Türk siyasetindeki zarafeti kim bitirdi

Gürer Aykal ile birlikte Başbakan Bülent Ecevit’i ziyarete gittiğimizde, Ecevit bizi odasından çıkıp dış kapıda karşılamıştı. Süleyman Demirel ile...

Gürer Aykal ile birlikte Başbakan Bülent Ecevit’i ziyarete gittiğimizde, Ecevit bizi odasından çıkıp dış kapıda karşılamıştı.

Süleyman Demirel ile Güniz Sokak’taki evinde röportaja gittiğimde, o da kapıda karşılamıştı.

Ahmet Necdet Sezer ile MEB Şura Salonu’nda bir konserde karşılaştığımda, nezaketi karşısında ben ezilmiştim.

ANKA’nın o sıralarda ekonomi departmanın başında olan Alaaddin Aktaş ile birlikte Tansu Çiller’in ekonomiden sorumlu bakan olduğunda yaptığı basın toplantısına gitmiş, zarafeti karşısında gururlanmıştık.

Erdal İnönü ile defalarca karşılaştım, hatta bir keresinde satranç için randevu bile istedim. Her seferinde inanılmaz mütevazı ve saygılıydı. Satranç teklifimi kibarca reddederken bile “bakalım, bir gün belki,” diyerek beni kırmamaya özen göstermişti.

En kaba sandığım Mesut Yılmaz, Dışişleri Bakanı’yken sık görüşmek zorunda olduğum bir insandı, bir gün bile kabalaştığını görmedim. Tüm dış politika muhabirleri de bilir bunu.

Fikri Sağlar, Timurçin Savaş, İsmail Kahraman (ki ceza vermiştir bana), Ercan Karakaş, Köksal Toptan, İsmail Cem, İstemihan Talay (Çorum’a sürmüştür beni), Agah Oktay Güner (tüm danışmanları sürdü) gibi bakanlarla çalıştım, hiçbirinden en ufak nezaketsizlik görmedim. Çoğu insan da görmedi.

Son çalıştığım bakan Suat Çağlayan ise en yakın çalıştığım bakan oldu. Onun inceliği, insanlara neredeyse asıl mesleği olan tıp doktoru zihniyetiyle yaklaşımı, herkesi önce “insan” görmesi Kültür Bakanlığı’na malzemesinin insan olduğu fikrini kattı. Öyle zaman olurdu ki, Suat Çağlayan ana kapıdan değil de personelin girdiği yan kapıdan bakanlık binasına girer, kapıdaki görevliyle oturur çay içerdi. Hiç yüksünmeden, personellerinin odasına gider, aklın karıştıran bir konu varsa orada tartışırdı.

Nezaketsizlik siyasete AKP ile bulaştı. Kabalaşma, insanı küçük görme, hiç hak etmediği halde “Kasımpaşa” kabadayılığını kullanma, adam dövme, küfür etme, ulu orta konuşma, belden aşağı vurma... Hepsi son on iki yılın eseri.

Peki AKP yaptı da, CHP veya MHP uslu uslu oturup, nezaket kuralları içinde mi karşıladı bu salvoları? Nerede... Tam tersi, aynı kabalık ve insana saygısızlık muhalefet partilerine de sirayet etti. Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantılarında Erdoğan kendine ne kadar yüklenirse, aynı üslupla laf yetiştirmeye çalıştı. “Hırsızdan Başbakan olmaz,” diye tutturdu tüm yerel seçim boyunca, sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi konuşmalarında “Hırsızdan Cumhurbaşkanı olmaz,” söylemine geçti. “Eh, Kılıçdaroğlu,” demedi kimse, “madem hırsızdan Başbakan oluyor da Cumhurbaşkanı niye olmasın?”

Thomas Kuhn’un güzel bir tartışma yöntemi vardır: Tartıştığınız kişiyi kendi bulutlarınıza çekin, ki o da sizin tartışma üslubunuza uysun. Ancak öyle kazanırsınız tartışmayı... (Tayyip Erdoğan’dan sonra, en iyi Melih Gökçek yapar bunu).

Erdoğan’ın yaptığı buydu. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin üst düzey kurmayları da buna “tıpış tıpış” uydular. CHP’ye gönül verenler, Atatürk ilkelerini benimseyenler veya bu ülkede şu veya bu şekilde cumhuriyet değerlerine sahip çıkıp da, siyasete de çok fazla bulaşmayan akademik ve teknokrat çevreler, CHP’nin üslubundan rahatsız oldular. Onlar için siyasette kirlenmeye karşı duracak bir CHP’ye ihtiyaç vardı, baktılar ki Kemal Kılıçdaroğlu giderek Tayyip Erdoğan’a benziyor, hoşnutsuzluklarını da dile getirdiler.

Kurultay arifesinde Muharrem İnce adaylığını açıkladı. Bıçkın CHP’linin yeni bir soluk olabileceği, Erdoğan ile başa çıkabileceği, partiyi eski rotasına oturtacağı, altı okun kırılan parçalarını yapıştıracağı sanıldı.

Fakat o da ne? Karşımıza Erdoğan üslubunun da ötesinde kaba bir Muharrem İnce çıktı. Söylemleri, gazetecilere bakışı, bağrı açık konuşmanın erdemini savunan, “önce kısayı sonra uzunu” halletme mesajları veren, makosenlerini gazetecilerin burnuna dayamayı marifet sayan, “ulan” söylemini “sayın” söyleminin önüne koyan bir adam çıkıverdi karşımıza. Erdoğan’ın kabadayı üslubunu daha da vulgarize ederek meydanlara çıkmaya çalışan ve herşeyi kırmızı gören bir boğa gibi biri var sanki.

Mektup zarfının sadece sol tarafını yalayan, sola dönülmez levhalarını gördükçe homurdanan (naif solculuğumuz böyle çünkü) bizim gibi insanlar bu kabalıktan hoşlanmaz Muharrem bey. Aslı varken kimse taklidini sevmez. Ne kadar kabalaşırsanız, tabanınızdaki “zarafetten” oy alamaz, öbür taraftan da oy çalamazsınız. Bizler artık Mustafa Kemal Atatürk zarafeti istiyor ve arıyoruz liderlerde. Örnek bir insan olmasını istiyoruz. Nezaketle alt edilen her kabalık, kabalıkla alt edilenden bin kat güçlüdür, bu size hiç söylenmedi mi?

Değişen ne oldu CHP’de? Ne değişiklik olacak? Daha bıçkın bir delikanlı gelip, Erdoğan’ın ağzının payını mı verecek?

Biz bunu istemiyoruz ki. Biz CHP’nin gelecek için umut olmasın istiyoruz. Kesin artık şu kabalığı da tüm zarafetinizle gençlere yol gösterin.

Mümtaz İdil

Odatv.com

kemal kılıçdaroğlu mümtaz idil mesut yılmaz erdal inaönü tansu çiller bülent ecevit süleyman demirel recep tayyip erdoğan arşiv