PKK TEKRAR SURİYE'YE Mİ YAKINLAŞIYOR?

PKK’nın haziran ayının ilk günü İskenderun’da bulunan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı İlboğa Kışlası’na gerçekleştirdiği roket saldırısının...

PKK’nın haziran ayının ilk günü İskenderun’da bulunan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı İlboğa Kışlası’na gerçekleştirdiği roket saldırısının üzerinden bir hafta geçmeden aynı hedefe taciz ateşi açması basında geniş yer buldu.
İlk saldırının hemen ardından, hem iktidar hem de muhalefet liderleri, İsrail’in Gazze gemilerine müdahalesi ile PKK’nın İskenderun saldırısının eş anlı olmasını “manidar” bulan açıklamalar yaptılar. Ardından Başbakan Tayyip Erdoğan, İsrail’i ima ederek, PKK’yı “taşeron örgüt” diye niteledi.
Konspiratif yorumlara yol açan bu eylem üzerine BDP Mardin milletvekili Emine Ayna’nın şu sözleri oldukça ilgi çekicidir:
“Ben İskenderun'daki eylemden şunu anladım. Bu savaş artık sadece Kürdistan’da olmayacak”. Bu açıklamasıyla Ayna, PKK’nın, Kürt coğrafyası aşarak, İskenderun’da yeni bir savaş cephesi açtığını anlatmaktadır.

BARZANİ'NİN GELİŞİ

Burada kısa bir paranteze ihtiyaç var. Türkiye bu hafta Mesut Barzani’yi “Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı” sıfatıyla ağırlayarak önemli bir “kırmızı çizgisini” daha çiğnemiş bulunuyor. Bu ziyaretten hemen önce odatv’de çıkan bir yazımızda* PKK’nın savaşın dozunu yükseltmesiyle Türkiye-Kuzey Irak ilişkileri arasında bir bağ kurmuştuk. Yazdıklarımızın bu ziyaret tarafından doğrulandığını söyleyebiliriz.

Bir: Büyük sermayenin, pazar ihtiyaçları nedeniyle, Kuzey Irak’a doğru genişlediğini yazmıştık; Barzani’yi ağırlayan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner hem bölgeyi “pazar” olarak nitelemiş ve hem de “Kuzey Irak sınırı gelişmelidir,” sözünü söylemiştir.
İki: PKK’nın şiddeti arttırmasını, AKP ve KDP arasında bulunduğuna inandığımız ittifaka bağlamıştık; yazdıklarımıza paralel bir şekilde, Barzani ziyareti esnasında PKK’nın ateşkesi bırakma kararını öğrenmiş, “teessüf” etmiş ve “manidar” bulmuştur.**

YENİ BİR PKK-SURİYE İTTİFAKI MI?

PKK’nın İskenderun saldırısını İsrail’e bağlayan yorumlara geri dönelim.
Bu yorumların ortak özelliği önemli bir noktayı gözden kaçırmış olmasıdır. Bu nokta kuşkusuz, başlangıcı 1980’lerin başına kadar uzanan PKK-Suriye ilişkileridir.
Abdullah Öcalan, ANF’de yayımlanan 14 Mayıs tarihli görüşme notunda, Suriye ile ilgili olarak şunları söylüyor:

“Suriye Devlet Başkanı Esad'ın bir açıklamasını da öğrendim basından. Esad, sorunların bölgesel müzakerelerle çözülmesini istiyor. Biz bu mesajı aldık. Bu bize yönelikti. … Ben 20 yıl Suriye'de kaldım. Suriye'yi tanırım. Hafız Esad ve Cemil Esad anısına da Beşar Esad önemli rol oynayabilir. Bunlar bizim yaklaşımımızı biliyorlar. Beşar Esad'ın sorunların bölgesel müzakerelerle çözülebileceği yaklaşımı, bizim yaklaşımımızla örtüşüyor.”

Öcalan’ın Hafız Esad’ın anısından söz etmeye başlaması ilginç olmalıdır; bu ifadeler, 1998 yılında Öcalan’ın Suriye’den çıkartılması birlikte fiilen düşen PKK-Suriye ittifakının yeniden tesis edileceği kuşkusu uyandırmaktadır. PKK’nın Bekaa kampında Hafız Esad resimlerinin asılı olduğu günleri hatırlamanın yeridir.

İLİŞKİLERİN TARİHİ

İskenderun eylemine geçmeden önce, PKK-Suriye ilişkilerini kısaca anımsatalım.
12 Eylül’den sonra yurtdışındaki faaliyetlerini yoğunlaştıran PKK, hukuken Lübnan’ın bir parçası olan fakat aslen Suriye’nin denetimindeki Bekaa Vadisi’ne yerleşmiştir. Suriye rejiminin PKK’ya göz yummasının arkasındaki en önemli motivasyon, Türkiye’ye karşı manevra imkânlarını geliştirmek istemesinin yanı sıra, İsrail’in Lübnan’a dönük saldırılarına karşı PKK’nın bekçilik görevini üstlenmesidir. PKK, İsrail’e karşı savaşan ilk Kürt örgütü olma niteliğini, 1982 yılında İsrail’in Lübnan’a saldırmasıyla elde etmiştir; Prof. Ümit Özdağ’ın verdiği bilgilere göre, bu çatışma sırasında 11 PKK militanı ölmüş, 13 tanesi de İsrail’e esir düşmüştür.***

1998 yılında Öcalan’ın Suriye’den çıkartılmasını da bu bağlamda ele almak zorundayız:
Suriye’nin, Türk Ordusu’nun sınır manevralarından ürkerek bu kararı aldığı görüşü, sadece iç propaganda değeri taşımaktadır. Asıl neden, Hafız Esad’ın İsrail’le ilişkilerini düzelterek 1967 savaşında kaybettiği toprakları geri alma çabasıdır; Öcalan’ın Suriye’deki varlığının, Türkiye ile İsrail’i birbirine yaklaştırmaktan başka bir sonuç vermediğini anlayan Esad yeni dengeler peşine düşmüştü. Öcalan’ın yakalandığı sene, İsrail-Suriye görüşmelerinin Amerika aracılığında yeniden başlaması oldukça fikir vericidir.
Fakat Suriye Devleti, artık bu yolun sonuna geldiğini düşünmektedir; müzakereler konusunda Suriye, Golan Tepeleri’ni koşul olarak masaya koyarken, İsrail tarafı önkoşulsuz müzakere yaklaşımından taviz vermemektedir. ABD Başkanı Barack Obama’yla birlikte esen diplomasi rüzgârı bile, İsrail’in uzlaşmaz tutumunu değiştirmeye yetmemiştir.
Türkiye’nin Barzani’nin başında bulunduğu devletsi yapıyla entegrasyon çalışmaları yaptığı bir konjonktürde, Golan Tepeleri’ni geri alma umudunu yitiren Suriye’nin, “halklar politikası”nda bir değişikliğe gitmesi şaşırtıcı değildir. Bu politika değişikliğinin Öcalan tarafından memnuniyetle karşılandığına yukarıda işaret etmiştik.
O halde bağlayabiliriz.

ESAD'A MESAJ MI

PKK’nın İskenderun’da peş peşe saldırılar düzenlemesi, 1938’de kaybettiği Hatay’ı bir gün muhakkak geri alma umudunu taşıyan Suriye’nin hoşuna gidecektir. Bunu PKK’nın oğul Esad’a gönderdiği bir mesaj şeklinde anlamak mümkündür.
Suriye’nin Hatay üzerinde emellerinin bulunduğu bir sır değildir; bugün herhangi bir Suriye televizyonunu açtığınızda, Hatay’da sıcaklığın kaç derece olduğunu öğrenebilirsiniz. Suriye, Hatay sorunu nedeniyle, birçok kez “harita krizi” yaşadığımız bir ülkedir. Golan tepeleri konusunda umduğunu bulamayan Suriye’nin gözünü bir kez daha Hatay’a çevirmesi, kesin olmasa bile, ihtimal dâhilindedir.

Beşar Esad 2007-Ekim’de Türkiye’ye yaptığı ziyarette, Kuzey Irak’ta kurulacak bağımsız bir Kürt devletini, “Ortadoğu’nun ortasına konulmuş bir bomba” olarak nitelemişti. Bu açıklama, Kürt sorununun “Musul” tarafına işaret ediyordu. Bugün ise Kürt sorununun, Musul’la sınırlı olmayan, Hatay’ı da içeren bir tarafının bulunduğunu öğreniyoruz.

Son olarak KCK’nın, PKK’nın İran’daki kolu olan PJAK’a ateşkes ilan etme çağrısında bulunması, Batı’da çıkan yorumların aksine, Türkiye’nin değil, PKK’nın İran-Suriye eksenine kaydığını göstermektedir. Bu çerçeveden bakıldığında, PKK’nın İsrail’in taşeronluğunu yaptığı yönündeki yorumların, hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır.

* http://www.odatv.com/n.php?n=pkk-neden-saldirilarini-artirdi-0405101200
** http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14944364.asp?&hid=14944590
***Türkiye Kuzey Irak PKK, Ümit Özdağ, ASAM Yayınları, 1999, s.34

Sait Çakır
Odatv.com

PKK Suriye İran arşiv