Sizler Tayyip'ten ben Allah'tan korkuyorum

Nihat Genç yazdı

Bir

İslamcı Yeni Şafak yazarı Ayşe Böhürler, analistler evetçi oylara ‘niteliksiz’ diyor, ama, (böbürlenerek) niteliksiz bizler on beş yıldır ülkeyi yönetiyoruz.

Hanımefendi onbeş yıldır ülkenin yönetildiğini sanıyor, iki genelkurmay başkanı kelepçelendi, yüzbin ajan ordu ve emniyete dolduruldu, ve ne istediler de vermedikleriniz tarihimizin en kanlı darbesini sayenizde yaptı, Suriye’de bir milyon insanın ölümüne yol açıldı ve sokaklarımızda IŞİD bombaları binlerce insanı havaya uçurdu ve sınav soruları onlarca yıl çalındı, seçim sonuçları şaibeli ve ülke meşruiyet krizinde ve halka devlet eliyle binlerce ton leş et yedirildi ve kamu kaynakları sıfır noktasına kadar çarçur edildi.

Hanımefendi işte onbeş yıldır niteliksizler ülkeyi böyle yönetiyor!

SİZLER YAZILARINIZI TAYYİP’DEN BEN ALLAH’TAN KORKARAK YAZDIĞIM İÇİN

Bu yağcı yalama yazıları yazman için kamu kaynakları gözünüzü ne kadar döndürmüş?

Kamu kaynaklarından, Allah’ı ve ahlak’ını gözlerinize perde indirip bir daha adaleti hiç göremeyecek bu şekilde konuşacak denli, ne kadar yararlandınız?

Bu kamu kaynaklarına rağmen onlarca İslamcı yazar-aydın neden hala ‘nitelikli’ eserler veremiyor ve nitelikli yazılar yazamıyor?

TRT’nin Kültür Bakanlığı’nın ve belediyelerin sıfır teşvik ve desteğine ve savcıların höt zötüne ve medyanın yok saymasına ve kovulma, kapatılma, polis baskınları ve tutuklamalarına rağmen, neden, mesela Nihat Genç’in yazıları, mesela Yeni Şafak yazarlarının tümünden fazla okunuyor!

Cevabını söyleyeyim, sizler yazılarınızı Tayyip’den ben Allah’tan korkarak yazdığım için!

Sayın başörtülü hanım, nitelikli yazılar yazmak ve nitelikli bir insan olmak için önce Allah korkusunu öğrenin!

İki

Yandaşlar ekranda ‘evet’i dahi telaffuz edemiyor evet’i inceltip ‘ivit’ ‘eyvit’ gibi okuyor. ‘İvit’ ‘evit’ diye bir kelime yok.

Tarihçi Bernard Lewis’in akademiden bir arkadaşı Japonca’ya sarmış. Japonca öğrenebilmek için bir Japon kızla evlenip uzun bir süre Japonca çalışıp öğrenmiş. Ve nihayetinde kendine güvenerek Japonya’da bir konferansa katılıp Japonca konuşmaya başlamış.

Gelin görün ki Japoncasına bütün salon katıla katıla gülmeye başlamış.

‘Neye gülüyorlar demiş?’

Japon izleyici: ‘Japoncayı bir Japon kız gibi konuşuyor’ demişler.

Ekranlarda ‘Evet’i ‘eyvit’ diye okuyan İslamcılar’ı görünce aklıma geldi, siz bu Türkçeyi, hangi Japon’dan öğrendiniz?

Yoksa sultanınız yanında korkudan eğilip bükülüp incelirken mi?

SARAYIMIZDA YEMEKLER SOĞUK MU GELİYOR, MUTFAKLA ARASI ÇOK UZUN MU

Üç

İngilizler soğuk millettir diye harcıalem bir söz vardır, ancak, İngiliz Kraliyet ailesi yemeği soğuk yemek zorunda olduğu tarihi bir gerçek.

Çünkü İngiliz sarayında mutfakla kraliçenin yemek masası arasındaki mesafe çok uzun ve mutfaktan yemek uzun koridorlardan geçerken ‘soğuyor’.

Aklıma hemen bizim sarayımız geldi, sarayımızda yemekler soğuk mu geliyor, mutfakla arası çok uzun mu, bilmiyorum, Yeni Şafak yazarlarına sormak lazım.

Mesela TRT’de ve İstanbul Belediyesi’nde yemekler soğuk mu sıcak mı nasıl geliyor, Ayşe Böhürler hanım bizi aydınlatırsa sevinirim.

Dört

Sözümona liberallere ve etnik milliyetçilere ve AKP’li İslamcılara İngilizler’in Gandhi’ye söyleyegeldiği bir lafı hatırlatmam lazım.

İngilizler Gandhi’ye, senin o pasif direnişin Hitler’e karşı söker miydi?

Yani, haksız bir şekilde, Gadhi’ye, senin direnişinin karşısında İngiliz Hukuku vardı, demeye getiriyorlar.

Oysa Gandhi’nin pasif direnişi her şeyi göze almıştı ve İngilizler hala Gandhi’yi hazmedemez.

Ancak, İngilizler’in Gandhi’ye söylediği bu lafı bugün ülkemizde çok hak edenler var, hatırlatmak lazım!

Hukuk düzenine ‘vesayet’ ve hukuk’un adını şarlatanca ‘kemalist’ diye kodlayan ve hukuk’u düşmanlaştırıp nişangah yapan sözümona liberallerin ve etnik milliyetçilerin ve İslamcılar’ın önleri, bu sevmedikleri suçladıkları düşmanlaştırdıkları hukuk düzeninde açıldı!

Sormak lazım, şimdi Tayyib’in ve yandaş hakimlerinin hukuk düzeninin karşısında, sözümona liberaller ve etnik milliyetçiler ve İslamcılar olsaydı, haklarını alabilir iktidara gelebilir ve kamu kaynaklarına ve maaşlara bu kadar rahatça konabilir miydi?

O güya vesayet(!) düzeni içinde bülbül gibi konuşanlar nerde?

Hitler hukukunda ya Hitlerçi olacaksınız ya kıyım ve sürgün, Tayyib’in düzeninde hepinizin Tayyibçi olmaktan başka şans, bulamadığınız gibi.

TAYYİB BEY’E HİTLER BENZETMESİ DE YER DEĞİŞTİRECEK

Beş

Soyadı kanunu çıktığında küskünlerden Halide Edip Adıvar-Adnan Adıvar İngiltere’ydi, soy adsız kalmışlardı ve bu duruma biraz içerlemiş olmalılar, ki, soyadlarını, bizim soy adımız yok ama ‘adımız var’ anlamında ‘Adıvar’ koydular.

Türkiye’de demokrasi ve cumhuriyetin artık sadece ‘adı var’.

Çünkü seçimlerde şaibe ve hileye tanık olan milyonları bir dahaki seçimlerde sandık başına götürmeniz imkansız.

Bir daha ‘sandığa’ kimse gitmez.

Götüremezsiniz.

Demokrasi ‘yıkılmıştır’.

Anayasayı ‘ölü’ siyaseti ‘ölü’ haline getirenlerin hesaplayamadığı, bu ölüyü, artık kim diriltecek?

Bu ölüyü kim diriltebilirse kitleleri arkasına o siyaset alacak.

CHP hukuk ve demokratik yolları deniyor, başaramadığında, kitlelerini yeni bir seçime ve sandığa gitmeye ikna edemez.

Sağ merkezde başka bir oluşum, söke söke alırız, dünyayı başlarına yıkarız, diyerek, kitlelere yeni bir hukuk ve siyaset heyecanı verebilirse, CHP’den kopanlara umut verebilir!

Sağ merkezin inşasıyla Tayyib bey’e Hitler benzetmesi de yer değiştirecek, ve Tayyib Bey, çok geçmeden, İslam tarihinde ayrılıkların başlangıcı ve en kötü örneği Muaviye’ye dönüşmesini hep birlikte izleyeceğiz!

Altı

Ülkemizin son siyasi durumu:

Taht Tayyib’de, Kamçı muhalefette.

Yedi

Ezbercilik eski bir eğitim hastalığımız, öteden beri aydınlarımız da alıntı-kopya-taklit bu alışkanlığı sürdüregeldi.

Özellikle İslamcı yazarlara bakıyorum, eskiden, dikte ettirilen ezberletilen şeyleri aynen yazıyorlardı, ve ezbercilerin namuslu bir savunmaları vardı, bize amirimizin büyüğümüzün söylediğini aynen harfiyen yazmak yapmak zorundayız, gibi, şimdi, ezberci kanatta durum biraz değişik.

Kendilerine ezberlettirilen şeylerin başına, kanımca, bana göre, benim kanaatime göre, yazıyorlar.

Yani hem ezberletilen metinleri yazıyorlar ama hem de başına kendi fikirleri kendi kanaatleriymiş gibi ‘bence’ ‘bana göre’ gibi kişileştiriyorlar.

Dikte ettirilen metni ‘içselleştiren’ bu ‘bence’ ‘bana göre’ girizgahları, köleliğin dahi bittiğini ‘robotlaştırdıklarının’ göstergesi.

Bir robot’un ben’i-egosu olmadığı halde ‘bence’ ‘bana göre’ demesine şaşırmayalım ve hiç gülmeyelim.

Köle dahi insandır, ama robot insan değil.

İnsanın, kişiliğin ölmesinin gülünç bir yanı yok.

İSLAMCI İKTİDAR MEŞRUİYET KRİZİ YARATARAK CEHALETİNİ EN ACI ŞEKİLDE ORTAYA KOYDU

Sekiz

Kardeşlerim, bu hikayenin (bir hikayenin) mutlu sonla bitmesini istiyorsanız, o hikayenin içine girip o hikayeye müdahil olmalısınız.

Şimdi bir meşruiyet kriziyle bu hikayenin çok belirsiz endişe verici bir yerine geldik.

CHP ne olacak yeni sağ partiler olacak mı, çok şey belirsizse de, herkesin bildiği bir şey var, o da, bu hikayenin bütün tarafları bu hikayenin en büyük kahramanının ‘kötü adam’ olduğunu kabul ediyor.

Bu hikayenin en açık tarafı, bütün yeni siyasetler ‘kötü adam’a karşı ve kötü adam karşısında büyük bir cephe oluştu.

Dokuz

İslamcı iktidar meşruiyet krizi yaratarak cehaletini en acı şekilde ortaya koydu ve birkaç yıla kalmaz sonuçlarına katlanacak.

İktidar artık siyasetin en yanlış tarafında mevzilendi, uçurum kıl payı.

Bu şu demek, bu meşruiyet kriziyle uçuruma kıl payı, iktidar bir gün olsun, rahat uyuyamaz.

İslamcı iktidar oldu bittiye getiriyor, kız mı alıyor verdim gittiyle, sünnet mi yapıyor oldu bitti maşallahla, sonuca gidiyor.

Hukuk ve meşruiyet toplumlar için ‘otomatik vites’tir.

Hukuk ve meşruiyet olmadan tek adamın keyfi sultanlığıyla seksen milyonu bütün kamu kaynaklarını yönetemezsiniz.

Ve artık tek başına direksiyonda Tayyib Bey’in bahanesi kalmamıştır.

Çünkü kendi tahtı için demokrasiyi ve hukuk’u katletmiştir!

Ve Tayyib bey günümüz dünyası için kendine en gülünç şeyi seçmiştir: tahta tek başına oturmak.

Sadece gaza gelmiş İslamcı gençlerin şairane fantezilerini karşılıyor.

Tahta tek başına oturma sevdası günümüz demokrasi siyaset dünyasında en ağır manyaklıktır.

Tahta tek başına oturunca o yükseklikte başı Tanrı’ya mı değecek.

Şimdiden tövbeye başlasa dahi günahlarını af ettirmeye ömrü yetmez.

YSK BAŞKANI FETÖCÜLÜK TEHDİDİYLE ‘REHİN’ ALINMIŞ

On

Artık bu saatten sonra CHP’nin başına o gelmiş bu gelmiş, anlamı kalmamıştır.

‘Parti’ mücadelesi sona ermiştir, muhalefeti partisiz bırakıp sineyi millete döndüren YSK başkanıdır.

YSK başkanı FETÖcülük tehdidiyle ‘rehin’ alınmış ve tam da Fetöcüler’in istediği bir sonuç ortaya çıkmıştır: ‘kaos’…

Birazcık siyaset sosyolojisi okuyun, olaylar şöyle gelişir, bir yıl kadar AİHM AGİT süreçlerini de kapsayan müdafayı hukuk kavgası verilir.

Müdafayı hukuk kavgası verilirken, Amerikası AB’si emperyalisti boş durmaz, hepsi yeni dönemde ne istiyor sinsilikleri sıkıştırmaları pazarlıkları görülmeye yaşanmaya başlanır, Venezualla sokakları mı, Gezi mi?

Yandaşlar özellikle Melih Gökçek Gezi’yi özlemle çağırıyor gazlıyor, büyük bir sürpriz yaşayabilir, çok özlediği sokak kavgasında karşısında Gezicileri değil sağ merkezi bulabilir, Geziyi fazla çağırmasın, kavganın taraflarının çoktan değiştiğini anlayacak kadar siyaset ve sosyoloji öğrensin.

Ve sağ merkezde yeni bir parti mi AKP içinde yeni oluşumlar mı, umutsuzluk ve baskılar kafalara canlarına dank ettikçe netleşir!

Bir iki yıl içinde meşruiyet krizi toplumda basınç ve hazımsızlığını göstermeye kendiliğinden örgütsüz sivil itaatsizlik eylemleri, bu sefer sağcı milliyetçi yapılardan başlarsa, şaşırmayın.

Yani emniyet ve polis kuvvetleri bu sefer fikir ve inanç olarak kendilerine çok yakın insanları karşılarında bulur.

Fikir ve haklı dava inancını sağ merkeze kaptıran siyasi iktidar hızla despotlaşır ve iktidar ve ekranlar birkaç gestaponun eline kalır ve siyasi iktidarın büyük yalnızlığı kendini parçalamaya başlar.

Bu öngörülerin aynısını yıllar önce savcıları ele geçirip ben ne diyorsam o diyen Fetöcüler’e de söyledik, kulak asmadılar, sonraki patlamaları korku ve endişe ve acıları içinde hep birlikte yaşadık ve bugün yüzbinlerce Fetöcü hapiste.

Sandık hesapları oldu bittiyle sonuçlanmaz kitleleri ancak matematik kesinlik ikna eder.

Sandıktaki oyları sayamıyorsanız demokrasiyi yürütemezsiniz.

Seçim sonuçlarına sayılan oylar karar verir korkak ve rehin alınmış hakimler değil.

Demokrasiyi yiyip bitirmemizin hikayesi: ‘tehdit’ ve ‘baskıdır’.

Köy muhtarlarının seçmene ‘baskısı’ dar alanda çok daha hissediliyor, nokta.

Siyasi iktidarın hakimlere birebir baskısı gibi.

Üstelik, başımızda.

Hem içerdeki huzursuzluğu hem ekonomi ve dış politikayı ‘höt zöt’le yöneteceğine inanan siyasiler var, ki, gerisini sormayın.

Seçimlerden şu sonuçlar çıkmıştır, birincisi, hayır diyen on büyük şehrin yüzde ellisini susturmak dindirmek mümkün değildir.

İkinci sonuç, 15 yıllık sonsuz devlet imkanlarına ve dini ve ihaleleri ve ekranları kullanmalarına rağmen AKP kendini taşıyacak seçmenleri ve aydın kadrosunu kuramamıştır.

Üçüncü sonuç: Tayyib bey’in artık bahanesi kalmamıştır.

Dördüncü sonuç, bu meşruiyet kriziyle iktidar harakiri yapmıştır.

Ne kadar çırpınsa ne kadar baskı uygulasa ne kadar ben dedim oldu dese, her geçen hafta ay yıl, sonunu hazırlayacak.

‘Son’ sahne almaya başlamıştır.

Hep birlikte izleyeceğiz, itiş kakış harala gürele ve birlikteliğin toplumsal değerlerini çürüte çürüte, demokrasi tenceresi hukuksuz akılsız bilmem kendi başına yuvarlanıp kapağını bulabilir mi?

BİR TOPLUM VE DEVLETİ HAK ETMİYORUZ

Seçmen iradesinin ve sağduyunun, kontrolsüz hukuk dışı tuzakları durdurana kadar, ya da Allah korusun, tam tersi.

Şüphesiz hepimizi üzen bu belirsiz ve tedirgin sonuca Tayyib Bey’in iktidar aşkı yüzünden geldik.

Mecnun’un büyük aşkını bilirsiniz, Mecnun önce Leyla’ya aşık olur, sonra, Mecnun’a bir haller olmaya başlar, aşkı da unutur başka bir safhaya girer, Mecnun çöllere düşer, Leyla’yı da unutur, Leyla’yı görünce dahi tanımaz.

Tayyib bey böyle bir aşk içinde çöllere düştü, hukuku demokrasiyi cumhuriyeti, yargıyı, meclisi, hepsini, sonunda Leyla’yı da unuttu.

Bir damla su gibi, bir damla hukuk, bir damla toplum düzeni, bir damla birlik-beraberlik olmayan, çöllerin içine düştük.

Artık eline kalem alan artık ekrana çıkan herkes birbirine ‘hain’ deyip duracak!

Tabii günahın büyüğü AKP’li yandaşlarda.

Muhalifler on beş yıldır seçim sonuçlarını hazmetmesini bildiler ve bir demokrasi dersi olarak kitlelerine öğrettiler.

Gelin görün ki iktidarın yandaş yazarları SEÇİM SONUÇLARINA hiç de hazır değilmiş, ve aksine, azgın ve yobaz taraftarlarına hala gaz veriyorlar.

Verin gazı, verin, yaktığınız yer kendi ÜLKENİZ, kendi demokrasiniz, kendi DEVLETİNİZ…

Kitleler siyasi değerlerde dini değerlerde idolojik değerlerde anlaşamayabilirler ve pek tabiidir, ancak, hangi dine hangi fikre inanırsan inan, ortak yaşayabilmemiz için ‘matematik’e inanmak zorundayız.

Açılır sandıklar sayılır, bir, iki, üç, dört..

Matematik’in bu kadar kesin ölçüleri içinde dahi anlaşamıyorsak, bir toplum ve devlet düzeni kuramayız, bir toplum ve devleti hak etmiyoruz.

Ey vatan!

Sağcı solcu evetçi hayırcı, aklıselim herkesi, meşruiyet krizini çözmeye davet ediyorum.

Bu toplumun bir vicdanı bir aklı bir kamuoyu varsa, meşruiyet krizini çözecek gücü bulur.

Vicdanı ve aklı olmayan bir toplum zaten var olamaz!

Başından beri bize yolumuzu hiç şaşırtmayan kitlelere bu toprağın en hayırlı duaları gibi bir daha tekrarlayalım.

Bugün ülkemizin yükselen değerleri yurttaşlık hukuk ve cumhuriyettir.

Bu karamsar havayı dağıtacak hukuk ve cumhuriyet değerlerine yeniden itibarini verecek, milyonları vardır.

Ülkemizin kaderi ve umudu, okumuş güngörmüş cıvıl cıvıl bu milyonlarca insanımızın, metanet ve aklıselimindedir.

Cumhuriyet’in ve bağımsızlığımızın bayrağını gönderine yeniden yavaş yavaş çekecek olan bu metanet ve aklıselimi inanç edinmiş milyonlarca yurttaşımızın ta kendisidir.

Cumhuriyet ve hukukumuzu ve demokrasiyi arkadan bıçaklayanlar ise, nihayet suçüstü yakalanmıştır ve halkın vicdanında ve direnişinde mahkemededir.

Türkiye, 15 Temmuz’da bütün ordu ve emniyetine sızmış yüzbinlerce ajanlarına rağmen yıkılmamış büyük bir ülkenin adıdır.

Türkiye, 16 Nisan’da bütün kamu kaynaklarının seferber olmasıyla dahi cumhuriyetini ve hukukunu teslim etmemiş cesur ve kahraman bir ülkenin adıdır.

Nihat Genç

Odatv.com

ayşe böhürler AKP arşiv