LİBERALLERİN PRENSESİ AYN RAND'IN BİLİNMEYENLERİ

CADI AVI’NIN TANIĞI: AYN RAND Kişinin, ideolojik-siyasi değişimine/dönüşümüne kim ne diyebilir? İnsan hayat içinde farklı fikirlere savrulabilir....

CADI AVI’NIN TANIĞI:
AYN RAND
Kişinin, ideolojik-siyasi değişimine/dönüşümüne kim ne diyebilir? İnsan hayat içinde farklı fikirlere savrulabilir. Bunlar “dönek” değildir.
Peki kimdir “dönek”?
“Döneklik” kariyer/statü planlamasıyla ortaya çıkar.
Ama kişi bu gerçeği kendisinden gizler.
Hiç olur mu; para, pul, ün/şöhret, koltuk; yeni sınıfa kabul edilmek için “döndüm” denir mi?
Kurnazlık yapar; dönekliğini fikirle taçlandırmak ister.
Tamam, güzel, buna da eyvallah!
Fakat döneklik dönmekle sona ermez.
Bu kez bir türlü yok olmayan/”çağ dışı dinozorlara” kızar. Çünkü bunlar onu, kendisinden bile sakladığı “döneklik gerekçesiyle” yüzleşmek zorunda bırakır.
“Dönek” bu etkiden kurtulmak için vicdanını tenekeleştirmeye çalışır. Bunun reçetesi ise nefret duygusudur.
Döndüğü yere, fikre ve insanlarına kin kusar.
Konuşmalarına, yazılarına kötülük, mutsuzluk hakim olur.

Bu girişi yapmamım nedeni; senarist-yazar Ayn Rand!
Türkiye’nin liberal solcularının elinden son yıllarda Ayn Rand’ın “bireycilik” kavramını ele alan kitapları düşmüyor.
Asıl adı Alissya Zinovievna Rosenbaum olan Ayn Rand 1905’te Rusya/Petersburg’ta doğdu. Felsefe, tarih okudu. 1926’da ABD’ye gitti. Aktör Frank O’Connor ile evlenip Amerikan vatandaşı oldu.

Soğuk Savaş’ın başlamasıyla ABD’de; sendikalarda, üniversitelerde, tiyatro-sinema endüstrisindeki komünistleri ortaya çıkarmak için, “Amerika’ya Karşı Çalışmaları Araştırma Komitesi” kuruldu.
Komite her taşın altında komünist aramaya başladı. “Mahkemeler” kurdu. “Uzman tanıklardan” biri de Ayn Rand idi.
20 Ekim 1947 tarihinde Komite’ye söyledikleri, yukarıda yapmaya çalıştığım “döneklik” tanımının en güzel örneklerinden biridir:

KOMİTE: Komite’nin isteği üzerine, Rusya Şarkısı filmini seyrettiniz değil mi?
RAND: Evet.
KOMİTE: Bu film konusundaki düşüncelerinizi söyler misiniz? Filmde propaganda gördünüz mü?
RAND: Film, Amerikalı bir orkestra şefinin Rus savaş yaralıları için verdiği konserle başlıyor. Orkestra şefini oynayan Robert Taylor, Amerikan ulusal marşını çaldırıyor önce. Perdede kızıl bayrak taşıyan Rus halkı görünüyor. Korkunç bir şey bu. Düpedüz komünizm propagandası. Bu başlangıçtan sonra, işin içine bir aşk öyküsü karışıyor. Rusya’da konserler veren Robert Taylor’u görmeye bir köylü kızı geliyor. Düşünün bir kere, kız köyünden kalkıp Moskova’ya rahatça gidebiliyor. Kimse engel olmuyor ona. Kimse onu izlemiyor. Kız, Robert Taylor’dan bir istekte bulunuyor; köyüne gelip konser vermesini istiyor. Robert Taylor kıza tutuluyor; onun bu isteğini kabul ediyor. Sonra birlikte Moskova’yı dolaşıyorlar. Perdede Moskova görülüyor. Stüdyo o sahneleri nerede çekmiş bilmiyorum. Koca koca tertemiz yapılar göze çarpıyor. Bir de büyük lokanta var. Benim zamanımda bir tek lokanta vardı; ona da kimse gidemezdi. Bir kere bir kız, köyünden kalkıp Moskova’ya gelemez; gelse bile öyle bir lokantaya adım atamaz. Lokantadan çıkıp Moskova’yı dolaşmaya devam ediyorlar. Her yer pırıl pırıl. Hiçbir yerde kuyruk yok. Herkes içinde gücünde. Parkta beyaz gömlekli mutlu çocuklar oynamakta. Rusya’da gördüğüm çocuklara hiç benzemiyorlar. Büyükler de mutlu. Hepsi gülümsüyor.
Sonra, Robert Taylor’la kız kalkıp köye gidiyorlar. Köylülerin bile keyifleri yerinde. İşten dönerken şarkı söylüyorlar. Yemek yerden bir köylü gösteriliyor. Aslında bir lokma için Rusya’da herkes birbirini öldürür.
Bütün köylülerin radyoları var. Filmin bir yerinde köylünün biri radyoda müzik dinlerken “milyonlarca insan şimdi bu konseri dinliyor” diyor. Rusya’da bin kişinin radyosu var mı acaba?
Robert Taylor kızla evleniyor. Robert Taylor karısının köyüne şehirlerarası telefon ediyor. Rusya’da bu şehirlerarası telefon işini nasıl yarattılar, bilmiyorum doğrusu.
Filmin sonlarına doğru kız kocasıyla gitmek istemiyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında ülkesinde kalması gerektiğini söylüyor. “Aileme, köyüme karşı sorumluluklarım var. Ülkemdeki insanların hayatını daha da iyileştirmeye çalışmalıyım” diyor. “Daha da iyi” ne demek? Anlaşılan Rusya’daki hayat iyi ki, kız o hayatı daha da iyileştirecek. Propaganda bu.
KOMİTE: Rusya’da kimse gülmüyor mu?
RAND: Pek gülen yok. Gülse bile başka nedenlerle güler; komünizmden hoşlandığı için değil.
KOMİTE: Ruslar Amerikalıların yaptıklarını yapamazlar mı; kalkıp kaynanalarını görmeye gidemezler mi?
RAND: Rusların da arkadaşları, kaynanaları vardır tabi. Ama gece gündüz korku içinde yaşarlar. Kapı zilinin çalınıp gizli polisin geleceğinden korkmak, hep o korku içinde yaşamak ne demektir, bilemezsiniz. Ne yasalar vardır ne de insan hakları.
KOMİTE: Amerika’ya 1926 yılında geldiniz. Rusya’dan kaçmış mıydınız?
RAND: Hayır. Tuhaftır pasaport verdiler. Burada akrabalarım vardı, Ben de gelince bir daha dönmedim.
KOMİTE: Anlıyorum…

Amerika’daki Cadı Avı’nın parçası “liberallerin prensesi” Ayn Rand’ın ifadesini okuyunca; Türkiye’deki liberal solcuların neden her taşın altında Ergenekoncu/darbeci aradıklarını anlıyorsunuz.
Döneklik psikolojisidir bu…

Soner Yalçın

Odatv.com

SİNAN ÇETİN ayn rand arşiv