Sabri Uzun iddianamesi “FETÖ çatı”yı çökertmez mi

Varsayalım ki, Sabri Uzun “FETÖ tehlikesini tespit etmesi gerekirken, etmedi”... Peki, “FETÖ tehlikesini görmesi gerekirken, görmeyen” Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, Genelkurmay Başkanlarına ne diyeceğiz?!.

1997-2006 yılları arasında üç kez Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı görevine getirilen Sabri Uzun 23 Nisan'da Cumhurbaşkanı’na hakaret, örgüt üyesi olmamakla birlikte bilerek, isteyerek yardım etme ve terör örgütü propagandası yapmak” suçlarından gözaltına alındı, ardından tutuklandı.

Uzun hakkındaki “Örgüt üyesi olmamakla birlikte bilerek, isteyerek yardım etme ve terör örgütü propagandası yapma” suçlamasıyla ilgili iddianamenin bugün açıklanması bekleniyordu.

Henüz açıklanmayan iddianameyi bugün Yeni Şafak'tan Osman Özgan yazdı.

FETÖ'yü gördü devleti uyarmadı” başlıklı habere göre, iddianamede şu hususlar yer alıyormuş:

- Şüpheli Sabri Uzun’un, 1998 yılında faaliyetlerini deşifre etmek için FETÖ içerisine, dosyada tanık olarak yer alan Hulusi Cemil Altınlı isimli polisi yerleştirdiği...

- Tanık Altınlı'nın, FETÖ’nün Batman yapılanmasına ilişkin Sabri Uzun’a bilgi verdiği...

- Altınlı'nın ifadesinde bu durumu, “Kahvehanede görüştüğümüz Sabri Uzun’a cemaatin içerisine sızdığımı, güven sağladığımı anlattım. Kendisi de alnımdan öperek ‘Koçum benim, başaracağını biliyordum ‘dedi. Ben cemaat ile ilgili konuları düzenli olarak çeşitli bahanelerle Ankara’ya gidip Sabri Uzun’a aktarıyordum. O da bana, bu konuları telefonda görüşmememizi, yazılı herhangi bir ifade vermememi, cemaat içerisinde kendimi gizleyerek kalmamı söylüyordu” diyerek anlattığı...

- Altınlı'nın, 2004 yılında FETÖ mensupları tarafından ihraç edildiğinde Sabri Uzun’un arkasında durmadığını belirtip, “Ancak cemaat içerisinde elde ederek verdiğim bilgiler doğrultusunda 2015 yılında kendisi ‘İN’ isimli kitabını yazdı” iddiasında bulunduğu...

Tüm bunlardan sonra iddianamede deniyormuş ki;

“Bir polis memurunun dahi örgütün tehlikeli olduğunu tespit etmesine rağmen üç dönem İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapan şüphelinin Fetullah Gülen örgütünün devlet ve millet için oluşturacağı tehlikeyi yetki ve görevi bakımından tespit etmesi gerekmesine rağmen tespit etmediği...”

HANEFİ AVCI TESPİT ETTİ DE NE OLDU

Sabri Uzun'un İstihbarat Başkanlığı döneminde “FETÖ”yle ilgili ne yapıp yapmadığına geçmeden önce Hanefi Avcı olayını hatırlatalım. 2010'da “Haliçte Yaşayan Simonlar-Dün Devlet Bugün Cemaat” isimli kitabı yazdıktan sonra tutuklanan ve uzun süre hapiste kalan Avcı, bu kitabı yazmadan önce neler yaptığını tanık olarak dinlendiği ve gerekçeli kararı birkaç ay önce açıklanan “FETÖ Çatı Davası”nda özetle şöyle anlattı:

“2009'lu yıllarda cemaatin özellikle Emniyet içerisindeki örgütlemesinin yaratacağı sorunları görerek, zamanın bakanlarını uyarmak istedim. Gidip İçişleri Bakanıyla görüşmelerimde durumu anlattım. Özellikle hukuka aykırı dinlemeler yöntemiyle birçok kişinin dinlendiğini, devlet içerisinde örgütleme yapıldığını, birçok kişiye kumpas kurulduğunu, cemaatin yargıda ve Emniyetteki gruplarının paslaşarak birlikte bir takım kumpaslar ayarladıklarını belirtmiştim. Daha sonra aynı konuyla ilgili Adalet Bakanıyla görüştüm. Aynı konuyu Ankara ve İstanbul Başsavcılarıyla görüştüm, sonra Başbakan müsteşarıyla sonra Başbakanın danışmanlarıyla görüştüm. Sonra tahkikatların yürütülmesi için Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına dilekçe verdim. Ama İçişleri Bakanlığı dilekçemi iade etti, işleme koyamayacağını söyledi. Adalet Bakanlığı 3 ay sonra bir müfettiş atandığını söylediler. Bunların akabinde bu tahkikatların iyi yürümediğini görerek, Haliçte Yaşayan Simonlar isimli kitabımı bütün bu olayları anlatmak suretiyle hem devlet tedbir alır, hem geri adım atar, hem ülkedeki devlet görevlileri görevine sahip çıkar düşüncesiyle yazdım. Kitabın yazılmasından sonra benim beklentilerimin tersine benim aleyhime tahkikatlar döndü. Kitabın yazılmasından 3 gün sonra ayrıca İstanbul ve Ankara Başsavcılarına birer dilekçe daha verdim. Tüm bu müracaatlarıma rağmen görevini yapmayan Adalet ve İçişleri Bakanlığı yetkililerinden de davacı olduğumu belirttim. Bu dilekçelerim üzerine Ankara özel yetkili Başsavcılığı beni çağırdı, ifademi aldı. Onlara 8 sayfa civarında bir ifade verdim. Hangi delilleri nerede bulabileceklerini, nerede araştırabileceklerini, hangi konuların nasıl delillendirilebileceğimi anlattım... Daha sonrasında Devrimci Karargah mensubu olmaktan tutuklandım. Akabinde Oda Tv davasıyla Ergenekon'a yardım etmekten tutuklandım. Arkasından PKK ve TİKKO propagandası yapmaktan dolayı hakkımda dava açıldı. Akabinde de onlarca soruşturma yürütüldü, disiplin soruşturmaları. Bunlardan da 20'ye yakın ceza aldım. 10 tanesi meslekten bir tanesi memuriyetten ihraç olmak üzere. Böyle bir süreç yaşadım. 3 yıl 9 aya yakın ceza evinde tutuklu kaldım.”

Özetle; İlgili bakanları, Genelkurmay'ı ve savcıları “FETÖ” konusunda uyardığı için Avcı'nın başına bunlar gelirken, İktidar, “Ne isterlerse vermeye” devam etti.

SABRİ UZUN FETÖ'YÜ TESPİT ETMEDİ Mİ

Uzun'un daha 1999'da Emniyet içindeki Fetullahçılara karşı rapor yazılması için Ankara Emniyeti'ne talimat vermesini,

FETÖ”nün TSK'ya yönelik ilk kumpası Şemdinli davasıyla ilgili olarak TBMM Şemdinli Olaylarını Araştırma Komisyonu'na verdiği ifadedeki, “Örgütün üstlenmediği eylemler olursa bu meçhul bir şeydir. Yani başka bir güç bu anormalliği yapıyor demektir. Olayın adını koyamıyoruz bir türlü. Şimdi, hırsız evin içinde olursa kilit işe yaramaz" sözlerini,

Hanefi Avcı'nın yazdığı kitap üzerine İçişleri Bakanlığı Mülkiye Müfettişleri'nin 2010'da Emniyet içinde yaptığı soruşturmada bilgisine başvurulduğunda, dönemin Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in cemaatin isteği üzerine görevden alınmasını hatırlatıp, “Bu, cemaatin siyasi yaptırım gücünün olduğunu gösteriyor. Bu meyanda devlet kademelerindeki yetkililerin benim bildiklerimin çok daha üzerinde bilgi sahibi olduklarını gördüm. Kaldı ki, bu konuda kimse de benden bilgi istemedi” demesini,

Yine aynı ifadesinde, “FETÖ”nün Ergenekon kumpası hazırlıklarına nasıl karşı çıktığını anlatıp, “Şimdi anlıyorum ki, şu anda gündemde olan Ergenekon operasyonunu beni iğfal etmiş olsalardı o tarihte yapacaklarmış. Ben oyuna gelmediğim için o tarihte yapamadılar... Ben bu cemaatin bir komutan ile ilgili yaptığı yasa dışı işi bizzat tespit edip, ilgili bir makama kişiye özel yazı ile bildirdim. Ne o yazının içeriğini ne de o makamı yetki verilmeden asla açıklayamam” şeklindeki beyanlarını geçelim.

FETÖ ÇATI DAVASINDA YAN YANA... SONRA

Uzun gözaltına alındığında, aleyhinde ifade veren isimlerden birisinin eski Ankara Cinayet Büro Amiri Tamer Topsakal olduğu belirtilirken, Uzun, 5 yıl önceki ifadeleri esas alınan Topsakal'ı hiç tanımadığını bildirdi.

Hemen, Uzun ve Topsakal'ın yollarının nerede kesiştiğini söyleyelim.

İddianamesi 15 Temmuz darbe teşebbüsünden önce hazırlanan, darbeden sonra Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen, yaklaşık 2 yıl süren, geçtiğimiz Haziran'da biten ve gerekçeli kararı da birkaç ay önce açıklanan “FETÖ Çatı Davası”nda.

Bu davada;

Sabri Uzun da Tamer Topsakal da katılan sıfatıyla tanık olarak dinlendi.

Topsakal, 1989'da Polis Koleji'ne başladıktan sonra 1990'da içine katıldığı cemaat yapılanması ve yaşadıkları hakkında birçok şey anlattı, ama Sabri Uzun'dan tek kelimeyle dahi olsa söz etmedi.

Uzun'a gelince; Hem iddianamede, hem kararda, Uzun'un nasıl yasadışı dinlendiği anlatıldı... İN isimli kitabı, davanın delilleri arasında sayıldı...

Neticede “FETÖ Çatı Davası”nın tutuklu sanıkları hakkında verilen mahkumiyet kararlarında, her iki ismin de beyanlarına itibar edildi...

HULUSİ CEMİL ALTINLI KİM

Uzun'u suçladığı söylenen Topsakal'ın durumu böyle. Onu bırakıp, Uzun hakkında hazırlanan iddianamede ismi geçen eski polis Hulusi Cemil Altınlı'ya bakalım.

Yine “FETÖ Çatı Davasına” gitmemiz gerekiyor.

Çünkü, davanın sanıklarından olan ve 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılan Avukat Ali Çelik aleyhinde ifade veren isimlerden birisi Sabri Uzun, diğeri de Hulusi Cemil Altınlı'ydı.

Altınlı duruşmada, uzaktan akrabası olan ve İstihbarat Daire Başkanlığı yapan Sabri Uzun'la 1998'deki bir görüşmesinde, kendisinin Fethullah Gülen cemaatinin devletin içerisine sızdığını, özellikle istihbaratta virüs gibi yayıldıklarını, devleti ele geçirmek gibi bir amacı güttüğünü düşündüğünü, dolayısıyla bu yapılanmanın içine sızılması gerektiğini söylediğini, Uzun'un da desteğiyle sızdığını, ancak açık verince örgütün kendisine kumpas kurup, tutuklatarak hapse attığını, 2009'da cezaevindeyken Ali Çelik'in Avukat olarak geldiğini, onu “FETÖ'cülerin” gönderdiğini anladığını, sonrasında Çelik ve diğer “FETÖ'cü” diye bildiği isimleri, o sırada cezaevinde olan Emin Aslan'a bildirdiğini, 2015'te Hanefi Avcı'yla tanıştığını, daha sonra da yaşadıklarının Uzun'un İN kitabına konu olduğunu vs. anlattı.

Bu davada Altınlı, Sabri Uzun aleyhinde hiçbir beyanda bulunmazken, Uzun ve Altınlı'nın kendisine iftira attığını, bu yüzden her iki isim hakkında dava açtığını belirten Av. Çelik, Altınlı'yla ilgili şu iddiaları da gündeme getirdi:

“Savcı Hulusi Cemil'i de çağırmış dinlemiş. 4 sayfadan ibaret dilekçe vermiş, 'Bütün bildiklerim bundan ibarettir' diyerek bağlamış imzalamış. İfadesinde Ali Çelik'in 'a'sı yok. Şimdi kronoloji yapalım; İlk ifadesinde benim adım yok. İkinci ifadesi bu. Üçüncü ifadesi Sayın Okan Batu'ya verdiği ifade. Hepsi birbirinden farklı... Bilmediği şuradan anlaşılıyor; Mesela benimle bağlantılı gösterilmeye çalışılan Süleyman Uysal isimli kişiden Süleyman Soylu diye bahsediyor, 'Ali Çelik Süleyman Soylu'nun yardımcısıymış. Süleyman Soylu da emniyet ve adliye ile irtibatını kuruyormuş' diyor... Bir başka belge; Hulusi Cemil Altınlı isimli şahsa ait ifadelerde FETÖ/PYD bağlantılı olduğu iddia edilen şahısların listesi var. 6. Sırada Ali Çelik, karşısında TC numarası: ........... Bu benim T.C değil, bu numara bu dosyada diğer sanık iş adamı Ali Çelik'in kimlik numarası, karşısında da yurt dışında olduğu yazıyor. Ama ben Hulusi Cemil Altınlı'nın bu iddiaları ile geldim ve örgüt üyesi diye gözaltına alındım.”

Mahkemenin Av. Ali Çelik'le ilgili mahkumiyet kararında, “Tanık Hulusi Cemil Altınlı, müştekiler Sabri Uzun, Emin Arslan ve Hanefi Avcı’nın beyanlarının da nazara alındığını” vurguladıktan sonra soralım:

Uzun, Altınlı ve Topsakal, düne kadar en önemli dava olan “FETÖ Çatı Davası”nda yanyana durdu, ifadeleri dikkate alınıp, hüküm kuruldu... Şimdi üç isim Sabri Uzun iddianamesinde karşı karşıya...

Uzun iddianamesi haklı ve doğru ise öncelikle “FETÖ Çatı Davası” çökmüş/çökertilmiş olmuyor mu?

İkincisi; Arada kaynadı, 10 gün kadar önce İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bir TV kanalında Uzun'un tutuklanması hakkında şunları söyledi:

“İşin yargı boyutuna karışmam, ama devlet bize namusunu teslim etti. Yani, biz görevimiz esnasında konuşabiliriz, vatandaşımızı doğru bilgilendirmek için. Soruyorsunuz söylüyoruz, ama yani ben şunu anlayamıyorum, bugünkü İstihbarat Başkanımızın ismini biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Jandarmada biliyor musunuz? Buralar devletin mahrem yerleri, namus yerleri. O adamlar işlerini kahramanlıkla yaparlar, orada çalışırlar. Ben geçen akşam istihbaratta bin kişiyle beraber iftar yaptım. İnanın konuşmaya çıktım, gözlerim şimdi bile nemlendi, yaşardı. Sebebi şu, biz uyurken bu çocuklar çalışıyorlar ve bunun elinde her şey var. Namusumuz bizim bunların elinde. Herkes yani vıdı vıdı vıdı, bu nedir ben bunu anlamıyorum. Yarın ben bu işi bırakacağım. Ne yapacağım, bugüne ait bildiklerimi yarın öbür gün söyleyecek miyim, söylemem mi gerekiyor? O zaman bu millet, bu devlet bize niye mahremini teslim ediyor?.. Türkiye'de insan kaynağının adeta heder edildiği, insanların birbirine olan güveninin sorgulandığı çok zor bir dönemden geçiliyor. Bütün bunların içerisinde bir yerlerde birileri oturmuşlar, sanki geçmişte çok iyi bir iş... Getirdiniz, yaptığınız iş belli, 15 Temmuz, Allah'ı seversen. Bu kadar basit.”

İddianamede Uzun, “Görevini yapmamakla” suçlanırken, Bakan Soylu'nun da Uzun'un bildiklerini kamuoyuyla paylaşmasından rahatsız olduğu anlaşılıyor.

İddianamedeki, “Bir polis memurunun dahi örgütün tehlikeli olduğunu tespit etmesine rağmen üç dönem İstihbarat Daire Başkanı olarak görev yapan şüphelinin Fetullah Gülen örgütünün devlet ve millet için oluşturacağı tehlikeyi yetki ve görevi bakımından tespit etmesi gerekmesine rağmen tespit etmediği” cümlesine gelince;

Varsayalım ki, Sabri Uzun “FETÖ tehlikesini tespit etmesi gerekirken, etmedi”... Peki, “FETÖ tehlikesini görmesi gerekirken, görmeyen” Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, Genelkurmay Başkanlarına ne diyeceğiz?!.

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Sabri Uzun iddianamesi “FETÖ çatı”yı çökertmez mi - Resim : 1

sabri uzun FETÖ cumhurbaşkanı başbakan genelkurmay dava iddianame arşiv