Said Nursi’nin kabri aslında nerede

Said Nursi, padişaha karşıydı, İttihatçıydı, Meşrutiyetçiydi, sonra Padişah yanlısıydı, sonra Cumhuriyetçiydi, sonra da Cumhuriyeti kuranlarla yolunu ayırıp onlarla mücadele eden biriydi. Asiye Güldoğan yazdı

Nurculuk hakkında bugüne kadar sayısız yazılar-kitaplar yazıldı, araştırmalar yapıldı, tezler hazırlandı. Ayrıca uzun yıllar boyunca yerli yabancı çeşitli analizlere konu oldu. Tabii çoğunlukla iki karşıt duygular içinde, sübjektif değerlendirmeler eşliğinde yapılan çalışmalardı. Yani, bir taraf göklere çıkarırken, bir taraf yerin dibine sokma düşüncesiyle, lehte ya da aleyhte propaganda amacıyla yapılan bu değerlendirmeler, bir sosyal olguyu anlamaya çalışanlara sağlıklı sonuçlar vermiyor.

Kişileri veya kurumları kutsamayla, lanetleme arasında gelip gitmeden, kişisel duygularımızı işin içine karıştırmadan bakmaya çalışırsak sadece kişileri, yapıları değil, Türkiye’nin yaşadığı gerçek süreci, gelişimi, değişimi ve tarihi de soğukkanlı bir şekilde görmek mümkün. Karşı tarafı görmek istediğimiz gibi değil, aslında görünen nedir, nasıl bir şeydir, altyapısı nasıl oluşmuştur, hangi süreç bu noktalara getirmiştir, başlangıçla şimdiki durumları nedir, bundan sonrası ne olabilir gibi asıl görülmesi gerekenleri görmek ve buna göre değerlendirme yapmak yazarların, tarihçilerin, araştırmacıların, analizcilerin asıl görevi olması lazım. Yabancıların becerdiği, bizim pek başaramadığımız bir şey bu.

NURCULUK TÜRKİYE’NİN 70 YILLIK GÜNDEMİ

Nurculuk konusu Türkiye’nin neredeyse 70 yıllık gündemi. Nüfuz cüzdanında yazan ama kimsenin bilmediği gerçek adıyla Said Okur’un, herkesçe bilinen adıyla Said Nursi’nin Barla sürgünüyle başlayan İkinci Said döneminden beri var olan, o zamandan bu yana da genişleyen, etkileyen, Türkiye sınırlarının dışına da taşan bir yapılanmaya dönüşen bir örgüt, bir sosyal olgu, bir cemaat. Birinci Said dönemi, Said Nursi’nin siyasi dönemiydi, çok hareketliydi, ülkenin önde gelenleriyle bir şekilde birlikteydi.

Van savunması sırasında Ruslara karşı yapılan savaşa katıldı, kendine has keçe külahlılar adını taşıyan askerleriyle. Savaş esnasında en ağır kitaplarından biri olan İşaratü’l İcaz kitabını cephede yazdı. (Bu eser geçtiğimiz aylarda Diyanet İşleri Bakanlığı tarafından yayınlandı.) Ruslara esir düştü, Rus kumandanın karşısında ayağa kalkmadı, idamdan döndü.

Padişaha karşıydı, İttihatçıydı, Meşrutiyetçiydi, sonra Padişah yanlısıydı, sonra Cumhuriyetçiydi, sonra da Cumhuriyeti kuranlarla yolunu ayırıp onlarla mücadele eden biriydi. Gençliği, olgunluğu elitlerin ve siyasetin içinde, meydan okumalar da dahil olmak üzere gerçekten de çok hareketli geçmişti. O dönemde önde gelenlerin çoğu gibi yani.

Osmanlı’nın gerileme döneminden itibaren Türkiye hep çalkantılar içinde oldu. Siyasi çekişmeler, entrikalar, ikbal kavgaları, ülkenin geleceğini yapılandırmayla ilgili tartışmalar, patlak veren savaşlar, o cepheden bu cepheye koşuşturan ordu, yenilgiler, toprak kayıpları, kapitülasyonlar, azınlıkların ekonomik güç haline gelişi, yabancı okulların ve sermayenin ülkemiz ekonomisine etkisi gibi faktörlerden, son dönem imparatorluğu başını kaldıramıyordu.

İsyanlar, iç kavgalar, din gerekli mi gereksiz mi tartışmaları, İngilizciler, Amerikancılar, Almancılar, Fransızcılar gibi ülkenin kaderiyle oynayan etkin isimler, bunların yanı sıra hemen her kesimin, ‘hasta adam’ Osmanlıyı ayağa kaldırmak için kendince mücadele vermesi, örgütler kurması, kimisi padişahına karşı olurken, kimisinin padişahı koruması gibi olaylarla Osmanlının son dönemleri oldukça hareketli geçiyordu.

Örgütlenmeler, partileşmeler, cemaatleşmeler yoğundu. Kimisi Osmanlıcıydı, kimisi Türkçü, kimisi de İttihatçı. Fakat hemen hepsi de başlangıçta Osmanlıyı ayağa kaldırmak için mücadele veriyorlardı. Bazen bugünden bakınca en olmayacak isimler, bir örgüt içinde yanyana olabiliyorlardı. Örneğin İttihat ve Terakki içinde, ateist Dr. Nazım da vardı, Bediüzzaman diye tanınan Said Nursi de... Hatta Said Nursi, hürriyet ilan edildiğinde Selanik meydanında nutuk atmıştı.

Ama zamanla yeni ayrışmalar, anlaşamamazlıktan kaynaklanan kopmalar, eski dostların birbirine düşman olması gibi olaylar devam ediyordu.

“HASTA ADAMI” DİRİLTMEYE ÇALIŞANLAR BİRBİRLERİNE DÜŞMANDI

Sonuçta, İttihatçılar, sabatayistler, azınlıklar, dindar gruplar vs. hemen hepsi kendi açılarından hasta devleti diriltmeye çalışıyorlardı. Ama birbirlerini rakip görerek, karşıdakilerini hain kabul ederek. Hakim olan, diğerlerine elinden gelen kötülüğü yapıyordu.

Önce İttihat ve Terakki, ardından Cumhuriyet dönemi geldi. Galiplerle mağluplar arasında hesaplaşmalar, kamplaşmalar sürdü. Gün geldi galipler mağlup oldu, gün geldi mağluplar galip oldu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında ve ilk meclis açıldığında, Atatürk ve arkadaşlarıyla, hocalar yanyanaydı. Dönemin cevval ismi Said Nursi, mecliste dua etti. Said Nursi, gençliğinden beri dikkat çeken bir yapıya sahipti. Kimseye soru sormaz ama her soruya cevap verirdi. İslam dünyasının tanınmış bazı alimleri onunla yaptıkları münazaralarda, onun üstünlüğünü kabul ediyorlar, onun gerçekten Bediüzzaman ‘zamanın alimi’ olduğunu söylüyorlardı.

Bir dönem İttihatçıları destekleyen, Sultan Abdülhamit’in karşısında olanlarla birlikte yer alan, Selanik’te hürriyetin ilanı üzerine konuşma yapan Said Nursi, daha sonra İttihatçılarla ters düşmüş, idama mahkum edilmişti. Beyazıd Meydanında, idam sehpalarının yanında yapılan mahkemede, “Sen Şeriatçıymışsın!” diyen hakime, “Evet şeriatçıyım!” demiş, “Şeriat uğruna bin tane başım olsa feda ederim” diye de meydan okumuştu. Buna rağmen, olaylara dahil olmadığı için idamdan kurtulmuştu.

Said Nursi, cumhuriyeti kuranlarla da birlikteydi. Cumhuriyeti savunuyordu. TBMM’nin ilk kuruluşunda, mecliste dua yapmıştı.

Ancak, daha sonra Cumhuriyeti kuranlarla da yolları ayrıldı. Atatürk’ün yüzüne karşı sert eleştiriler yaptı. Bu yüzden, Şeyh Sait isyanına karıştı gerekçesiyle ülkenin dört bir yanında sürgün hayatı yaşadı.

SAİD NURSİ HALKA İNDİ, NURCULUK BARLA’DA BAŞLADI

Barla’ya sürüldüğünde yeni bir yol ayrımına geldi. Orada hayat anlayışını, felsefesini değiştirdi. Siyasetle bir yere gelemeyeceğini, insan yetiştirmek, iman kurtarmak, cemaat oluşturmak gerektiğini düşünerek önemli eserlerini yazmaya başladı. Hükümet tarafından sürülen, “yaşlı ve sakıncalı” Said Nursi, kayalıkların üstündeki çam dağına çıkıyor, orada yıldızlara, kainata uzanırmış gibi bakıp tefekkür ederek eserler ortaya çıkarıyordu. En tanınmış kitabı Sözler’i orada yazdı.

Çam dağının tepesinde oturup yazmayı seviyordu. “Ben bu yerleri Yıldız Saray’ına değişmem” diyordu. Barla’da sürgün kaldığı evin önündeki ağacın tepesine de bir kulübe yaptırmıştı.

Yanında sayısı az talebesi vardı. Onlar hizmetini görüyorlar, söylediklerini kağıda aktarıyorlar, yemeğini yapıyorlar, her şeylerine koşuyorlardı. Yazdıklarını çok az kimse okuyabiliyordu. Yasaktı, saklı saklı yazıyorlardı. Ama Said Nursi, “Bir gün gelecek benim eserlerimi bütün dünya okuyacak!” diyordu.

Yakın talebeleri yazılan parçaları, köylerdeki insanlara ulaştırıyor, onlar da kendi köylerinde, tarlalarda, samanlıklarda, gece mum ya da kandil ışığı altında yazıp çoğaltıyordu.

Said Nursi’nin ve talebelerinin bu çabaları, yazılanlardan yapılan sohbetler, ders halkaları derken, bir Nur cemaati oluşmaya başlamıştı. Daha önce siyasetle ve üst kesimlerle hemhal olan Said Nursi, artık halka inmişti.

Sürekli sürüldü, takibat gördü. Cumhuriyeti kuran kadro peşini bırakmadı, o da onları eleştirmekten geri kalmadı. Sürgün ve hapishaneler hayatı oldu, ama kaçmayı, başka ülkelere gitmeyi hiç düşünmedi. İhtiyar olmasına rağmen yılmadı. 23 yıl boyunca Barla, Kastamonu, Emirdağ, Eskişehir, Denizli ve Afyon sürgünleri, mahkemeleri ve hapisleri yaşarken, bir yandan da yazmaya devam etti. Cemaati genişledi. Talebeleri çoğaldı. Ders halkası arttıkça arttı. Yanında her şeyine koşan ilk talebesi asker Hulusi Yahyagil’den başka, Hüsrev Altınbaşak, Tahiri Mutlu, Ceylan Çalışkan, Zübeyir Gündüzalp, Bayram Yüksel, Mustafa Sungur gibi talebeler, olağanüstü fedakarlık ve çalışma içine girmişlerdi.

Cemaat genişledi, büyüdü ve Türkiye’nin gündemine Nurculuk ve nurcubaşı diye anılan Said Nursi oturdu. Mahkemeden mahkemeye koşması, sürekli yargılanması, sürülmesi gündem teşkil ediyordu. Daha o dönemlerde Nurcuların sayısının yüz binleri bulduğu söyleniyordu.

SAİD NURSİ ÖLDÜ, CEMAATİ KİM İDARE EDECEK?

1960 yılına gelindiğinde Said Nursi, Şanlı Urfa’da vefat etti. Hayatı boyunca onunla mücadele edenler Said Nursi’nin ölümüyle nurculuğun biteceğini düşünüyordu. Ama hiç öyle olmadı. Gün gün taraftarların sayısı arttı, cemaatten cemaatler ortaya çıktı.

Said Nursi’nin cenazesindeki olaylar da, cenazesinin nerede gömülü olduğu meselesi de efsanelere dönüşmüştür. İlk başta Urfa’da gömülmüş, 1960 darbesinde ise, kimine göre “uçakla denize atılmış”, kimilerine göre ise “bilinmeyen bir yere” ( çoğunluğa göre de Isparta’da bir yere) gömülmüştür. Şu anda her iki iddiaya da inananlar var, bilinmeyen yerde gömülü olduğuna ise daha çok inanılıyor.

Ancak, gerçek ikisi de değil..

Gerçek: Said Nursi’nin kabri, Barla’da.

Yakın talebelerinden Bayram Yüksel başta olmak üzere bazı ağabeyler Barla’daki kabri yıllarca beklediler, halen de her gün bekleyen üç kişi var.

Bu gerçek Nurcular tarafından da bilindiği için, Barla bugün Nurcuların başkenti gibi olmuştur. Kabe ziyareti gibi akın akın her fraksiyondan Nurcular Barla’yı ziyaret ediyorlar ve her Nurcu grubun Barla’da kendilerine ait yeri var. Yani Barla, Nur turizminin de merkezi.

Nurculuk, asıl gündemini Said Nursi’nin ölümünden sonra oluşturmaya başladı.

Ancak, Said Nursi öldüğünde 750 000 olduğu söylenen büyük bir cemaat geride kalmıştı ve böyle bir yapının bundan sonra nasıl idare edileceği bir sorundu. Said Nursi’nin cenaze işlemleri, nereye gömüleceği tartışmaları ve cemaatin içinde o sırada baş gösteren bazı hoşnutsuzlukları aşma telaşları içinde, cemaatin dağılmaması ve daha da disiplin altında olması için bir yol bulundu: Said Nursi’den sonra cemaati idare edecek bir Konsey oluşturmak.

Ve cenaze telaşları daha bitmeden Konsey kuruldu: “Ağabeyler Konseyi”

Liderleri öldü, dağılır, biter denen Nurculuk, asıl macerasına bundan sonra başladı.

Asiye Güldoğan

[email protected]

@AsiyeGuldogan

Odatv.com

Said Nursi cumhuriyet mezar Said Okur arşiv