SIRA AVRUPA BAHARI'NA MI GELDİ

Arap Baharı nasıl başladıysa ve nasıl tüm Arap ülkelerini bir “bahar” havası sardıysa, şimdi sıra Avrupa Baharı’nda. Bilinenlerin tekrarı olacak...

Arap Baharı nasıl başladıysa ve nasıl tüm Arap ülkelerini bir “bahar” havası sardıysa, şimdi sıra Avrupa Baharı’nda.

Bilinenlerin tekrarı olacak, ama Yunanistan ve İtalya’nın durumları belli. Önce Yunanistan, ardından da İtalya gümbürdeyecek, belli. Sırada İspanya, Portekiz, İngiltere var... Bunlar ardı ardına ekonomik krize girmesi beklenen ülkeler. İrlanda, İzlanda zaten batmış durumda.

Dikkatinizi çekti mi, bilmiyorum, ama bu arada eski Varşova Paktı ülkeleri durumlarını koruyor gibiler. Alt yapılarının sağlamlağından kaynaklanıyor belki de.

Sonuçta, etme bulma dünyası işte. Arap Baharı diye bahar olmayan bir mevsimi yutturan Batı dünyası şimdi kendi derdiyle uğraşmak durumunda kaldı. Bir çeşit baharı da onlar yaşıyorlar.

Bayramın bilmem kaçıncı günü... Daha doğrusu şöyle: Bir gün önce tatildi, bugün tatil, yarın da tatil... İnsan şöyle gerine gerine uzanmak, tatil gününün mutluluğunu yaşamak istiyor, ama ne mümkün. Perşembe günüyle birlikte tüm karabasanlar çökecek. Hayat normale dönecek, ama hayatla birlikte gerçekler de normale dönecek.

Eskiden bir Pazartesi sendromu vardı, şimdi artık her gün sendrom var. Cuma günü tatil olduğunda, ayaklarını uzatıp da televizyonun karşısında pineklemeyi hayal eden çalışanların böyle lüksleri de kalmadı. Oğlu-kızı işsiz olanlar kara kara onların çalışma hayatını ve geleceğini düşünüyor, ödenecek borçlar kapıda, ay sonunun nasıl geleceği bilinmiyor. Türkiye’nin yüzde 70’i bu durumda.

Bir de Avrupa’nın gözbebeği Yunanistan’a baktığımızda, geleceğe yönelik umutlar iyice kararıyor. Kendi “gözbebeğini” kurtaramayan ve hatta onun peşinden iskambil kağıdı gibi devrilmeye hazır bir Avrupa yanıbaşımızda dururken, Ortadoğu ve Arap ülkeleri “bahar” şenliğinde ısdırap içinde kıvranırken, İran nükleer bombanın ucunu göstermişken; geleceğe hangi insan rahatlıkla bakabilir ki?

Bizler, kendisini orta sınıfa bile kabul edilemeyecek durumda bulunan aile fertleri, hepimiz bir çeşit depresyonda değil miyiz? Arkadaş çevremiz daralmış, kitap okuma, sinemaya gitme alanımız kapanmış eve bağımlı yaşamak zorunda kalmış bireyler olarak bir odanın duvarına sık sık haykırmak zorunda kalıyoruz: Nerede yanlış yaptım?

Aslında yanlış yapan bizler, yani dar çevreye düşmüş dar gelirliler değiliz; yanlış yapanlar bizi yönetmeye soyunanlar. Bu yalnızca Türkiye için geçerli değil, dünya için geçerli. Avrupa, çapsız yöneticilerin elinde har vurup harman savrulurken biz de “teğet” politikasıyla avutulduk. Şimdi temelden sarsılan bir Avrupa Birliği ve Avrupa ekonomisi söz konusu olunca da “teğet” politikası geçerli olacak mı? İthalat ve ihracatımızın büyük çoğunluğunu kotardığımız Avrupa ülkeleri kapılarını zorunlu olarak kapatınca, bahardan başı dönmüş Arap ülkelerine mi döneceğiz dersiniz?

Ticaret zengin ülkelerle yapılıyor, zengini bol ülkelerle değil. Suudi Arabistan ile ticaret hacmimiz ne ki, bundan sonra ne olsun. Arap Emirliklerinin bizden beklediği teknoloji yok ki, onlara sunabilelim. Verebileceğimiz montaj Renault ile mutlu olmuyorlar ki. Ya da ne bileyim, bilgisayar teknolojisinin en son ürünlerini sunma şansımız yok ki...

Atlas Okyanusu üzerinden karanlık bir bulut, zaten mutsuzlaşmış ülkemize hızla geliyor. İnsanlar varolan koşullarda bile mutsuzken, Avrupa üzerinden sarkan mutsuzluk ve yoksulluk bulutları havayı daha da karartıyor.

Dünya, yeni bir dünya savaşına hazırlanıyor ve biz tarih tunelinden hızla akıp geçiyoruz. Hiçbir şeyin de farkında değiliz üstelik.

Mümtaz İdil

Odatv.com

arap baharı avrupa baharı yunanistan krizi arşiv