Pontus Pontus dedikleri…

Türkiye’nin coğrafi önemini Odatv okuyucularına anlatmaya gerek yok sanırım. Geçmişten bugüne devam ediyor bu önem. Hatta giderek artıyor da diyebiliriz...

Türkiye’nin coğrafi önemini Odatv okuyucularına anlatmaya gerek yok sanırım. Geçmişten bugüne devam ediyor bu önem. Hatta giderek artıyor da diyebiliriz.

Batılıların şark meselesi dedikleri bir şey vardır. Şark meselesi, Oğuz Türklerinin Anadolu’ya geldiklerinden itibaren başlamıştır onlar için.

Şark meselesinin nihai hedefinde Türkleri, tıpkı 20. Yüzyılın başında Balkanlarda olduğu gibi Anadolu’dan çıkartmak vardır. Bu nedenle batılı güçler ellerindeki bütün argümanları, araçları kullanmaya çalışırlar.

Günümüzdeki en önemli argümanları etnikçilik temelinde tarihsel olayları çarpıtarak, Türkiye’yi zor durumda bırakmaya çalışmaktadırlar. Bunlardan biri sözde Ermeni soykırımı olayıdır. Bununla ilgili Türk hükümetlerinin yeterince mücadele etmemeleri nedeniyle oldukça mesafe alınmıştır.

Buna yenilerini eklemek, bizim soykırımcı bir millet olduğumuza, önce dünya kamuoyunu sonra da bizi ikna etme yolunda mesafe kat ettikleri görülmektedir. Dünya kamuoyunda “Süryani soykırımı” ve “Pontus soykırımı” iftiraları seslendirilmeye başlamıştır bile. Bunlardan özellikle “Pontus Soykırımı” iftirası, yakın zamanda “Ermeni soykırımı” iftirası gibi canımızı sıkacağı açıktır.

Şu bir gerçek ki tarihimizi yeterince bilmiyoruz. Okullarımızda yüzeysel, genel geçer bir tarih öğretiliyor, o kadar. Sonrasında elin oğlu yalan bir tarih tezi ortaya atınca da apışıp kalıyoruz.

Türk kamuoyu olarak tarihsel geçmişini tam bilmediğimiz bölgelerden biri de Doğu Karadeniz’dir.

Dünyadaki Pontus Soykırımı faaliyetlerinden bahsetmeden önce bazı tarihi gerçekleri oldukça kısa bir biçimde yinelemekte fayda var…

***

Tarih öncesi dönemden itibaren yerleşime açılan Doğu Karadeniz bölgesinde yaşayan topluluklarla ilgili en eski bilgiler, MÖ. 16 yüzyıl ortalarında Azzi-Hayaşaların varlığı bilinir. Hemen akabinde kendileri gibi Orta Asya halklarından İskitlerin sıkıştırmasıyla Kimmerler, MÖ. 695’’te bölgede devlet kurmuşlardır.

Yani bölge, MÖ. 695 yılından itibaren Orta Asya halklarının yerleştikleri ve devlet kurdukları bir alandır. Bölgeye MÖ. 665’ten itibaren, Kimmerleri takiben Anadolu’ya gelen İskitler yerleşmeye başlamış ve egemenlik tesis etmişlerdir. İskit egemenliği devam ederken bölgeye Batı Anadolu’dan ve bugünkü Yunanistan’dan gelen topluluklar, ticari koloniler kurmak maksadıyla yerleşmeye başlamışlardır.

Bölgede MÖ.301 yılında Pontus devleti kurulmuştur. Pontus devleti genel kabulün aksine Perslerin kurduğu bir devlettir. Uzunca bir süre Pers hanedanı Mihridates’lerin yönetiminde bölgede faaliyet sürdüren Pontus devletinden sonra (yaklaşık 3,5 asır)bölgeye önce Romalılar bölgeye hâkim olmuştur.

Roma bölündükten sonra bölgenin kontrolü MS. 395’ten itibaren Doğu Romalılara (Bizans) geçmiştir.

Bizanslılar da, Balkanlarda kendilerini uzunca bir süre meşgul eden Bulgarları, MS. 530’dan sonra bölgeye yerleştirmiştir.

***

Yeri gelmişken bölgedeki yerleşim ile ilgili önem arz eden bir durumu belirtmekte fayda var.

MÖ.336 yılında Makedonyalı İskender’in orduları Çoruh boylarına ulaştığında, Hazar denizinden bu bölgeye kadar olan sahada Kıpçak Türklerinin bulunduğu Gürcü kaynaklarından anlaşılmaktadır.

Bölgede devlet kurmadan varlığını sürdüren Kıpçaklar, Türklerin Çağatay koluna mensup olup bölgede daha çok Gürcülerle yakın ilişki içerisinde oldukları görülmektedir.

Kıpçaklar, Türklerin Peçenek ve Uz Türkleriyle beraber fiziksel bakımdan diğer Türk boylarından farklı olarak kumraldırlar (sarışınca).

Karadenizlilerde görülen sarışınlığın Kıpçaklardan geçtiği antropoloji uzmanları ve tarihçilerin genel kabulü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aslında Kıpçaklar bölgede sanılanın ötesinde özellikle askeri ve siyasi alanda çok etkili olmuşlardır. Gürcü Kraliçesi Tamara zamanında Gürcü ordusunun büyük kısmı Kıpçaklardan oluşmaktadır. Sözü edilen Kıpçaklar’ın tamamı Ortodoks inancına sahiptir.

***

MS. 1058 yılından itibaren Selçukluların bölgenin güneyine hâkim olmasıyla, Oğuz Türklerinin akınları başlamıştır.Bölgeye daha çok 1071 sonrası yoğunlaşan bir Türkmen yerleşimi söz konusudur. Özellikle Oğuzların Çepni boyu bölgeye adeta akmıştır.

Bu arada Oğuzlar, 1071 yılında Trabzon’u bir süreliğine ele geçirmişler ancak Bizans valisi Thedore Gabros 1075’te şehri yeniden geri almıştır.

Bölgede Trabzon Rum devleti 1204 yılında taht kavgası nedeniyle İstanbul’dan kaçmak zorunda kalan Kommenos ailesi tarafından kurulmuştur. Kommenoslar zamanında Türklerin taarruzlarına karşı Gürcülerden yardım istenmiş, onlarda Kıpçak askerlerini yardıma göndermiştir. Savaşçı Kıpçaklar, Türkmenlerin bölgeyi ele geçirmesinin önündeki en büyük engel olmuşlardır.

Kıpçaklar, Ortodoks inancına sahip olmalarından dolayı kendi dilleri olan Çağatay Türkçesinin yanı sırabölgede Rumca da konuşmaya başlamışlardır. Çünkü hem resmi dil, hem Ortadoksların dinsel öğreti diliRumcadır.

Yani bölgede Ortodoks olan insanların tamamı Grek asıllı değildir. Dolayısıyla Rum ifadesi sadece Grek asıllıları değil, aralarında yoğun biçimde bulunan Kıpçak Türklerini ve diğer unsurları da kapsamaktadır. Bunu önemli bir ayrıntı olarak kayıt altına alalım. Yani bölgede Rumca bilenleri Grek asıllı görmek çok büyük bir hatadır.

Tarihsel kronolojiye devam edelim…

Rum devleti, varlığını 15.yüzyıla kadar sürdürmüştür. Ancak Oğuz Türklerinin taarruzları onları bitap düşürmüş; devamlı mücadele, kuruluşunda Sinop’tan Rize’ye kadar olan bölgenin büyük kısmının Rum Devletinin elinden çıkmasına sebep olacak, devlet sadece Trabzon ve çevresindeki sahaya sıkışacaktır.

Rum Devleti, bu süreçte yoğun göç vermiş olup hemen batısında bulunan Canik Beyliklerinden (Hacı Emiroğulları, Taceddinoğulları, Kubadoğulları, Taşanoğulları) ve Bafra beylerinden daha zayıf durumdadır.

Sadece o zaman ki nüfus karşılaştırmasını vermek yeterli olacaktır sanırım. Örneğin Taceddinoğlu Beyliğinin asker sayısı 12 bin iken Trabzon’un şehir merkezinin nüfusu sadece 4 bindir.

Nihayet, 1461 yılında Trabzon, Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilecek ve Rum devleti sona erecektir.

Burada atlamadan vurgulayalım ki yukarıda yazdıklarımdan da anlaşılacağı gibi MÖ. 301 yılında bir Pers hanedanı tarafından kurulan Pontus ile MS.1204 yılında kurulan Rum devletinin ilişkisi bulunmamaktadır. 1204’de kurulan devletten “Rum Pontus” şeklinde bahsedilmesi, sadece söz konusu devlete tarihi derinlik kazandırma maksatlıdır. Dayanaksızdır.

***

Osmanlı egemenliğinden sonra 19. yüzyıla kadar bölgede barışı bozacak hiçbir şey olmamış, ancak bölgeye tarihin doğal seyrinde yoğun Türk göçü sürmüştür.

Rum olarak adlandırılan azınlık unsurda bölgede varlığını sorunsuz biçimde sürdürmüştür. Ancak 1828-1829 Osmanlı- Rus savaşından sonra bölgedeki Rumların önemli bir miktarı Rusya ve Balkanlara göç etmiştir (O zamanlar Trabzon’da Rum kabul edilen nüfus 210 bin civarında. Bunun 40 binden fazlasının bölgeden ayrıldığı ifade ediliyor).

Müteakiben Yunanistan’ın bağımsız hale gelmesinden sonra özellikle de Osmanlının son döneminde, kilisenin gayretleriyle bölgede Yunanlık bilinci yaygınlaşmış ve güçlenmiş, Doğu Karadeniz megalo ideanın parçası olarak düşünülmeye başlamıştır.

***

1870 yılından sonra Yunanistan’dan gönderilen önemli miktardaki Yunan nüfus ile güçlenen bölge Hristiyanları, Samsun merkez olacak şekilde bir Rum devleti kurmak için harekete geçmişlerdir.O tarihten sonra kısaca “Pontusculuk” olarak bilinen faaliyetleri yoğunlaşarak devam etmiştir.

Özellikle Balkan savaşı sırasında kurdukları çetelerle, Müslüman köylere, asker alımları nedeniyle savunmasız kalmalarını da fırsat bilerek saldırılar gerçekleştirmiş, artan gerginlik ayrılıkçı çatışmaları beraberinde getirmiştir.

O tarihten itibaren Paris Konferansında da geçtiği şekliyle “Pontus İsyanı” başlamış, 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkışından sonra bölgede isyanın ateşi sönmeye başlamış, 6 Şubat 1923’te de Ankara Hükümeti isyanı sona erdirmiştir.

İşte bu sonucu hazmedemeyen batı destekli yayılmacı Yunan, 19 Mayıs gününü “Pontus Soykırımı” günü olarak ilan etmiştir.

Bununla ilgili yaptıkları çalışmaları ve geldikleri noktayı, tehlikenin boyutunu bir sonraki yazımda anlatmaya çalışacağım…

Mustafa Önsel

Odatv.com

Yararlanılan kaynaklar:

İbrahim Tellioğlu, Tarih Boyunca Karadeniz, Sarender Yayınları, 2015.

Mehmet Bilgin, Doğu Karadeniz Tarih Kültür İnsan, Ötüken Yayınları, 2007.

B.N. Grakov, İskitler, Selenge Yayınları, 2006.

NealAscherson, Karadeniz, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2001.

Pontus Pontus dedikleri… - Resim : 1

mustafa önsel odatv arşiv