm anlayışı bağlamında kapitalist dünyanın yörüngesinde ancak sürdürülebilir çevre ekonomisi olgusu resmidir! Bu yazıda böyle bir tablonun oluşumunu irdelerken, aynı zamanda da siyasi partilerin hangi noktada birleştiklerini sergilemeye çalışacağım.

GELİR DAĞILIMI ÜRETİM SÜRECİNDE PİYASALARDA BELİRLENİR

Dar ve orta gelirli kesimlere yapılan seçim vaatleri bu vatandaşların şimdiye dek ciddi mağduriyete uğramış ya da uğratılmış olduğunun göstergesidir. Dar ve orta gelirli kesimlerin ve tabii emekçilerin elverişsiz ekonomik koşullarda bulunması ekonomik işleyiş dinamiklerinin kaçınılmaz sonucudur. Ekonomik dinamiklerin sonucunda oluşan bu durum karşısında siyasilerin görevi, şimdiye dek olduğu ve bundan böyle de olacağı üzere, bir yandan ilgili kesimleri baskılamak, diğer yandan da belirli fasılalarla kısmî rahatlama sağlayarak durumu kurtarmaktır. Burjuva demokrasisi oyununda siyasilerin vaatlerinin emekçileri dar ve orta gelirli gurupları mutlu etmesi trajedisi kısa sürede yapılan zamlarla sistem dinamikleri tarafından geri alınır. Şunu unutmamak gerekir ki, gelir dağılımı siyasi mekanizmalardan çok, üretim sürecinde piyasalarda belirlenir. İşin ince noktası da burasıdır. Hal böyle olunca, emekçi kesimler kadar tüm dar ve orta gelirli insanların kalıcı çözüm bulabilmeleri için, siyasi erkin manevrasından medet ummak yerine, ekonominin işleyişini belirleyen sisteme müdahaleye yönelmeleri gerekir.

TOPLUMSAL YARAR DENİLEREK HALKA NE YUTTURUYORLAR

Sermaye kesimine bakarsak, sermayenin siyasi ajanı olan siyasi yapılar seçime giderken bu kesime açık vaatte bulunmazlar. Buna ihtiyaç da yoktur, gerek de yoktur. Bir kere sistem sermaye kesimi lehine çalışır. İkincisi de zaten iktidarı ele geçiren siyasi erkin ana görevi iktidarları boyunca sermayeye çeşitli yollardan avantaj sağlamaktır. İlginç olan şu ki, sermayenin iktidarı olan siyasi yapılar, emeğin üretimine el koyan güçlü sermayeye fazla yüklenmeden halktan topladığı gelirlerle ağırlıklı olarak sermayeye hizmete yönelir. Kapitalist devlet bu davranışını ya gizler ya da toplumsal yarar paketi içinde halka yutturur. Sermaye çevreleri de tüm baskıcı davranışlarını gizleyerek sözde demokrasi şampiyonu kesilebilir. Burjuva demokrasisini dahi hazmedemeyen sermaye, hızlı karar alma adına sözde koalisyonlara dahi itiraz ederek emeğe ve devlete karşı güçlü konumunu pekiştirmeye çalışır.

SON GELİŞME TÜM VAATLERİNİ SİLİP SÜPÜRDÜ

Sisteme yönelik siyasi çözümler güç dengeleri ile sağlanabilir. Toplumsal alanda güç olgusunun kaynağını irdeleyemeyen ve güç dengesi sağlayamayan kesimlerin sorunları kalıcı olarak çözülemez, ancak seçim dönemlerinde geçici olarak aktarımlarla bu kesimlerden oy satın alınır. O nedenle, emekçi kesimlerin ve sermaye dışı tüm kesimlerin aralarında bölünmeden, birlikte ve örgütlülük bilinci ile mücadeleye yönelmeleri sorunlarının çözümü için tek yoldur. Son günlerde yaşanan kur dalgalanmaları sistem partilerine bel bağlamanın ne denli yanlış olduğunun kanıtıdır. Son döviz yükselişleri yapılan vaatleri daha gerçekleşmeden silip süpürmüştür. İlginç olan, emekçilerden ve dar ve orta gelirli vatandaşlardan süpürülen vaat edilmiş cüz’i paraların aslında havadan kazançlar olarak varsıl kesime gitmiş olmasıdır. Ekonominin işleyişinde şu kural çok kesindir ki, gelir dağılımı konusunda siyasi erkin güç ve hâkimiyeti, amaçtan bağımsız olarak, ekonomik işleyişin demir kuralının boyunduruğundadır. O nedenledir ki, gelir dağılımı gibi temel yapısal konularda nihaî çözüm yeri siyasi erk değil, ekonomik sistemdir!

Seçim vaatleri, ne denli yüksek ve tatmin edici olursa olsun, beraberinde çok önemli bir zafiyet taşımaktadır. Şöyle ki, kapitalizm dinamiklerinin geçmişte ürettiği sorunların köklü çözümü geçici düzenlemeye değil de, bizzat sorunu yaratan kaynağa müdahaleye bağlı olduğuna ve böyle bir müdahale de yapılmadığına göre, belirli iniş-çıkışlarla sorunların devam etmesi kaçınılmazdır. Sisteme müdahale etmeyen, daha doğrusu edemeyen sistem partilerinin bundan dolayı gelir dağılımı, yoksulluk ve işsizlik vb gibi sistemik sorunlara kalıcı çözüm üretmeleri olanaklı değildir. Çözüm yeri olarak görülen parlamento da özde farklı kesimlerin sorun ve dertlerini yansıtabilecek partilerden yoksun oldukça nitelikli bir parlamento olamaz. Gerçek anlamda çok partili parlamentoda emekçilerin, dar ve orta gelirlilerin ve sair tüm gurupların bilinçli çıkarlarını güçle temsil edebilen partiler bulunmalıdır.

1930’LAR HARİÇ TÜRKİYE HEP BATI’YA SERMAYESİNİN HATTINDA

Türkiye, 1930’lar Devletçilik politikası uygulamaları dönemi hariç hemen her dönemde Batı sermayesinin yörüngesinde yer almış ve ticari emperyalizm ve montaj emperyalizmi sömürüleri ertesinde, Özal döneminde finansal yağma alanına savrulmuştur. Zaman zaman kalkınma hamleleri yapmış olan ülkemiz, Batı merkezlerine çeşitli yollardan kaynak aktarımı nedeniyle nisbi olarak geri kalmıştır. Bu süreci salt siyasilerin basiretsizliği ile açıklamaya çalışmak oldukça sığ bir analiz olur. Türkiye her dönemde Batının etkisi altında kalırken, ticaret ve finansal ilişkiler yanında siyasi baskı ve korkuları da aşabilecek içte bilinç ve güç birliği oluşturamamıştır. Osmanlı mirasının olumsuz toplumsal yapısı, eğitimin zayıflığı ve giderek zayıflatılması, gerici kesimin aymazlığı ve esnaf kültürü üzerinde yükselen cılız sermaye yapısı güçlü ve bilinçli toplumsal yapı oluşumunu engellemiştir. Bu olumsuzlukların yanında, Batılı güçlerin çizdiği model de çağdaş, hatta kapitalist çizgide burjuva demokrasisi oluşumunun önünde ciddi engel oluşturmuştur. Ortadoğu gibi önemli bölgede toplumsal dinamiklerin oluşum yetersizlikleri ve zafiyeti üzerinde yükselen siyasi yapılar, Batılı güçlerin de etkisi altında ülkeyi buralara taşımıştır. Ülkemiz üzerinde etkili olan Batı kararları siyasi olduğu kadar, IMF-Dünya Bankası vb gibi ekonomik görüntülerle de gerçekleştirilmiştir.

Ancak; tüm bu yapısal ve oluşum zafiyetlerine rağmen, bugün eğitimin, hukukun, askeri yapıların, kuvvetler ayırımı kurumlarının, hatta toplumsal etiğin bu denli çözülmesinde son on altı yıllık iktidarın büyük dahli olduğu da ortadadır. Pusulası şaşmış bir toplumda insan beynine değil de, taş-toprağa yatırım yapılarak güçsüzleştirilen ekonomiye uzatılacak her yardım eli bilinçsizce, hatta sevinçle karşılanacakken, bilinmelidir ki, her nimetin bir bedeli vardır!

Prof. Dr. İzzettin Önder

Odatv.com

seçim vaat AKP kriz Türkiye batı izzettin önder kapitalizm sermaye devletçilik arşiv