Şaşırdım, üzüldüm

Ülkeyi koca hapishaneye dönüştüren tek olgu, korkudur.Yıllar önce birlikte çalıştık, sonra...

Ülkeyi koca hapishaneye dönüştüren tek olgu, korkudur.

Yıllar önce birlikte çalıştık, sonra gazetecilikten koptu, senaryo yazmaya başladı.

Egeli tüccar bir ailenin tarihini kitap yaptı. Yazarken arada konuştuk. En son “kitabın nerede basılabileceğini” sordu.

Kırmızı Kedi Yayınevi olabileceğini söyledim. Hatta dağıtımı da yapabileceklerini belirttim.

Aradan zaman geçti… Geçen hafta yazdığı kitapla geldi. “Ne oldu Kırmızı Kedi” diye sordum.

-“Aile korktu, ‘şimdi maliye müfettişleriyle filan uğraşmak istemiyoruz' dediler, zaten kitabı da sadece yakın dostlarına verecek kadar bastırdılar!”

Üzüldüm. İki nedenle:

Biri, arkadaşımın yıllarca emek harcadığı nitelikli eseri geniş kitlelere ulaşamayacak olması…

İkincisi, bu tür çalışmalar tarihin bilgi kaynaklarıdır. Egeli bir Türkün üretim ve ticaret mücadelesinde hangi engelleri aştığı, aile hayatı vs. gelecek kuşaklar için öğreticidir. Aslında bu mücadele bir korkusuzluk hikâyesidir. Korkarak başarıya ulaşılamaz çünkü…

★★★

Servet Topaloğlu ismini çoğunuzun bilmediğini tahmin ediyorum. Adını, 2010 yılında Doğan Gazetecilik İcra Kurulu Başkanı olduğunda duydum…

Şirketlerin sağlıklı büyümelerini sağlamak, değerlerini artırmak için Türk Siemens, Yaşar Holding gibi Türkiye'nin önde gelen şirketlerinde üst düzey görevlerde bulundu. TÜSİAD Büyüme ve Rekabet Çalışma Kurulu Başkanlığı yaptı…

Dört ay önce bilgisini- deneyimini anlattığı “Ülke Yönetimi” adlı kitabını çıkardı. Sağ olsun bana da imzalayıp gönderdi.

Buraya kadar “olağanüstü hal” yok! Ama…

Kitabın çıkışı hiç kolay olmamıştı. Kendi cümleleriyle aktarayım:

-“Aile dostum ve iletişim dünyasının lider ismi Ali Saydam, bu kitaba esastan ve şeklen karşı durdu. Gerekçesi, şirket yönetiminde bugüne kadar kazandığım itibarımın, ülke yönetimi gibi daha farklı ve karmaşık konuda alacağım pozisyon nedeniyle bir gecede bozulma riskinin yüksek olduğuydu. Bu eleştiri nedeniyle kitabın ilk taslaklarını baştan aşağı gözden geçirmek zorunda kaldım. Bu süreç bana dokuz aya mal oldu…”

★★★

Bitmedi.

Kitaba aile içinden de itiraz olmuştu:

-“Kızım Rana da kitabın içeriğini anlamlı bulduğunu ve güncel siyasi konjonktür ile hayli ilintili olduğunu belirtti. Bununla birlikte güncel siyasetten uzak durmamı tavsiye ederek, nahoş süreçlere hiç hazır olmadığını açıkça söyledi. Ben de ona, ‘Bu ülke biz Türklerin anavatanıdır, gidecek başka bir yerimiz yok, ülkemiz için kendi çapımızda ürettiklerimizi ve doğru bildiklerimizi cesur ve nitelikli şekilde paylaşarak sorumluluk almak zorundayız' dedim…”

Bu satırları okuyunca şaşırdım. İnsanlar üzerindeki siyasi psikolojik baskı hangi raddeye/ dereceye gelmişti? Servet Topaloğlu'nun kitabını okudum, korku duyulacak ne var hiç anlayamadım. Aksine, üniversitelerde ders kitabı olarak okutulması gerektiğini düşündüm…

★★★

Korkunun yarattığı psikolojik endişe/ rahatsızlık yalnızca bireyle ilgili bir olgu değil. Otoriter yönetimlerde korku, bulaşıcı biçimde kolektif hale dönüşüyor. Ve korku rejimi en temelde; toplumdaki insanların birbirlerinden izole olmasına, güvensizliğin artmasına, toplumdaki tarafların birbirlerini gayrimeşrulaştırmasına ve işbirliğine dayalı eylemlerin azalmasına, düşüncelerin ifadesinin sınırlandırılmasına, ideallerin sorgulanmasına yol açıyor…

Sebastian Haffner'in kaleme aldığı “Bir Alman'ın Hikâyesi- Hatırladıklarım (1914-1933)” adlı kitap bunun eşsiz anlatımıdır…

Özellikle Rana'nın babasına itirazı bu kitabı hatırlattı bana. Haffner'a göre, sürekli siyasi çalkantılara maruz kalan Alman genç nesli, kişisel hayatın büyük, güzel ve yaşamaya değer hale getirileceğini hiçbir zaman öğrenmemişti…

Korkulacak tek şey korkunun kendisidir…

Soner Yalçın
Odatv.com

Şaşırdım, üzüldüm - Resim : 1