Tayyip Bey’in bu tartışmaya dahil olmamasını olumlu buluyorum...

Ayşe Baykal yazdı...

Hatırlarsanız şarkıcı Sıla birlikte yaşadığı sevgilisinden şiddet görünce şikâyetçi olmuştu. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk da Sıla’yı arayarak geçmiş olsun dileklerini iletmişti.

Bunun üzerine bizim cenahta kıyamet kopmuştu. Kıyamet koparanların başında da Akit gazetesi ve yazar Sema Maraşlı gelmişti. Koparılan kıyametin sebebi şuydu: Sevgilisinden şiddet gören bir kadına Aile Bakanı nasıl sahip çıkardı? Bu aile birliğini tehlikeye sokan bir durumdu. O gün de sormuştum bugün de soruyorum; Sıla “Biz Ahmet Kural’la dini nikâhlı birliktelik yaşıyorduk” açıklaması yapsa arkadaşlar ne diyecekti çok merak ediyorum.

Şimdi bu kafa yapısında olan arkadaşların KADEM’i ve İstanbul Sözleşmesi’ni hedef alması çok normal.

Her ne kadar İslami gerekçelerle İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıktıklarını söyleseler de aslında rahatsız oldukları şey; gelenek ve göreneklerimizin dayattığı kadın – erkek eşitsizliğidir.

BÜYÜK HAKSIZLIK...

Bu hususta öncülük yapan Sema Maraşlı arkadaşımızın yazılarını okurken veya kendisini dinlerken hayrete düşüyorum. Bir kadın neden hemcinsini bu kadar aşağı görür anlamıyorum. Diyor ki “Kadın kocasından en ufak bir şiddet gördüğünde polisi arayarak eşini çocuklarının önünde mağdur edebiliyor. Evinden uzaklaştırılan erkek bunalıma giriyor.” vs.

Yahu hangi kadın durup dururken evinin huzurunu bozmak ister. Bu nasıl bir bakış açısı?

“Güçlü kadın” tanımından dahi rahatsız olan bu arkadaşa göre kadının güçlü olması mutsuzluk sebebi.

Kadınların şiddetine karşı kanunların sessiz kaldığını, kadın şiddetine karşı duyarlı olduğunu iddia eden bu arkadaşa göre erkekler fena halde eziliyor.

Elbette erkekler de ezilmesin, aşağılanmasın ama Allah aşkına bu topraklarda kadınlar ve kız çocukları kadar aşağılanan ve istismara uğrayan başka bir cins var mı? Ben de bu topraklarda yaşıyorum, erkek düşmanı da değilim. Elbette kendilerine verilen hakları istismar eden kadınlar olmuştur ve olacaktır; ama bunu genellemek büyük haksızlıktır.

Gün geçtikçe artan erkek şiddetini İstanbul Sözleşmesi’ne dolayısıyla kadınlara verilen haklara bağlayarak fena halde yanılıyorlar.

Birçok sebebin yanı sıra “kadının değişimini, toplumdaki değişen rolünü kabul etmek istemeyen erkekler ve anneleridir” sebep.

Anlayın artık; namuslu olmayı, ailenin devamlılığını sürdürmeyi kadının omuzlarına yükleyip erkekleri pohpohlayan sistemi kabul etmiyor kadınlar.

Oğlunu şımarık yetiştiren annelerimizin sürecini devam ettirmek istemiyor gelinler.

Yahu biz şiddet gören kızına “Gelinlikle çıktığın eve kefenle gelirsin” diyen anne-babaların yaşadığı bir ülkeyiz.

“Ya benimsin ya toprağın” sözlerini aşk ifadesi olarak kullanıyoruz biz.

HAKSIZLIK OLARAK GÖRÜYORUM

Şiddet gören kadına devlet sahip çıkmayacak da kim çıkacak? “Yeter ki aile birliği bozulmasın, sık dişini, öldürülürsen biz seni gömeriz” mi demeli devlet vatandaşına?

Aile, Çalışma Ve Sosyal Hizmetler Bakanlığını eleştirdiğim birçok husus var. Yalnız gerek kadın ve gerek çocukla ilgili haksızlıklarda çok iyi iş yapıyorlar.

İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik eleştirilerdeki temel sorun bu sözleşmenin kamuoyunda yeterince konuşulmamış ve anlatılmamış olmasıdır. Fakat ülkemizde artan şiddeti bu sözleşmeyle özdeşleştirmeyi ve aileyi yıkmak gibi bir amaç taşıdığı iddiasını yanlış buluyorum.

KADEM dokunulmaz değildir ve olmamalıdır. Eleştireceğimiz hususlar elbette olacaktır, lakin ortada Yusuf Kaplan’ın ithamlarını hak edecek bir durumun olduğunu düşünmüyorum.

Bunun dışında gerek KADEM’e gerek Sümeyye Erdoğan’a kadın üzerinden yüklenilmesini ve “aileyi parçalıyorlar” iddialarını haksızlık olarak görüyorum.

Son olarak Tayyip Bey’in bu tartışmaya dâhil olmamasını olumlu bulduğumu da belirtmek istiyorum.

***

11.07.2019 tarihli köşe yazımda İDO’nun web sitesinden alınan biletlere uygulanan ek ödeme ve terminallerdeki tuvaletlerde alınan bedelle ilgili itirazımı dile getirmiştim.

İDO adına Cenk Erdem tarafından verilen cevabı sizinle paylaşmak istiyorum. Kendilerine teşekkür ediyor, özellikle terminalde alınan ücreti kalabalık aileleri göz önünde bulundurarak tekrar gözden geçireceklerini ümit ediyorum.

"Sayın Ayşe Baykal

Oda TV’de bugün 11 Temmuz 2019 tarihinde yayımlanan “Adaletin olmadığı yerde merhamet ararsınız!” başlıklı yazınızda bahsettiğiniz ve köşenizde bugünkü yazınızda da değindiğiniz İDO Web sitemizde bilet alımlarında uygulanan 1 TL’lik hizmet bedeli ve terminallerimizde temiz nokta tarafından işletilen tuvaletler için alınan 2 TL ile ilgili olarak sizi bilgilendirmek isteriz.

Değindiğiniz hizmet bedeli, şeffaflık prensibimiz çerçevesinde satış sistemimizde bilet fiyatlarından ayrıştırılmış olarak yolcularımıza gösterilmektedir. Sistemin sürdürülebilirliği ve teknolojideki yeni gelişmelerle bağlantılı olarak güncellenebilmesi için, şirketimiz bilet satarken verilen hizmetlerin karşılığı olarak bilet ücretlerine hizmet bedeli eklemektedir. Web, mobil, gişeler, çağrı merkezi ve acentelerden hizmet bedeli alınmaktadır.

Terminallerimizde temiz nokta tarafından işletilen tuvaletlerle ilgili konu hizmet aldığımız Temiz Nokta firması ile paylaşılmıştır. İlgili firmanın tuvaletlerde her yıl enflasyon oranında bir zam yapmadığını, yıllık olarak işletme faaliyet giderlerine gelen zamlar (malzeme, işçilik, sarf malzeme tamir onarım gibi) olmasına rağmen 2014 yılından bu yana ücretlerini değiştirmediğini belirtmek isteriz. Bu süre zarfında değiştirmediği giriş ücretlerini gelir-gider dengesindeki gereklilik üzerine artış yapıldığı ilgili firmamız tarafından iletmiştir. Anlayışınız için teşekkür ederiz."

Odatv.com

Ayşe Baykal odatv arşiv