Tarikat kültürü demokrasiye kriz çıkarıyor

Bırakınız parlamenter sistemi, kuvvetler ayrılığını bile ayakbağı olarak gören bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz bilinmelidir...

28 Nisan 2016 günü Odatv’de yayımlanan yazıda yeni anayasa tuzağına dikkat çekmiş, kamuoyunu yanıltmak için söylenen yalanları başlıklar olarak sıralamıştık. “TBMM’nin yeni bir anayasa yapabileceği” ve “Anayasa’da laikliğin tanımı yapılmamıştır” yalanlarına ilişkin yazılarımız 4 ve 14 Mayıs günleri Odatv’de yayımlanmıştır.

Bugün bu yalanlardan üçüncüsünü, başkanlık sistemini haklı göstermek için söylenen “Parlamenter sistem yetersizdir” yalanını ele alacağız.

ANAYASA’DAKİ PARLAMENTER SİSTEMDE SORUN YOK

RTE’nin Başdanışmanı, dönemin Anayasa Komisyonu Başkanı ve Anayasa Hukuku Profesörü Burhan Kuzu başta olmak üzere yandaşlar korosu, başkanlık sistemini haklı göstermek için siyasal sorunların parlamenter sistemden kaynaklandığını sürekli yinelemektedirler.

Oysa Anayasamızda, kuvvetlerin yumuşak ayrılığı kabul edilmiş ve çok iyi kurallaştırılmış bir parlamenter sistem öngörülmüştür.

Anayasamıza göre kuvvetler ayrılığı, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmez; belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliğidir.

Bunun içindir ki;

- Kuvvetleri temsil eden organların görev ve yetki alanları belirlendikten sonra hiçbir kişi ya da organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı belirtilerek, kuvvetler arasında yetki geçişleri önlenmiştir.

- Yürütmeye Meclis’i feshetme yetkisi tanınırken; yasamaya, gensoru yoluyla hükümeti düşürme yetkisi verilmiştir.

- Yasamaya yürütmeyi denetleme yetkisi verilirken (soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla);

Yürütmeye de yasa önerme, yasaları bir kez daha görüşülmek üzere TBMM’ne geri gönderme, Anayasa Mahkemesi’ne dava açma olanağı sağlanmıştır.

- Yürütmenin oluşturulmasında Başbakanın yasama içinden atanması zorunlu görülürken, bakanların dışarıdan da atanması olanaklı kılınmıştır.

Yani hükümetin kurulmasında yürütmeye esnek bir yetki alanı tanınırken, hükümetin göreve başlayabilmesi yasamanın güvenoyuna bağlanmıştır.

- Yasa çıkarma yetkisi TBMM’ne verilmiş; bunun yanında, yasamanın konusu ve süresi sınırlı yetki vermesi koşuluyla, Bakanlar Kurulu’na kanun gücünde kararname çıkarma olanağı sağlanmıştır.

- Gerçek iktidar gücüne sahip olan yürütmeyi kendi içinde dengelemek için de, yetki ve görev Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu arasında paylaştırılmış; tarafsız Cumhurbaşkanı’nın, siyasal taraf olan Bakanlar Kurulu’nu denetlemesi sağlanmıştır.

- Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü ilkesi gözetilerek yargının hukuksal yönden yasama ve yürütmeyi denetlemesi kurala bağlanmış;

Ancak yasama ve yürütmeye, (yargı bağımsızlığını yok etme pahasına) yüksek yargı organlarına üye seçip atama yetkisi verilmiştir.

Ayrıca yasama organı üyelerine yargı karşısında dokunulmazlık getirilmiştir. Dokunulmazlık, parlamentoların, özellikle muhalefetin, ve yine özellikle yargının siyasal iktidarca ele geçirildiği dönemlerde yargı tehdidinden korunması için üretilmiştir.

İşte Anayasa’da, “kuvvetler uyumuna” dayalı böyle bir parlamenter sistem kabul edilmiştir.

KURUCU İRADE VE PARLAMENTER SİSTEM

Parlamenter sistem, aslında Kurucu İrade’nin tercihidir. Kurtuluş (1921) ve Kuruluş (1924) anayasalarında tercih hep parlamenter sistemden yana kullanılmıştır.

Kurucu İrade’nin parlamenter rejim tercihine 1961 Anayasası’nda sadakatle bağlı kalınmış; 1982 Anayasası’nda da parlamenter sistem, yürütmenin yetkileri biraz artırılarak korunmuştur.

Eğer bu sistemde bir sorun varsa, bu RTE’nin Anayasa’yı aşarak gerçekleştirdiği fiili uygulamalarından ileri gelmektedir.

Bizzat Erdoğan’ın kendisi, parlamenter sistemin askıya alındığını söyleyerek, sorunun anayasal sistemden değil, kendi uygulamalarından kaynaklandığını itiraf etmiştir.

Eğer bugün parlamenter sistemimizde parlamento işlevini yapamıyorsa; bunun nedeni,

- Çıkarılacak yasalara tek kişinin karar vermesinden,

- Milletvekillerinin oy makinesine dönüştürülmesinden,

- Yasa kavramının yok edilip, torba ve temel yasa uygulamasından,

- Yasa önerilerinin tasarı yerine, teklif biçiminde Meclis önüne getirilmesinden,

- İktidar partisi milletvekillerine bile yasa tasarı ya da önerilerinde düşüncelerini sergileme yasağı getirilmesinden,

- Muhalefetin yok sayılmasından; komisyon çalışmalarında bile engellemelerle karşılaşmasından; İçtüzük değişiklikleriyle konuşma haklarının ellerinden alınmasından,

- % 10 barajının hâlâ kaldırılmamış olmasından,

- Siyasal Partiler Yasası, Milletvekili Seçimi Yasası ve siyasal parti tüzüklerindeki anti demokratik kurallardan,

- Parti içi demokrasi olmamasından,

- Cumhurbaşkanı, Meclis Başkanı, bakanlar, milletvekilleri, il genel meclisi üyeleri, belediye başkanları, belediye meclis üyelerinin parti liderince belirlenmesine olanak sağlayan kurallardan,

- Parti başkanını “lider” değil, “ilah” olarak gören zihniyetin çoğunlukla sürmekte olmasındandır.

AKP Diyarbakır Milletvekili Galip Ensarioğlu’nun "Aslında şimdiki sistem bizim daha çok işimize yarar. Yasama bizde, yürütme bizde, yargı bizde, her şey bizde" demesi, ardından yaptığı açıklamada “Hangi bakana, hangi yasa lazımsa biz bir hafta içinde çıkarıyoruz” diye eklemesi, parlamenter sistemin AKP tarafından nasıl yozlaştırıldığını ortaya koyan çok önemli örnektir.

PARLAMENTER SİSTEM KRİZ YARATMAZ

RTE’nin arada bir Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında uyuşmazlık yaşandığını dile getirmesi de; yandaş koronun parlamenter sistemde seçilmiş cumhurbaşkanı ile Bakanlar Kurulu arasında kriz çıkar diye tutturması da inandırıcı değildir.

Çünkü;

Birincisi, tarikat kültürü ve AKP içindeki RTE’ye koşulsuz itaat geleneği buna engeldir.

İkincisi, arada bir uyuşmazlık olsa bile, bu durum RTE’nin anayasal yetkilerini sürekli aşmasından kaynaklanmaktadır.

Nitekim birkaç konuda farklı düşündü diye, partisi 23.5 milyon oy almış bir Başbakan, anayasada böyle bir yetki verilmemesine karşın, Cumhurbaşkanı tarafından azledilmiştir. Böyle bir uygulama karşısında parlamenter sistemin kriz çıkaracağından söz edilebilir mi?

10. Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer döneminde kriz çıktığından söz edilmektedir. Hayır, bu dönemdeki olaylar kriz diye nitelendirilemez. 10. Cumhurbaşkanımız, laiklik, demokrasi ve hukuk devleti adına RTE’yi anayasal sınırlar içinde tutmak için gereğini yapmıştır. Bu da Anayasa’nın 6, 11, 103 ve 104. maddelerinin Cumhurbaşkanı’na yüklediği sorumluluğun gereğidir.

Üçüncüsü, “kriz” sözcüğü, başkanlık sistemini haklı göstermenin bahanesi olarak kullanılmaktadır. Batı uygarlığına dahil pek çok ülke parlamenter sistemle yönetilmektedir.

17.12.2012 günü Konya’da yaptığı konuşmada RTE, kendilerine “yeterli çoğunlukta milletvekiliniz var neden bunu yapmıyorsunuz” diye sitem edildiğini vurguladıktan sonra, “Ama işte bu kuvvetler ayrılığı denen var ya, o önümüze gelip engel olarak dikiliyor” demiştir.

Bırakınız parlamenter sistemi, kuvvetler ayrılığını bile ayakbağı olarak gören bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuz bilinmelidir. Hedef, ilkel demokrasilerde geçerli olan kuvvetler birliğini yeniden getirmek, tüm erkleri tek elde toplamaktır.

Bülent Serim

Odatv.com

Tarikat kültürü demokrasiye kriz çıkarıyor - Resim : 1

Tarikat kültürü demokrasiye kriz çıkarıyor - Resim : 2

Tarikat kültürü demokrasiye kriz çıkarıyor - Resim : 3

bülent serim anayasa tarikat kültürü arşiv