Berat Albayrak’ın “cari açık” ile ilgili sözlerini bir de böyle okuyun... Şansı yok

Ahmet Müfit yazdı

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerine göre Mart ayı cari işlemler açığı, önceki yılın aynı ayına göre 4,145 milyar dolar azalarak 598 milyon dolar olarak gerçekleşti, 12 aylık cari işlemler açığı 12,829 milyar dolar oldu. Rakamların açıklanması sonrasında konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, "Ocak ayı sonu itibarıyla 12 aylık cari açık rakamları belki de 20 milyar doların altına düşecek. Türkiye, cari açıktan cari fazlaya geçiş dönemine hızla yol alıyor" dedi. Cari açıktaki düşüşü, ekonomideki olumlu gidişin önemli bir göstergesi olarak sundu.

Cari açıktaki düşüşü, diğer göstergelerden bağımsız olarak, tek başına ekonomide iyiye gidişin habercisi olarak algılamak ne kadar doğru?

NE DENLİ GERÇEK

Cari denge rakamlarının açıklanması sonrasında piyasacı kesimden gelen açıklamalar, bu kesimin algısının Berat Albayrak’tan farklı olduğunu, cari açıktaki azalmanın, ekonomideki toparlanmadan değil -ekonomik duruma ilişkin son dönemde açıklanan verilerinde net bir şekilde ortaya koyduğu gibi- ekonomideki daralmadan kaynaklandığını düşündüklerini ortaya koyuyor. Bu konuda piyasacı kesimin tespitine katıldığımı belirtip, devam edeyim.

Ekonomideki daralmanın sıradan insanları etkileyen en önemli sonucunun işsizlikte artış, ücretlerde düşüş anlamına geldiğini sanırım artık herkes biliyor. Bilmeyenlerde, TÜİK tarafından son yayınlanan işsizlik rakamına bakarak kolayca öğrenebilirler. Türkiye genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2019 yılı Şubat döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 376 bin kişi artarak 4 milyon 730 bin kişi olurken, işsizlik oranı 4,1 puanlık artış ile %14,7 seviyesinde ulaşmış durumda.

Benim bu yazıda irdelemek istediğim esas konu, Berat Albayrak’ın “Türkiye, cari açıktan cari fazlaya geçiş dönemine hızla yol alıyor" şeklindeki sözlerinin ne denli gerçekçi olduğu, gerçeği yansıttığı.

Albayrak’ın bu sözlerinin doğruluğu yanlışlığı hakkında bir şey söyleyebilmek için, öncelikle cari açığı doğuran nedenleri ortaya koymak, devamında ise bu nedenleri ortadan kaldıran/kaldıracak herhangi bir olumlu gelişme yaşanıp yaşanmadığına bakmak gerekiyor.

Bilindiği gibi cari açık, en genel tanımıyla yabancı ülkelerle aranızda gerçekleşen ekonomik ilişkilerde, harcamalarınızın, gelirlerinizden fazla olduğu anlamına geliyor. Türkiye’nin cari denge istatistikleri geçmişe yönelik olarak incelendiğinde, Türkiye’de cari açığın en önemli nedeninin dış ticaret açığı yani ithalat ve ihracat rakamları arasındaki, ithalat lehine farktan, yani ithalatınızın ihracatınızdan fazla olmasından kaynaklandığı görülecektir.

ŞAŞILACAK BİR ŞEY YOK ŞÜPHESİZ Kİ…

Bizim gibi üretmek ve tüketmek için yabancının parasına muhtaç olan, yüksek teknoloji ve tasarım üretmeyen, aramalı ve hammadde ihtiyacını karşılama konusunda dahi dışa bağımlı hale düşmüş, borç parayla yapılan ithalatla büyüyüp bunu ekonomik mucize olarak adlandıran bir ülkede, bu durumda şaşılacak bir şey yok şüphesiz ki. Durum böyle olunca ekonominin büyüdüğü yani üretim ve tüketimin arttığı dönemlerde ithalata bağlı olarak cari açık artarken, ekonominin küçüldüğü üretim ve tüketimin azaldığı dönemlerde, küçülmenin miktarıyla bağımlı olarak ithalat, dolayısıyla cari açık azalmaktadır.

Yaşadığımız durum, ulusal ekonominin ithalata bağımlılığını azaltmayı, ekonomik bağımsızlığı kurumsallaştırmayı öngören ithal ikamesine dayalı karma ekonomi modelinden, neoliberal sermaye birikim modeline geçtiğimiz 24 Ocak 1980’den bu yana yaşanan sarmalın her seferinde etkisi ve yıkımı daha da artan yeni bir aşmasından başka bir şey değil aslında.

Gelelim, “Mevcut ekonomik yapı aynen sürdüğü sürece, cari açık veren bir ülke olmaktan çıkıp cari fazla veren bir ülke haline gelinebilir mi?” konusuna.

SİHİRLİ FORMÜL NE

Cari açığın kapatılması için son dönemde hükümet ve iş dünyası tarafından bulunmuş olan sihirli formül esas olarak iki farklı başlık altında ifade ediliyor. Düşük katma değerli üretim yapısından “yüksek katma değerli” üretim yapısına geçmek, yapay zeka ve ekonomi 4,0 trenini kaçırmamak. Peki de bu iş, hadi gelin yüksek katma değerli üretim ya da yapay zeka yapalım, yapmakla da kalmayıp başkalarına satalım denilerek yapılabilecek bir şey mi?

Sorunun yanıtı için birkaç önemli kriter açısından kendi durumunuzu değerlendirmeniz gerekiyor. Birinci kriter çok doğal ki eğitim ve yetişmiş insan gücü. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) araştırmasıyla ortaya çıkan durum, bu konuda nerede olduğumuzu, nereden nereye gerilediğimizi, 2003’deki yerimizin dahi gerisine düştüğümüzü oldukça net bir şekilde ortaya koyuyor. Üniversitelerin durumu da çok farklı değil. Yetişmiş insan gücümüzün, yabancı ülkelere göç etme hazırlığında olduğunu/göç ettiğini, bu yönelimin nedenlerini de sanırım hepimiz biliyoruz. Bildiğimizi varsaydığım diğer konu, eğitim gibi bir konuda atılacak ileri yönlü adımların sabır ve uzun zaman istediği, bozmak için harcanan zamandan daha fazlasına ihtiyaç olduğu.

Yetişmiş insan malzemesi açısından durum bu. Yüksek katma değerli üretim için gereken diğer olmazsa olmaz gereksinim kapital yani sermaye. Eğer amaç yüksek katma değerli üretim yapmaksa daha da yüksek miktarda sermayeye gereksiniminiz olacak doğal olarak.

GELENE TEŞVİK BİTMİYOR

Durmaksızın “katma değerli üretim yapalım, endüstri 4.0 trenini kaçırmayalım” diyenlerin her iki konuyla ilgili olarak bulduğu çözüm, yabancının parası ile yabancının bilgisi yani know-how’ı yabancıya bizim topraklarımızda ve bizim işçimizle ürettirip, biz ürettik diye sevineceğiz. Yabancı sermayeyi çekmemiz gerek diyerek, sermayenin gelmesi önünde engel gördükleri ulus devletin sermaye hareketleri üzerindeki gücünü büyük ölçüde ortadan kaldırmayı hedefleyen yapısal reformları bıkmaksızın savunuyor olmaları bu yüzden.

Gel deyince de gelmiyorlar öyle kolayca. Gelmek için teşvik adı altında vatandaşın vergisinden her türlü kamusal desteğin sağlanmasını, bu ülkenin gençlerinin yabancının talebine göre eğitilmiş, ucuz ve güvencesiz emek olarak kullanımlarına sunulmasını, grev, sosyal güvenlik, vb. hak taleplerinin zorlaştırılmasını, istedikleri zaman gidebilmeleri konusunda garanti verilmesi, toparlarsak “yatırım ortamının iyileştirilmesi” istiyorlar. Bu da yetmiyor, ekonomik bağımlılığın sonunun siyasi bağımlılık, siyasi bağımlılığın sonunun da elin yabancısının alacağın silahın ne olacağına dahi karışması, ekonomini batırmakla tehdit etmesi vb. olacağı gerçeğini çok da dert etmemeniz, dert edenleri “sizi gidi çağdışı kalmışlar, popülistler, kafatasçılar, demokrasi düşmanları” diyerek suçlamanız gerekiyor.

Sonuç olarak, ekonomik sistem aynı kaldığı, yani yabancının parası ve bilgisi/teknolojisiyle üretip, tüketerek ekonomik büyüme mucizeleri yaratmaya dayalı mevcut büyüme modeli sürdüğü sürece, bakan Berat Albayrak’ın “Türkiye, cari açıktan cari fazlaya geçiş dönemine hızla yol alıyor” şeklindeki sözlerinin gerçekleşme şansı bulunmamaktadır. Tam tersi olarak, ekonomik ve siyasi bağımlılık yaratan mevcut ekonomik sistemi tartışmaksızın yapılan/yapılacak ekonomik başarı ya da başarısızlık yorumları, siyasi polemikten başka anlam taşımayacak, mevcut ekonomik ve siyasi bağımlılık yaratan sistemin daha fazla kök salmasına hizmet edecektir.

Ahmet Müfit

Odatv.com

https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/609ef884-3b3c-4bc3-84fe-9254244c3490/odemelerdengesi.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=ROOTWORKSPACE-609ef884-3b3c-4bc3-84fe-9254244c3490-mGL.s6-

https://tr.sputniknews.com/turkiye/201902151037695839-albayrak-cari-acik-milyar-dolarin-altina-dusecek/

http://tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=30690

https://habersonposta.com/ulkelerin-pisa-siralamasi-turkiye-kacinci-sirada/

http://21inciyuzyilicinplanlama.org/6-ekim-2018-21-yuzyil-icin-planlama-2018-guz-konferanslari-1-buyuklere-masallar-yuksek-katma-deger-fetisizmi-dr-oktay-kucukkiremitci/

Berat Albayrak’ın “cari açık” ile ilgili sözlerini bir de böyle okuyun... Şansı yok - Resim : 1

ahmet müfit odatv arşiv