Söylemek istemezdim ama birinin söylemesi gerek, Arınç her ağladığında...

Bülent Arınç’ın anlaşılmaz bir duygu dünyası var; sorumluluğuna ortak olduğu, hatta nedeni olduğu insan trajedilerini es geçip, taa yedi kıta ötede...

Bülent Arınç’ın anlaşılmaz bir duygu dünyası var; sorumluluğuna ortak olduğu, hatta nedeni olduğu insan trajedilerini es geçip, taa yedi kıta ötede olan-bitene ağlıyor. Neler oluyor; neyi kapatıyor, saklıyor, gözümüzden kaçırıyor?

Arınç’ı ve anamızı ağlatan gerçek nedir?

Mescid-i Aksa'ya, Filistin'e, bir sözcüğe, bir şiire ağlayan Sn. Arınç, nasıl olur da Ermenek Maden ocağında yerin üçyüzelli metre altındaki çamur deryasında kaybolan işçiye ağlamaz? “Bu faciada benim günahım, vebalim var, Ruz-i Mahşerde bunun hesabını nasıl vereceğim” demez.

Sn. Arınç; uzmanlar, “Ak-Saray” dediğiniz haramın simgesi olan Kanlı Saray’ın maliyetine “on iki bin yaşam odası yapılabilirdi” diyor. Dürüstsen, duyguluysan, vicdan sahibiysen bu gerçeği neden görmüyor-söylemiyorsun? “Keşke ocakları kontrol etseydik; işçi örgütlenmesinin önünde durmasaydık, haklarını gasp etmeseydik, yaşam odaları yapsaydık, yandaşlarımıza satıp-köleleştirmeseydik, ölümlerine neden olup katil durumuna düşmeseydik” dedin mi?

Hayır; umurunda olmadı, “vah” bile demedin…

Vicdanı, ahlakı, şerefi olan siyasiler, ağlamak yerine istifa ediyorlar. Bak Abdullatif Şener’e… Evet, belki siyasi yaşamından oldu ama insan içine çıkabiliyor, yuh çekilmiyor, yüzüne tükürülmüyor. Ahlak ve şeref gibi evrensel kavramlar sizin için bir şey ifade ediyor mu? Hayır… Bu yüzden medeni dünyada senin gibi “aklayıcılara”, yandaş leş kargalarının dışında kimseler inanmıyor… Samimiyetine, gözyaşlarına, yalanı-talanı, riyayı, sömürüyü “din” diye yutturan, araçsallaştıran zihniyetine metelik verilmiyor.

BİRİNİN SÖYLEMESİ GEREK

Eskidin, deşifre oldun… Gözyaşlarına da ihanet ediyorsun artık… Oysa ne kadar anlamlı ve değerlidir gözyaşları. Söylemek istemezdim ama birinin söylemesi gerek; sen ağladığında; “yine iyi polisi oynuyor, padişahın pisliklerini örtüyor…” diye sorguluyor, düşünüyor insanlar. “Neden tekrar hükümet sözcülüğü verildi” diyorlar. “Neden yolsuzlukları savunuyor, üstünü kapatıyor, içini boşaltıyor, meşrulaştırmaya çalışıyor; neyin karşılığında acaba,” diyorlar…

“Neden gidip gidip geri geliyor; korkuyor mu, tehdit mi ediliyor” diyorlar…

Tarih yazacak bunları, sen görmesen de biz göreceğiz; torunların görecek. O kadar çok suç ve yolsuzluk örttün ki… Vebal altında olduğun süreç, Türkiye tarihinin en kapsamlı yolsuzluk ve suiistimaller süreci oldu. Örterek, savunarak bu sürecin en başat aktörlerinden biri oldun... Farkında değilsin belki, bunca suiistimal karşısındaki sessizliğin; “bal tutup parmağını mı yalıyor?” kabilinden yorumlanıyor.

Söylenildiği gibi ortak mısın; yoksa zübüğü mü oynuyorsun?

“İftira” diyebilirsin ama “el ağzı çuval ağzı değil,” soruyor herkes; “neden bizatihi aktörü-sorumlusu olduğun trajedilere değil, beşinci dereceden ilgili olduğun konulara ilgi duyuyor, ağlıyorsun? Hedef mi saptırıyorsun; gündem mi değiştirmek istiyorsun?

Ağlayacaksan, Kanlı Sarayda oturan adama peşkeş çektiğiniz maden ocaklarında, yerin yedi kat altında kalan, cesetleri bile bulunamayan insanların acılarına, trajedilerine ağlasana! Nurullah Genç’in şiirine, “siz İslam ümmetinin izzeti oldunuz” diyen Arap’ın sözlerine, Filistin’e, Mısır’a ağlayacağına, Soma ve Ermenek katliamına ağlasana!

Düşün!

Bir yanda sendikal örgütlenmeyi bitirmiş, sosyal güvenceyi tarumar etmiş, maden ocağını, fabrikayı özelleştirmiş, işçiyi eli sopalı partili yandaşların olmayan vicdanlarına terk etmiş, yerin yedi kat dibine gömmüş, cesetlerini dahi bulamamışsın. Analara, oğullara, kızlara teslim edememişsin… Köleleştirip öldürmüşsün!

Diğer yanda köleleştirip yandaşlarına sattığın işçinin hakkını-hukukunu gasp edip, bu insanların kanı-canı üzerine bin odalı Kanlı Saray yaptırmışsın, oraya yerleşen adamın günahına, vebaline imza atmışsın; bakanlar kurulu toplantılarından çıkıp bütün bu kararları savunup, ortaklaşmışsın… Bu vebali Hak aşkına, metcane, bedavasına mı aldığını söylüyorsun?

Sen yolsuzluk makyajcısı mısın, imajmaker misin?

Durup dururken komşu Suriye'ye savaş açan, milyonlarca insanı yerinden yurdundan yuvasından eden, yüz binlerce insanın ölümüne neden olan senin hükümetin… Sen, bunca vebali, sorumluluğu bırakmış Aksa'ya ağlıyorsun... Filistin'den, Aksa’dan önce yönetici olduğun ülkeye, neden olduğun insan trajedilerine, katlettiğin cumhuriyet değerlerine, laikliğe, getirdiğin köle düzenine ağlasana…

Ülke yangın yeri olmuş. Yargıyı, kanunu, nizamı takan kalmamış' devlet- bürokrasi kokmuş, hırsızlık "en beğenilen meslek" olmuş. Millet hırsızı örnek almaya başlamış, rüşvet ve ahlaksızlık kurumlaşmış, gelir dağılımı endeksinde dünyanın en berbat ülkesi olmuşsun… Ağlayacaksan bunlara ağlasana...

Hira Dağı kadar büyüyen, dört kıtada konuşulan, Batı medyasına manşet olan günahlarına ağlasana... “Ben ne yaptım; emeği, alın teri, yaşamları çalınan bu insanların günahıyla gideceğim ruzi mahşerde nasıl hesap vereceğim” desene...

Evet evet sen bir zübüksün; Mescid-i Aksa’ya değil, “iyi polis” rolü adına ağlıyorsun.

Murtaza Demir

Odatv.com

bülent arınç arşiv