PKK NEDEN SALDIRILARINI ARTIRDI?

Nisan’dan bu yana bir aylık süre zarfında artan PKK saldırıları yüzünden on sekiz askerimizi kaybetmiş bulunuyoruz. Saldırıların neden arttığı...

Nisan’dan bu yana bir aylık süre zarfında artan PKK saldırıları yüzünden on sekiz askerimizi kaybetmiş bulunuyoruz. Saldırıların neden arttığı sorusu, her kesimin dikkatini çekerken özellikle hükümet-yanlısı basının yarattığı dezenformasyon dalgası akıllara durgunluk veriyor.

Hükümetin karşısında bulunan her kurum ve örgütü aynı torbaya atarak mantık ilkelerini ihlal eden taraftar medya, uzun bir açılım molasından sonra yeniden “PKK-Ergenekon ilişkisi” üzerine haberler yapmaya başladı. Hükümet yandaşı-ordu düşmanı basının büyük kâhin ilan ettiği Şamil Tayyar, PKK’nın Tunceli baskınını önceden haber vermiş ve bu baskının anayasa değişikliğini engellemek, açılımı engellemek için yapıldığını yazmıştı.

Dezenformasyonun en çirkini ise, Zaman Gazetesi’ne düşmüştü; “İstihbarat var, tedbir neden yok?” başlıklı yazıda, öldürülen güvenlik güçlerine ait istihbaratın Genelkurmay’a gittiği ancak önlem alınmadığı iddia ediliyordu.

Taraftar basının bu ölçüsüzlüğünün Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’da büyük tepki yaratmasını da normal karşılamak durumundayız. Org. Başbuğ’un, her kötülüğü orduya bağlamayı alışkanlık edinmiş bu gazeteleri mütareke basını ile karşılaştırıp lanetlemesi, en azından bir süreliğine, bu tür yayınların önünü kesmeye yetecektir.

BARZANİ ZİYARETLERİ: AKP-KDP UZLAŞMASI MI?

Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin, Dışişleri Bakanlığı tarafından “Kürdistan Başkanı” sıfatıyla resmi davet aldığı yönündeki haberlerin basında geniş yer tuttuğu bir konjonktürde, PKK’nın eylemlerini yükseltmesini izah etmek durumundayız.

Başlıkta ziyaret kelimesini çoğul kullanmamızın nedeni, yeğen Neçirvan Barzani’nin geçtiğimiz ay yapmış olduğu Ankara ziyaretidir. Bu ziyaretle ilgili olarak, PKK’ya yakınlığı yüzünden kapatılan Günlük Gazetesi’nde Şahan Dicle imzasıyla yayımlanan bir yazıda, Neçirvan Barzani ile AKP hükümeti arasında üst düzey PKK’lılara suikast düzenlenmesi konusunda pazarlık yapıldığı iddia edildi. Yazıda dikkat çekilen esas nokta, Neçirvan Barzani’nin Kürt Bölgesel Yönetimi’nde herhangi resmi bir görevinin bulunmaması ve bu yüzden de Tayyip Erdoğan’la gerçekleştirdiği toplantının diplomasi kurallarına aykırı olmasıdır.

Bugünkü aşamada, AKP ile Barzani ailesinin başını çektiği KDP (Kürdistan Demokratik Partisi) arasında bir uzlaşmanın varlığına ilişkin ciddi işaretlere sahibiz. PKK’nın eylemlerini yükseltmesinde bunun payını ihmal edemeyiz; Kürt sorununda kendisini muhatap almayıp Barzani’leri ağırlayan hükümeti zor durumda bırakmak isteyen PKK eylemlerini arttırmıştır.

Bunun yanı sıra, odatv’de ısrarla altını çizdiğimiz Kerkük sorununu da hesaba katmak zorundayız. Son Irak seçimlerinde Kürtler’in Kerkük’ü kaybetmesi, Araplar’ın kent üzerindeki egemenliğinin pekişeceğine işaret ediyor. Kerkük’ü sınırlarına katmak isteyen Barzani açısından durum hiç de parlak değil.

Bu noktada, Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz yılın Ekim ayında gerçekleştirdiği Irak ziyaretini hatırlamakta yarar var. Orada Erdoğan, Kerkük’ün sorunlarını siz çözemediniz, biz çözeriz, anlamına gelen sözler sarf etmişti. Erdoğan’ın bu açıklamalarıyla paralel bir biçimde, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, TUSKON’un düzenlediği bir toplantıda, “Türkiye'nin Lozan Anlaşması'nı imzaladıktan sonra nihai sınırlarına ulaştığını söyleyemeyiz.” diyerek Türk-Irak sınırının revize edilebileceğini ima etmişti. (1)

Bütün bu parçaları birleştirdiğimizde, ortaya çıkan tablo şu: Amerika’nın Irak’tan çekilmesiyle birlikte, Kerkük üzerinden gelişebilecek muhtemel Kürt-Arap çatışmasında Barzani, Türkiye’nin himayesini talep edebilir. Gerek Erdoğan’ın gerekse de Davutoğlu’nun açıklamalarından edindiğimiz izlenim, Türkiye’nin bu soruna müdahil olacağı yönündedir. Nitekim liberal yazar Cüneyt Ülsever, hükümetin Kürt açılımını “Kuzey Irak açılımı” olarak değerlendirmiş, Türkiye’nin buradaki rolünü ise “emanetçilik” olarak nitelemişti.

Türkiye’nin Kuzey Irak’a doğru genişlemesini Kerkük sorunuyla sınırlamak, yaptığımız tahlili daraltacaktır; çünkü sınırlarda gerçekleşecek de facto değişim, büyük sermayenin mal ve sermaye ihracı gereksinimine de tekabül etmektedir. Ülker’in bisküvi, Arçelik-Beko-Vestel’in beyaz eşya, Vakko’nun elbise sattığı; Gülen cemaatinin özel okul açtığı; Genel Enerji’nin petrol çıkarttığı; hükümet yanlısı inşaat şirketlerinin milyar dolarlık ihaleler aldığı Kuzey Irak’ın zaten Türkiye’nin sınırlarına dâhil olduğu bile iddia edilebilir.

PKK EYLEMLERİ NEYİ HEDEF ALIYOR?

Peki, PKK’nın eylemlerini arttırmasıyla bütün bunların ne ilgisi var?

PKK yöneticilerinden Duran Kalkan’ın ANF’de yayımlanan 19 Nisan tarihli röportajında, “Hedefimiz değişiyor, herkes neler yapacağımızı görecek,” dediği açıklamasında AKP’nin Kuzey Irak’ı “yutacağı” tespiti yer alıyor.

PKK’nın neler yaptığını biliyoruz; neden yaptığı da ortaya çıkıyor. Abdullah Öcalan’ın Kerkük’ü işaret ederek Kuzey Irak’lı Kürt liderlerine yaptığı “ulusal savunma ittifakı” çağrısı Barzani’nin AKP’yi tercih etmesiyle boşa çıkarken, PKK’nın Türkiye sınırlarının güneye doğru sarkmasına muhalefet ettiğini düşünmek mümkündür.

Yazıyı gündemdeki anayasa tartışmalarıyla bitirelim. Askeriye mensuplarını, bundan böyle hükümetin denetimindeki bir kurulun atayacağı hâkim-savcıların önüne çıkartan anayasa değişikliği Meclis’te onaylanırken, PKK bu eylemleriyle Türk Ordusu’nu darp etmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin birden fazla ateşin altında kaldığını görebiliyoruz.

(1) http://www.odatv.com/n.php?n=-turkiye-kuzey-iraka-girerse-barzani-bagimsizlik-mi-ilan-edecek-1910091200

Sait Çakır
Odatv.com

PKK TSK kuzey ırak barzani arşiv