Türk tarihinin en aşağılık en şerefsiz halidir

Nihat Genç yazdı

Yandaş medya Kıyamet Savaşı'nda Kabe'yi korumak başlıklı cihat yazıları yazıyor ve peşinden teröre karşı Suud öncülüğünde İslam ülkeleriyle askeri ittifak kuruluyor. Terörü besleyen terörü finanse eden Suudlar teröre karşıymış, bahane, cehennemin kapıları açılıyor.

Türk Devlet tarihlerinde ilk defa ordumuz ‘suudlar’ın (Araplar’ın) emri altına giriyor.

Suud öncülüğünde bir İslam İttifakı toplanıyor, bu ittifak içinde sadece Suudlar’ın büyük korkusu şiiler’ yok, yani ‘sünni’ bir ittifak, aslında Sünni denmesi de ihtilaflıdır, ‘selefi’ bir ‘kumanda merkezi’, aslında ‘selefi’ denmesi de ihtilaflı ‘vahabi’, aslında ‘vahabi’ denmesi de ihtilaflı, tecrit vahşi bir mezhebin.

PARÇALADIKLARI OSMANLI SONRASI KURULAN CUMHURİYET’İN ‘KUMANDASINI’ ELE GEÇİRDİLER

1. dünya savaşında padişahımız cihat ilan etmişti ve Suudlar İngiliz askeri ve silahı ve kışkırtmasıyla Hicaz’da Mekke’de Osmanlı’ya (güya ittihatçıları) bahane ederek isyan etmişlerdi.

1. Dünya Savaşı’yla Osmanlı parçalandı ve paylaşıldı ve kralın ailesine Mısır Irak Ürdün ‘kukla’ krallıkları pay edildi, öyle kukla ki, İngiliz komiserlik büroları krallık saraylarının ya içinden ya yanı başındaki binalardan bu kukla şeyhleri yönettiler ve Arap topraklarında yenilikçi ilerici en küçük siyasi çabalara dahi nefret kusup yok ettiler, Nasır’ı Arafat’ı şimdi Suriye’yi, hepsini.

Vehabilik ‘tecrit edilmiş vahşi Araplar’ın mezhebiydi ve petrol kuyularının zenginliğiyle Suudlar kinle ihtirasla intikamla ahd edip ilk işleri Orta-Doğu’daki bütün ‘laik’ ‘milliyetçi’ ‘sosyalist’ yapıları devletleri oluşumları önce İngiliz sonra Amerikan istihbaratıyla ortadan kaldırmaya başladılar.

Orta-Doğu’da bugüne kadar akan kanların mezhep savaşlarının baş sorumlusu batılı istihbarat güçlerle iç içe savaşan vahşi bedevi Suudlar’dır.

Ve nihayet gün geldi, parçaladıkları Osmanlı sonrası kurulan Cumhuriyet’i dönüştürerek ele geçirenlerin önce baş finansörü oldular sonra ‘kumandasını’ ele geçirdiler.

TÜRK TARİHİNİN TÜRK DEVLETİNİN EN AŞAĞILIK EN ŞEREFSİZ HALİDİR

İslam’ın ilk yüzyıllarında kurulan Abbasiler’in ilk döneminde Asya’dan ve Kafkasya’dan gelen-getirilen Çerkes ve Türk çocuklarının paralı asker yapılmasını saymazsak, tarihlerde ilk defa, Araplar Türk devletini nihayet ‘paralı askere’ dönüştürmeyi sevgili İslamcı hükümetimiz sayesinde başarmış görünüyor.

Şu meşhur Osmanlı hayali nihayet ama Suud komutasında fiiliyata giriyor.

Yüzyıl sonra yine bir ‘Cihat’ ilanı var ama bu sefer cihatı sevgili hünkarımız değil Suud Kralı ilan ediyor ve koltuğunun altında Türk askeri.

Bu Osmanlı-sünni komutası için kaç para harcadılar bilemeyiz.

Bir dizi diplomatik felaketler sonucunda ortaya çıkan bu Suud komutanlığı manzarası Türk tarihinin Türk Devletinin en aşağılık en şerefsiz halidir.

Suud komutanlığına asker göndermek ne idügü bilinmez kime karşı olduğu neyi tetiklediği kime karşı hazırlandığı belirsiz komuta merkezlerinin emrine girmek namus ve şerefli hiçbir yurttaşın kabul edebileceği bir şey değildir.

Suud komutanlığına asker göndermek bir savaş hezimeti bir ağır savaş mağlubiyetinden daha ağır vahim bir durumdur.

Bu toprakların bir çocuğu bir yurttaşı olarak ortaya çıkan bu resmi redediyor kabullenmiyor isyan ediyor ve hissiyatımı okuyucularımla bölüşmek istiyorum.

Bizler yaşadığımız Anadolu topraklarında yüzyıldır cumhuriyet ve yurttaşlık ve hukuk kavgası veriyoruz.

Hukuk herkes içindir, hukuk kavgasının şeriatla milliyetçilikle hiçbir ilişkisi yoktur.

İstilacı vahşi türlere hukuk adına yaşam hakkı vermedik, vermeyeceğiz.

Bizler bu topraklarda hukuk’u egemenliğimizin vazgeçilmez en hayati damarı olarak görüyoruz.

Herkesi eşitleyen herkesi ‘yurttaş’ yapan hukuk yoksa ‘devlet’ ve ‘egemenlik’ dolayısıyla ‘cumhuriyet’ yok, demektir.

Suudlar gibi vahşi medeniyet dışı dindışı insanlıkdışı ahlakdışı rejimlerle ‘ittifak’a girmek, hiçbir şekilde kabul edilemez.

Yüzyıl önce Osmanlı’yı yıkanlarla yüzyıl sonra kolkola girip (hayali Osmanlı haritasını diriltmek için) Suudlar’ın emrine girenlerle nüfus kaydımla yurttaşlığımla adımla bedenimle yazar kimliğimle hukuki olarak hiçbir ilişkim olmadığını protesto ederek beyan ediyorum.

Biliyorum ‘tek başına yaşayan karınca’ yoktur ancak yaşadığım topraklarda ‘tek başına’ olmadığımı da biliyorum.

Kardeşlerim, tane tane anlatacağım, ‘hukuk’u bir yana koyup önce medeniyet tarafına bakalım.

Bilimadamları Amerika kıtasında ‘sosyoloji’ için de büyük anlamlar taşıyan bir büyük soru sordular, soru şu, kıtanın güneyinde ‘memeli hayvanların nesli tükenirken’ kıtanın kuzeyinde ‘memeli hayvanlar’ ayakta kalmayı koloni kurmayı ve gelişkin dayanıklı türlerle çoğalmayı nasıl başardı?

Bu soruyu sosyoloji ve insanlık kültürüyle ilişkilendiren cevabı ise kulağınıza kadar gelmiştir, güneydeki memeliler ‘tecrit’ yaşıyordu, kuzeydeki memeliler ise çok farklı kültürler çok farklı koloniler ve çeşitlilikle karşılaşıyor yüzleşiyor savaşıyor ve birbirlerini savaşa açlığa ayakta kalmaya karşı deneyimli kılıyordu.

Asya’da kalan kavimler Çinli Hintli, Asya’yı terk edip göçen kavimlere Türk adı verildi.

Türkler dünya tarihlerinde başkalarıyla en çok karşılaşan en çok karışan en çok siyasi ve sosyal deneyimleri olan Asya’dan çıkmış kavimlerin adıdır.

Türkler Çinlilerle en çok evlenendir, Hintlilerle en çok evlendir, Farslarla en çok evlenendir, Ermenilerle en çok evlenendir, Araplarla en çok evlenendir, Slavlarla en çok evlenendir, Rumlarla en çok evlenendir, ve bu kıtaların hepsinde devletler kuran hatta Yahudilerle dahi, dünyaya en çok karışan bu sosyal ve siyasi kültür deneyimlerini medeniyete taşıyan bir millettir.

TARİHİN EN GADDAR HAYATSIZ SOSYALSİZ İNSANSIZ UYGARLIK DIŞI KRALLIĞINI GÜYA BU SUUDLAR ‘İSLAMLA’ YÖNETİYOR

İslam’ın ilk yüzyıllarında Abbasiler ve Emeviler Basra’dan İspanya’ya İpek Yolu’nu ele geçirdiler ve bu yüzyıllarda sosyalleşerek zenginlikleri dünya kültürleri ve bilimleri zirveye buldu.

Ancak yüzyılların istila ve fetihleri ve Osmanlı gibi uzaktan kumanda siyasetleri ve batının yeni yollar ve icadlar bulmasıyla güneyde yaşayan Araplar ‘bedeviliğinden’ yani ‘tecrit’ten kurtulamadılar.

İnsandan kültürden şehirden uzak vahşi bedeviler nihayet kendi ‘tecritlerine’ uygun bir ‘mezhep’ inşa ettiler, İslam’ı ‘şehir’ içinde ve ‘başkalarıyla’ değil, İslam’ı ilk günkü saflığıyla yaşayacağız demogojik fikriyle medeniyete ve kültüre ait ne varsa peygamberin evi dahil (petrol ve kabe ticareti dışında) yıkıp yok ettiler.

Tecritte yaşayan bedevilerin bir sosyal hayat kurmaları bir hukuk inşa etmelerisosyolojik olarak da mümkün değildi, olmadı, tarih ve uygarlık dışı kaldılar.

An itibariyle tarihin en gaddar hayatsız sosyalsiz insansız uygarlık dışı krallığını güya bu Suudlar ‘İslamla’ yönetiyor.

Bu vahşi tecrit kültürün dünyayı dört nala dolaşmış ve onlarca devlet kurmuş Türkler’i ‘askeri komutası’ altına almasının petrolden ve dolardan başka gerekçesi yoktur.

Geçtim Cumhuriyet’i bu vahşi bedeviler Osmanlı’ya kurban olsun.

Yüzyıl önce Osmanlı’yı batılı emperyalistlerle işbirliğine girip parçaladılar, ama yüzyıl içinde gördük ki parçalayanların hepsi bu dev ağacın altında kaldılar, nerde İngiliz İmparatorluğu nerde Alman imparatorluğu, şimdi de şansını Amerika deniyor,bir elli yıl sonra da hiç şüpheniz olmasın nerde Amerika imparatorluğu diyeceksiniz.

Çünkü siyaset kültür ve devlet için asıl büyük zenginlik petrol ve dolar değil, çok farklı kültürlerle çokça karşılaşmış olmak, çokça iç içe girmek, yemeğinden lezzetinden giyimine şarkısına kadar çokça kültürleri özümseyip ayakta kalmayı başarmak ve bu deneyimleriyle yeni dünyalara ayak uydurma sosyal ve siyasi başarısı gösterip yaşamak demek.

VAHŞİ BEDEVİ SUUDLAR DERİMİZİ KAZIYARAK ÇIKARTMAK İSTİYOR

Anadolu toprakları bu yüzden muhteşem zenginlikler taşır ve halen Balkanlar Kafkasya ve Orta-Doğu’yla Anadolu aynı ailenin fertleri gibi aynı kültürü aynı karışmışlık içinde yaşamaktadır.

Balkanlar Kafkasya ve Orta-doğu’yla karışmış zenginlenmiş bu kültür birinci dünya savaşı sonrası ve tarihin sonunda ‘Cumhuriyet’ ve ‘yurttaşlık’ gömleğini bu tarihi sosyal deneyimi sayesinde kolayca giymiştir…

Şimdi vahşi bedevi suudlar bizden bu çok renkli gömleğimizi derimizi kazıyarak çıkartmak istiyorlar.

Şiisi de alevisi de sünnisi de bu kültürün renkleridir ve bu toprakların her bir kültürü bu toprağın ayrımsız merkezidir ve hepsini bir arada ancak ‘hukuk’la ‘yurttaşlık’ bir arada tutabileceğimiz siyasi deneyimini bugüne değin başarmıştır.

Dünya bir büyük paylaşım savaşına giderken, bu toprakların çocukları, hukuk’u ve ‘yurttaşlığı’ güvence altına almış ‘ittifaklara’ pek tabi girebilir çıkabilir, buna karar verecek olan siyasi hükümettir.

Ancak dünya bir büyük paylaşım savaşına giderken bu toprakların çocukları Cumhuriyet’in çocukları, başkasına tahammülsüz şehirsiz tecrit vahşi kültürlerin emrine ittifakına asker asla veremez.

Koskoca çok handikaplı dünya siyasetinde ve bir dünya savaşı arefesinde Suudlar’la bizi ittifaka zorlayan şey sadece ‘deliliktir’, kültürü medeniyeti hukuku ‘inkar’ ve redetmektir ve tarihten coğrafyadan pılısını pırtısını toplayıp kaçmanın adıdır.

Sonu felakettir.

Nice kültürler nice devletler, nice savaşlar nice felaketler nice kasırgalar gördü ve çoğu tarihte kayboldular.

Türkler bir millet olarak çok defa yenildi çok defa istila edildi, ancak, çok renkli çok karışık karmaşık zengin sosyal kültürleriyle Moğol’u Haçlısı İngiliz’i Rus’u bir çok istiladan kurtulup bugüne değin ayakta kalmayı kör topal başardı.

Suudlarla askeri bir ittifak demek kasırgadan da öte istiladan da öte bir savaş yenilgisinden öte cehennemi boşluklar taşıyor.

Kardeşlerim, onlarca nükleer bomba yeseniz dahi bir şekilde kültürünüzü devletinizi yaşatmayı ayakta tutmayı başarabilirsiniz.

Ama Suud ittifakı başka, orası insanlıkdışı medeniyetdışı ahlakdışı ‘gayya kuyusu’, dünyanın sonu.

Şu benzetmeme kulak verin: Fethullah Gülen felaketini karaköküyle çarpın Suud ve vahabi kabusuna yine de ulaşamazsınız.

Üstelik ittifak ‘şiiler’e karşı, yani Müslümanlara karşı, yani içimizde yaşayan bizimle yaşayan bizim kültürümüz geleneğimiz olanlara karşı.

Anadolu toprakları bir çok istila gördü ama tarihte ilk defa Anadolu toprakları Suud ittifakıyla sonu gelmez tümüyle yok olma sonsuz bir ‘çölleşme’tehdidi altında.

Medeniyet dışı bir çöl, hukuksuz bir çöl, sadece petrolün ve doların konuştuğu bir çöl.

Kardeşlerim, petrol ve dolar için kendi müslüman kardeşine karşı savaşıp bizi çöl kertenkelelerine döndürmek isteyen kimler?

Bir yazar olarak savaşın her türlüsü her şekline karşıyız, ancak şayet savaşacak isek kendimize müttefik olarak, dünyanın tarih dışı medeniyet dışı en büyük zır delilerinin emrine askerimizi vermenin anlamı nedir?

Askeri komutamızı I. Dünya Savaşı’nda Almanlar’a verdik Osmanlı’yı dağıttık, II. Dünya savaşını pas geçtik, şu çöküş şu iflasa bakın, III. Dünya savaşı’nda askerimizi Suud komutasına veriyoruz, ve yine ‘cihad’ ilanıyla.

Newton'ın meşhur lafıdır: ‘Eğer herkesten ilerisini görüyorsam, bu devlerin omuzlarında durduğum içindir…’

Türk milleti tarihi seyir içinde hep ‘dev kültürlerin’ ‘dev siyasi sosyal deneyimlerin’ omuzlarında yükseldi.

Şimdi İslamcı iktidarımızın omzuna çıktığı: batılı istihbaratın oyuncağı kölesi bir ‘çöl faresi.’

Osmanlı’yı hançerleyen ve parçalayan Lawrens’in kurduğu oyuncak canavar ülkeye ‘asker’ veriyor ‘ittifak’ kuruyoruz ve akla bakar mısınız, yüzlerce yıl savaşmadığımız İran’a karşı.

Nihat Genç

Odatv.com

suudlar Türkiye Cihat islam ittifakı şii İran arşiv