Salgın konusunda neden başarısız oluyorlar

Ahmet Müfit yazdı

Pandemi de ikinci dalganın nedeni ne? Konu hakkında yorum yapan bilim insanlarının ağılıklı görüşü, salgının yeniden güç kazanıyor olmasının en önemli nedeninin, devletlerin/kamu otoritelerinin önlem alma ve alınan önlemleri uygulamadaki yetersizlikleri olduğu yönünde.

“Devletler/kamu otoriteleri önlem alma ve uygulama konusunda niçin başarısız oluyorlar”.

KADINLARIN OLDUĞU ÜLKELERDE, SALGININ DAHA KOLAY ATLATILDIĞINI SÖYLEYENLER DAHİ VAR

Sorunun yanıtı nedir diye sorgulandığında, vatandaşın ilk akına gelen neden devleti yöneten siyasi kadroların yetersizliği oluyor doğal olarak. Yeniden yükselişe geçen vaka sayıları nedeniyle, ABD’de Trump, Fransa’da Macron, İngiltere’de Johnson, Japonya’da Abe, Türkiye’de ise Erdoğan alıyor eleştirilerden en büyük payı. En yetkili konumda kadınların olduğu ülkelerde, salgının daha kolay atlatıldığını söyleyenler dahi var.

Her şeyi bilip, her konuda konuşmayı, sonuç olarak da her şeyin kararını tek başına vermeyi ya da öyle yapıyormuş gibi göstermeyi iyi politikacılık, iyi yöneticilik, güçlü “liderlik” olarak gören kişilerin, toplum tarafından tüm yanlışların da tek başına sorumlusu olarak görülmesinden doğal bir şey yok, şüphesiz ki.

Gerçek ise verilen/verilmeye çalışılan her şeyi bilen, her şeyi yapabilen güçlü kişi imajının yani algılatılmaya çalışılanın tam tersi. Her şeye muktedirmiş gibi davranan, gerektiğinde en güçlü iç güvenlik teşkilatlarını kurup, kendi vatandaşına “gücünü gösterme” konusunda çok mahir olan politikacılar, pozitif anlamda güce ihtiyaç duyulan acı gerçekler söz konusu olduğunda “muktedir olma” durumlarının büyük ölçüde ortadan kalktığının farkındalar. İyi olan/iyi sonuçlanan şeylerin pozitif algısından tek başına faydalanmak isteyip, olumsuz sonuç doğuran durumların/şeylerin sorumluluğunu başkalarının, “iç ya da dış şer odaklarının” üzerine atarak kurtulmaya çalışıyor olmaları da tam da bu yüzden. Anlatmak istediğim şey, virüs salgınıyla mücadele gibi ciddi konularda, kişilerden bağımsız, yaygın ve sistemik bir sorun söz konusu olduğu.

Bu durum, kapitalizmin merkez ülkelerinde, başka ülkelerin doğal kaynakları ve merkez ülkelerin pazarı haline getirilmeleri nedeniyle sağlanan artı değerin merkez ülkeye aktarılıyor olmasından -en azından neoliberal küreselleşmeci dönem öncesinde- kaynaklı olarak, nispeten çözülebilen bir sorunken, ekonomisi gerek teknoloji, gerekse mali açıdan dışa bağımlı ülkelerde konu doğrudan ulusal bağımsızlık sorunu olarak ortaya çıkıyor. Bunun en önemli nedeni ise devletlerin dışarıdan daha çok borç bulabilmek uğruna, ulusal ölçekte yaptıkları/yapmaya zorlandıkları hukuki düzenlemelerle (yapısal reformlarla), uluslar arası ekonomik ilişkilerin (para ve sermaye akımlarının) işleyişini kısıtlayabilme yetkilerinin büyük kısmını uluslar arası kuruluşlar ve küreselleşmiş sermayeye devretmiş olmaları.

“Devletin deformasyonu” olarak da adlandırabileceğimiz bu süreçte, ülkelerin küresel kaynaklı krizlere dayanıklı olmasını sağlayan kamu iktisadi işletmeleri, kamu hizmeti üretimi üzerine uzmanlaşmış kamu hizmet kuruluşları, kamunun sosyal güvenlik fonksiyonları büyük ölçüde yok edilmiş, kamunun istihdama etkisi, devlet kesesinden özel sektöre sağlanan desteğin miktarına indirgenmiş durumda. Karşı karşıya kalınan bu durumu, paranın dini, milliyeti olmaz denilerek kamu idarelerinin, vatandaşların sorumsuzca uluslar arası sermayenin borçlusu haline getirilmesinin doğal sonucu olarak görmek de mümkün.

Sorun, kendilerini her şeye muktedir gören siyasi iktidarların, anlı şanlı politikacıların salgının yayılımını yavaşlatmak, etkisini azaltmak amacıyla kısa süreliğine de olsa ekonomiyi durdurmaya kalktıklarında, aslında ne derece aciz durumda olduklarını anlıyor, zor durumdaki vatandaşın, ülke ekonomisinin ayakta kalmasını sağlayacak doğru dürüst bir araçlarının kalmadığının farkına varıyor olmaları. O zaman da iş işten geçmiş oluyor çoğunlukla.

Başta da söyledim, bu durum yalnız bizim gibi dış kaynağa bağımlı ülkeler açısında geçerli değil. Her ne kadar ekonomik olarak bizim gibi dış kaynağa bağımlı olmasalar da, küçük yani sosyal sorumluluklarından kurtulmuş devlet iyidir diyerek, devlet yapılarını deforme ettikleri için -2008 krizi sonrasında bunu çok net bir şekilde gördük- dış kaynağa bağımlı ülkelerden daha güçlü olsalar da bizim gibi ülkelere has bir durum değil. Trump’ın, yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınıyla ilgili ülkedeki ekonomik faaliyetleri bir kez daha durdurmayacaklarını söylemesi, Macron’un ülke içinde yaşanan ekonomik sorunları görünmez kılmak için, devlet adamı olmanın asgari koşullarını dahi unutuyor olması tam da bu yüzden.

Durumun vahametini anlamak için, Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic’in, "Putin, Avrupa'daki herkesten daha hızlı gelişen yedi milyon nüfusa sahip bir ülkeyi yönetmenin nasıl bir şey olduğunu çok iyi anlıyor" diyerek, Trump’ın karşısındaki acınası durumunu gerekçelendirmeye çalışmasına bakmak da yeterli aslında.

Sonuç olarak, küresel salgın nedeniyle ekonomiler hızla küçülüyor, işsizlik artıyor, uluslararası ölçekte mal, hizmet ve sermaye hareketleri daraldığı için devletler, özellikle dış kaynağa bağımlı ekonominin çarklarının dönmesi, vadesi gelen borçların ödenebilmesi için gerek duyulan yabancı para yani döviz ihtiyacını yeterince karşılayamaz duruma düşüyor. Açığı kapatmak için başvurulan para basımı, vb. “iç kaynaklar” nedeniyle, kamu maliyesi karşı karşıya kalınan yükü karşılayamaz hale geliyor. Neoliberal küreselleşmecilik rüyasının gerçekleştirilmesi uğruna, küçültülerek, yerelleştirilerek, kamu kaynaklarının kullanımı konusunda merkezi planlamadan vazgeçilerek, ekonominin işleyişi şirketlerin kararlarına, küresel sermaye akışlarına bağımlı kılınarak daha etkin çalışacağı iddia edilen devlet yapıları, toplum sağlığını korumak gibi en temel fonksiyonlarını dahi yerine getiremeyecek duruma düşürülmüş durumda.

Gelinen noktada, ekonomiyi durdurmaksızın salgını kontrol altına alamayacaklarını bilmelerine karşın, “kurallara uyalım”, “sosyal mesafeye duyarlı olalım” diyerek, devlet/devlet adamı olma sorumluluğunun gereğini yerine getirmiş oluyorlar. Ekmek davası ile virüs tehlikesi, can kaygısı arasına sıkışmış insanları sorumsuz davranmakla suçlayarak devlet olma, devlet adamı gibi davranma sorumluluğundan kurtulmuş oluyorlar.

Ahmet Müfit

Odatv.com

arşiv