Tahliye edeni konuştuk da ya tutuklayan kim

Bu Dairenin, İyidil hakkında tutuklama kararı veren 21. Ceza Dairesi olduğunu söylemeye herhalde gerek yok...

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldıktan sonra İstinaf tarafından beraatına karar verilip, tahliye edilen, ancak itiraz üzerine jet hızıyla yeniden tutuklanan eski Korgeneral Metin İyidil dosyası tartışılmaya devam ediyor.

Tartışılan, sadece kararlar arasındaki büyük fark değil, beraata hükmeden Ankara İstinaf 20. Ceza Dairesi Başkan ve üyelerinin anında başka illere gönderilip, hakkında inceleme başlatılması. Yargı bağımsızlığının çiğnendiği vurgulanıyor.

“Beraat-Tahliye-Tutuklama; Hepsi 24 saat içinde yaşandı. Yargı bağımsızlığını özen adına o süreçte nereden nereye telefon açıldı, ne istendi, ne yapıldıya ilişkin söylentileri aktarmadık.

Ancak Erdoğan Pazar günü Almanya'ya giderken, şunları söyledi:

“Bu yargı camiamız için gerçekten çok çok üzücü bir adım olmuştur ve ilginç olan şey şu, tabii bunların hepsinin talimatlarını da verdik... Sağ olsun Adalet Bakanlığımız ve savcılarımız bu noktada adımlarını attılar ve en kısa zamanda içişleri Bakanlığıyla beraber yaptıkları operasyonla da yakaladılar. Tekrar kendi cezai müeyyidesi uygulanmaya başlandı. Şu anda malum içeride.”

Anayasa Madde 138: Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Normalde kıyametin kopması gerekirdi, değil mi?

Hiçbir şey olmadı. Yaşananları Erdoğan'dan 2 gün önce, “Yargıda aynı konuda bu kadar farklı değerlendirme olabilir mi? Olmaması lazım. Beraat kararı veren mahkeme başkanı ve üyelerini kararın arkasından görevden alan HSK'nın bu tavrı da yanlış. O zaman yargı bağımsızlığına gölge düşüyor” sözleriyle eleştiren Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit'in de henüz sesi çıkmadı.

HSK O İHBARLARI GÖRMEDİ Mİ

İyidil hakkında beraat kararı veren Ankara İstinaf 20. Daire Başkanı eski askeri hakim Hulusi Gül'ü yazdık. Yazdıklarımız, “Uydurulmuş, sahte” deliller değil, devletin kayıtlarına, dava dosyalarına girmiş ihbarlardı.

Elbette ki, bunlardan hareketle Gül'ün “FETÖ”cü olduğu iddia edilemezdi. Dikkat çekici olan, neredeyse Bank Asya'nın önünden geçenden bile hesap sorulurken, bu ismin önemli bir daireye başkan yapılmasıydı.

Erdoğan'ın elinde de bilgiler olmalıydı ki, yine Pazar günkü açıklamasında, “Kararı veren kişi veya kişilerin de FETÖ'cü olması bu işin nerelere vardığını gösteriyor. Bunun arkasında daha ne gibi oyunlar olabileceğini de çok açık, net gösteriyor” dedi.

Cirit ve Erdoğan'dan sonra dün de HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz bir değerlendirme yaptı. Hakim ve savcılar hakkında FETÖ terör örgüt üyeliği ile ilgili her ihbarın, HSK'ya iletilen her bilginin değerlendirildiğini belirten Yılmaz, mücadelenin ilk günkü kararlılıkla sürdüğünü bildirdi.

İki ihtimal var; Ya Hulusi Gül'le ilgili bilgiler HSK'ya ulaşmadı/ulaştırılmadı veya dikkate değer bulunmadı. Her iki hâlde de “FETÖ'yle mücadelede” zaafiyet olduğu sonucu çıkmaz mı?

Bir ayrıntı daha; Bilindiği gibi, “FETÖ'cülerin yuvası” haline geldiği iddiasıyla Askeri Yargıtay'ın kapatılması 15 Temmuz'dan çok önce gündemdeydi. Ancak bu adım, Başkanlık sistemiyle ilgili 16 Nisan 2017'deki Anayasa referandumu ile atıldı ve Askeri Yargıtay ile Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kapatıldı.

Tutuklanmayan veya hakkında soruşturma olmayan askeri hakim ve savcılara ise “Emekli olma, MSB'de kalma ya da HSK tarafından adli veya idari yargıya atanma” seçenekleri sunuldu.

İşte adli veya idari yargıyı tercih edenler arasında HSK tarafından İstinafa atanan, üstelik Anayasal suçlara bakan bir dairenin başkanı yapılan tek isim Hulusi Gül oldu.

İnceleme başlatan HSK, herhalde bu atama sürecini ve “Referanslarını” da araştıracaktır!..

YA TUTUKLAMA KARARINI VEREN MAHKEME

İstinaf 20'inci Ceza Dairesi'nin İyidil'i beraat ettirmesi kadar, 21'inci Ceza Dairesi'nin yaklaşık 30 klasörden oluşan, gerekçeli kararı bile 350 sayfa olan dosyada jet hızıyla tutuklama kararı çıkarması da eleştiriliyor.

Bu durumda 21'inci Ceza Dairesi Başkanına da bakmak gerekiyor.

İsmini ilk olarak 2014 yılında duyduk.

Yolsuzluk” iddiasıyla AKP'li 4 bakan Zafer Çağlayan, Muammer Güler, Egemen Bağış ve Erdoğan Bayraktar hakkında Meclis'te Soruşturma Komisyonu kurulduğunda, bizzat TBMM Başkanlığı Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, komisyon çalışmaları hakkında “Yayın yasağı” kararı alınmasını istedi. Ankara 7. Sulh Ceza Hakimi de bakanların, “Kişilik haklarının zedelenmesinin önlenmesi” gerekçesiyle talebi kabul etti.

Karar büyük tepki çekti. Tepki gösterenler arasında Basın Konseyi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yanısıra CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da vardı. Kılıçdaroğlu, “TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek, mahkemeye başvuruyor. Ne zamandan beri TBMM hırsızların hamisi konumuna geldi? İlk kez böyle bir tablo ile karşı karşıyayız” dedi.

CHP milletvekilleri “Yayın yasağı” kararına itiraz etti. İtirazı görüşen Ankara 8. Sulh Ceza Hakimi, kararın usul ve yasaya uygun, ayrıca “Kesin nitelikte” olduğuna hükmederek, itirazı reddetti.

Bu karardaki nihai durum mu?

Halk Tv'nin başvurusu üzerine Anayasa Mahkemesi Eylül 2019'da, “Yayın yasağı kararı basın özgürlüğü ihlâlidir” dedi.

Devam edelim. Ocak 2015'te Erdoğan'ın bir başdanışmanı, hakkındaki bir habere erişim yasağı konmasını istedi. Bu talebi kabul eden de 8. Sulh Ceza Hakimiydi.

Bir başka dava; Yeni Şafak Gazetesi, Atatürk'ün İsmet İnönü'nün bilgisi dahilinde zehirlendiğini öne süren bir haber yayınladı. İnönü Ailesi, habere erişim yasağı istedi. Bu talebi reddeden mahkemelerden biri yine 8. Sulh Ceza Hakimliğiydi.

Yargıda “FETÖ'nün etkisizleştirilmesi” operasyonlarının yapıldığı döneme gelelim. Temmuz 2015'te HSYK, 2 bin 800 hakimin yetkilerini yeniden belirlediğinde, ilk tepki “FETÖ” medyasından geldi. HSYK kararlarının “Sürgün” diye nitelendirilip, isim isim eleştirildiği haberlerde, 8. Sulh Ceza Hakimi için, “Bazı tahliye kararlarında imzası bulunduğu için asliye cezaya gönderildi” yorumu yapıldı.

En dikkat çekici gelişme ise şu oldu:

“Meşhur” Fuat Avni Şubat 2016'da attığı bir dizi tweette, Saray'dan bir ismin Bülent Arınç ve Sadullah Ergin hakkında neler yapılabileceğini konuşmak üzere Ankara Sulh Ceza Hakimi'ni çağırdığını iddia etti.

Sonra mı?

HSYK 1. Dairesi Mart 2016'da İstinaf Mahkemeleri kararnamesini açıkladı. Bu kararname ile yukarıda bazı kararlarını ve hakkındaki haberleri aktardığımız 8. Sulh Ceza Hakimi Ankara İstinaf'a Daire Başkanı olarak atandı.

Bu Dairenin, İyidil hakkında tutuklama kararı veren 21. Ceza Dairesi olduğunu söylemeye herhalde gerek yok.

“İYİ Kİ YARGITAY VAR” MI?

Öncelikle şunları kaydedelim:

Amacımız bu kararları eleştirmek, mahkemeleri veya hakimleri suçlamak değil, geçmişten bugüne bir durum tespiti yapmak, ayrıca bu dosyanın artık “Metin İyidil dosyası” olmaktan çıkıp, “Yargının hal-i pür melalinin dosyası” haline geldiğini vurgulamaktır.

Galiba bu karmaşık tabloyu yine en iyi özetleyen, Yargıtay Başkanı Cirit'in şu sözleri:

“Bütün değer yargımızı alt-üst ettiler ve hâlâ mücadelenin neresinde olunduğunu bilmiyoruz.”

Bu karamsarlığın yanısıra Cirit, şu umudu da dillendirdi:

“Yargıtayımız dosyaları ince eleyip sık dokuyor, vicdani ve delillere göre karar veriyor. Barolardan, değişik yerlerden ‘İyi ki Yargıtay var' deniyor.”

Acaba Erdoğan'ın o açıklamalarından sonra da “İyi ki Yargıtay var” denebilecek mi?

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Tahliye edeni konuştuk da ya tutuklayan kim - Resim : 1

Tahliye edeni konuştuk da ya tutuklayan kim - Resim : 2

Tahliye edeni konuştuk da ya tutuklayan kim - Resim : 3

Tahliye edeni konuştuk da ya tutuklayan kim - Resim : 4

Metin İyidil Erdoğan Yargıtay tutuklama tahliye arşiv