Suriye'de şimdi ne olacak

ABD ve Rusya ile yapılan ön görüşmeler ve varılan mutabakat sonucunda Ankara Barış Pınarı Harekatı’nı gerçekleştirdi...

ABD ve Rusya ile yapılan ön görüşmeler ve varılan mutabakat sonucunda Ankara Barış Pınarı Harekatı’nı gerçekleştirdi. Harekat bir aşamada -ne olur ne olmaz denilerek- tehditlerle ve uyarılarla durduruldu! 444 km eninde, 32 km derinliğindeki kontrole alınması öngörülen harekat alanı yerine 120 km eninde ve 32 km derinliğindeki alana Ankara razı edildi. 911 km’lik Suriye sınırımızda YPG kontrolündeki kantonların birleştirilmesiyle ABD’nin kucağındaki bir “garnizon devlet” böylece Fırat Kalkanı, Zeytindalı ve Barı Pınarı Harekatlarıyla ve tabii Rusya-İran-Şam rejimi desteğinde -şimdilik- önlemiş oldu. Barış Pınarı Harekatı ile Ankara’nın tamamlayamadığı sınırın kontrolü ise Rusya ve Şam rejiminin kontroluna bırakıldı. Türkiye sınırında ABD koruyuculuğundaki Kürt ayrılıkçı hareketinin etkin olduğu Ayn El Arap (Kobani) ve Kamışlı’da ise YPG unsuru kalacak ama Rusya ve Şam rejimi kontrolunu kabul edecek, Türkiye sınırında ise yine de 10 km’lik bir derinlikte güvenlik şeridi oluşturulacak.

ANKARA VE SOÇİ’DE ORTAYA ÇIKAN TABLO

Adına “mutabakat” ya da ne denirse denilsin fiilen Türkiye-ABD arasındaki Ankara Anlaşması ve Türkiye-Rusya arasındaki Soçi Anlaşması sonucunda peki, kim ne elde etti?

1)Rusya: Gelinin noktada eli en çok güçlenen Rusya oldu. Şam rejimi üzerindeki vesayeti arttı, üstelik çoktan beri fırsatını kolladığı YPG üzerinde de vesayet elde etti. Ayrıca Türkiye ile ilişkilerini güçlendirdi, Ankara’ya dayanarak ABD’nin Suriye’deki varlığını ve etkinliğini -şimdilik de olsa- azalttı. Böylece bir süper güç olarak Ortadoğu’daki etkisini arttırırken Doğu Akdeniz’deki kontrolunu da güçlendirdi.

2)Türkiye: Ankara, Suriye ile 1998’de imzalanan ve 2010 Aralık’ta revize edilen Adana Mutabakatı sonrasında yumuşak güçle bölgede oluşturduğu havayı ABD’nin kayığına binip bozarak maalesef çok büyük zarara uğradı. 2011 sonbaharından itibaren ani bir yönelimle Suriye’de kendi otoritesi altında bir İhvan devleti hayali kurdu fakat hesapsızlık ve dış politika yönetimindeki çapsızlık sonucu tosladı! Üç askeri harekatla önleyebildiği tek şey kantonların birleştirilerek garnizon devletin tamamlanması, YPG’nin Akdeniz’e doğru oluşturmak istediği Amerikan-Kürt koridorunun önlenmesi (Tabii bu başarı değil. Neden değil? Çünkü zaten Adana mutabakatı sonrasında Türkiye’nin güvenlik derinliği Suriye’nin güneyinden başlıyordu. Şimdi ise 32 km güneyimizden!).

3)ABD: Suriye’nin kan revan içinde kalmasının temel sorumlusu olan ABD Suriye’nin kuzey doğusundaki YPG kontrolundaki bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Ancak unutmamak gerekr ki bu gerçek bir çekilme değil. ABD’nin çekilmedeki saiki YPG’ye fiziki ve silah-mühimmat kaybı verdirmemekti ve bunu büyük ölçüde başardı. Ayrıca Suriye’nin doğusunda Irak sınırındaki petrol kuyularını da askeriyle kontrol ettiği gibi aşağı çekilen YPG güçlerinide “petrol bekçisi” yaptı fiilen. ABD, şimdilik kaybeden ancak anayasa sürecinde ve sonrasında Suriye’nin geleceğinde olmak isteyecektir.

4)YPG: ABD’nin eğiti-donat organizasyonuyla kantonlaşma üzerinden garnizon develete uzanması ve Akdeniz’e koridor oluşturma hayali şimdilik sona erdi. Ancak İsrail’in de destek verdiği bu projeye ABD’de de, İsrail de, YPG de “ertelendi” gözüyle bakacak ve ilk uygun fırsatta gerçekleştirmek için harekete geçmek isteyecek. Bunun için de Suriye’yi istikrarsız bir iklimde tutmak isteyecekleri ve aynı zamanda Türkiye’de de destabilizasyon peşinde koşacakları aşikardır. YPG de “patronu” ABD gibi şimdilik kaybeden tarafta.

TÜRKİYE NE ZAMAN RAHATLAR

Türkiye’nin gerçek başarısı ise ABD’nin Suriye topraklarından tamamen çekilmesi ve YPG’nin Şam’la başbaşa kalması olacaktır. Türkiye ancak o zaman görece de olsa rahatlayacak ve ileriye daha güvenle bakabilecektir. ABD’nin bölgeden tamamen çekilmesi YPG’yi hamleden yoksun bırakacağı gibi Rusya ve İran’ın da Suriye’den adım adım çekilmesinin önü açılacaktır. İşte o zaman Adana Mutabakatı ruhu iyice dirilecek ve Ankara-Şam ilişkisinin dolaysız olarak devreye gireceği zemin de olgunlaşacaktır. Suriye’nin yeni anayasa ve yapılanma sürecinde de 4 milyona yakın sığınmacı yavaş yavaş kendi topraklarına doğru akacaktır. Bu tablo aynı zamanda duvarlara ve güvenlik koridoruna gerek kalmadan Türkiye’nin güvenlik derinliğinin yeniden “bütün Suriye” olması anlamına gelecektir. Suriye’nin toprak birliği ve siyasi birliği, Türkiye’nin ordusunu devreye sokmadan istikrar içinde yumuşak güçle güvenliğini üst düzeyde sağlaması demek olduğu gibi, bölgedeki siyasi gücünün de artmasının önünü açacaktır. Büyük deha ve stratejist, Türk dış politikasının temellerini de atan Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” veciz sözünün esprisi de buradadır. Türkiye, karekteristik olarak istikrar içinde hareket edebilen ve güçlenebilen bir yapıdadır. Örneğin ABD, İsrail ve İran gibi devletler ise istikrarsızlıktan beslenirler. Suriye’dek istikrarsızlığın güçlendirdiği bir devlet de Rusya olmuştur. Türkiye 8,5 yıllık istikrarsız devrede Suriye’de en çok kaybeden olmuştur ve şimdi ordu gücüyle şehitler vererek en başa dönem istemektedir.

TÜRKİYE’NİN BU SÜREÇTE ÖĞRENDİĞİ

Belki de Türkiye’nin bu süreçte en çok öğrendiği de istikrarsızlığın kapısını çaldığında veya kayığına bindiğinde başına neler gelebileceğini görmesidir. Davutoğlu-Erdoğan’ın ABD-İsrail’in kayığına binip başlarda YPG’yi bile Suriye’yi istikrarsızlaştırmada bir partner olarak görmesinin sonuçları ortadadır. Bu bağlamda iktidarın tökezlemesinin ve uğradığı bir daha durdurulamaz gözüken erozyonun nedeni de işte bu “Suriye bagajı”dır! Daha önce de yazdım ve hatırlatayım; Babacan-Gül ikilisinin bile yeni parti çalışmalarına Davutoğlu’nu almamalarının başta gelen nedeni de o malum bagajdır. Zaten Yakış, Gül, Babacan’lı Türk Dışişleri de 2011 ortalarına kadar büyük ölçüde geleneksel Türk dış politikası argümanlarıyla hareket etmişlerdi. Ne zaman ki Davutoğlu ve Erdoğan’ın İhvan hayalleri o geleneksel ve hala büyük ölçüde laiklik eksenindeki çizgiyi bertaraf etti, Suriye’de de 180 derece dönüşle olanlar oldu.

Türkiye’de muhalefetin ve kamuoyunun ortak aklının, seçmenin duruşunun iktidarı getirebildiği, getirebileceği nokta burasıdır; büyük bir yanlıştan 8,5-9 yıl sonra en az zararla çıkmak. Bundan sonrası anlaşılıyor ki artık yeni bir iktidarın, Suriye’de de yeni sayfalar açacak bir iktidarın işi olacaktır.

Muzaffer Ayhan Kara

Odatv.com

Muzaffer Ayhan Kara odatv arşiv