Pırt masalı

Gerçi akşam Ulusal Kanal’da anlattım, Aziz Nesin’in ‘Pırtlı Masal’ını, her masal gibi çocuksu ve güzeldir, kısaca ezberimde kaldığı şekliyle...

Gerçi akşam Ulusal Kanal’da anlattım, Aziz Nesin’in ‘Pırtlı Masal’ını, her masal gibi çocuksu ve güzeldir, kısaca ezberimde kaldığı şekliyle, efendim, vakti zamanında padişah yaverinden pazarda çok meşhur çok güzel bir bal varmış onu satın almasını ister, yaveri pazara gider ve meşhur balı alır, dönerken yolda gerçekten ihtiyaç sahibi ve yoksul çok aç bir kadın baldan bir parmak ister… Yaveri ölmemek için baldan bir parmak isteyen yoksul kadının ağzına .ötünü döner ve pırt (osurur)... Sonra balı saraya getirir, padişah balı afiyetle yer, ama o ne…

Balı kim yerse ‘pırtlı’ konuşmaya başlar, padişah: bu bal pırt çok güzelmiş pırt doyum olmuyor pırt…

Padişahın etrafındakiler merak edip yerler, onlar da konuşmaya başlar, hayret pırt gerçekten pırt çok güzelmiş pırt…

Bir mucize balı kim yerse ‘pırtlı’ konuşuyor..

Ve Aziz Nesin masalın sonunu milletvekillerine bağlar, onlar da yoksula verilmeyen padişahın afiyetle yediği baldan yiyince konuşmaya başlamışlar: Bize pırt oy pırt verin pırt…

Ekmeleddin Bey Taha Akyol’un programına çıktığında etrafımızda saygıdeğer bulduğumuz bir çok ünlü yazar çizer de birden ‘pırtlı’ konuşmaya başlayınca bu masal geldi aklıma..

Mustafa Balbay Ekmeleddin Bey’i neden desteklediklerini açıkladı: Ekmeleddin pırt destekliyoruz pırt çünkü pırt Orta-Doğu pırt..

Emin Çölaşan konuşmaya başladı: Ekmeleddin pırt desteklemek pırt zorundayız pırt çünkü pırt Tayyip pırt gelirse pırt…

Hiç olmayacak şey, Uğur Dündar ağbimiz de Halk Tv’de ‘pırtlı’ konuşmaya başladı: Ekmeleddin pırt fena pırt adam pırt değilmiş pırt bence pırt bir mahzuru pırt yokmuş pırt..

Pırtlı konuşmaya başlayanlar karşısında biz de çaresiz kaldık, ve bir mucize bizim de dilimiz bozuldu birden pırtlı konuşmaya başladık:

Sevgili pırt kahraman pırt Atatürkçüler pırt ne diyelim pırt yolunuz pırt açık pırt olsun pırt, inşallah pırt Allah sizi pırt utandırmaz pırt…

Şimdi ‘hazzı’ nasıl anlatmalı, hazzın doyum noktası yoktur, diyelim aşık olduğunuz kızı öpüyorsunuz, daha çok istersiniz, çok çok çok... Bitimi sınırı yoktur... Çünkü haz duygusunun içinde bir gaz pedalı vardır. Öptüğünüz o an, o ana bir gaz pedalına basılmış gibi, daha çok daha hızlı daha fazla.. Dondurma yalamakla sevişme hali arasındaki fark budur, diyeceğim ama, iyi bir örnek olmaz, bazen dondurma yalarken de birden ve niye hızlandığınızı anlayamazsınız..

Ekmeleddin Bey’e verilen bu haz dolu desteği anlayamıyorum..

İnsanların gözü körelmiş, diyeceğim, bu da tarif etmiyor, çünkü sevişirken de dondurma yalarken de insan evladının gözleri hazla kapanır…

Haz anında tuhaf yaratıklara dönüşürüz, bir örnek, belgesellerde izlemişsinizdir, deniz altı balıkları, gözleri yoktur ve kocaman ağızları vardır, ağızları ‘göz’ olmuştur…

Bu biraz açıklayabilir, haz anında ağızlar GÖZ olur…

Bu da tam olmadı, en iyisi hazzın siyasi tarifine çalışayım, cümlemiz şu: IŞİD’in hücumlarıyla İstanbul Borsası arasında bir fark yoktur, ikisini de HAZ ilkesi yönetir…

Bu da kesmedi, şöyle bir yol izleyelim, ‘okşamayı bilmeyen insanlar düşünmüş düşünmüş sonuç çıkarmış ne fark eder…’

Fena değil bayağı entel sıkı bir cümle, makalemizin yolunu açabilir, bir sonuca götürebilir… Şimdi, hazla Ekmeleddin’i bey’i öpenlere sormak lazım, ani bir kararla bu öpmek isteği nerden geliyor?

Gerçekten Ekmeleddin Bey’i seviyorsanız bunun önce bir ‘okşama’ faslı olmalı... Önce iltifatlar sonra dokunmalar sonra sırnaşmalarla başlar her şey…

Ama siz birden gaz pedalına basılmış gibi öpüşe emişe geçtiniz, bu şüphe uyandıran bir şey, panik içindeyiz, bayram değil seyran değil Uğur Dündar Ekmeleddin Bey’i ekranlardan öpüyor, tu tu tahtalara vurun..

Biraz aydınlatmaya(!) çalışalım, annelerimiz koca baskısından yakına gelmişlerdir ama zamanla koca baskısının acısına tahammülden hayatın ‘zevkini’ çıkarmaya başladılar.

Freud’un lafıdır, bazı insanlar mutsuzluğu ahlaki bir yükümlülük sanır. Kadın evde daralır ve sokağa çıkmaz, canı bir şeyler giymek ister giymez, ve bu kapanmış daralmış halinden büyük ve ilahi bir ‘ahlak’ çıkarır..

Çürümüş pörsümüş kokuşmuş feodal sağ kültür dediğimiz budur... Ben işin Ekmeleddin adaylığına değil ‘özgürlük’ tarafına kafayı taktım... Sanki yazarlarımız ve CHP, bu korkunç, çıkma dolaşma konuşma giyinme diyen bu feodal baskıyı şimdi ve bugün neden ‘arzular’ hale gelmişlerdir?

Bu vahim hal genlerimize sızmış kodlanmış içimizdeki ‘sağcılığı’ bulmak için ciddi bir sorudur...

Descartes’ın meşhur olmayan bir başka sorusu vardır, peki öbür tarafta (öbür alemde) düşünebilecek misin?

‘Ben varım’ diyebilmek için beyninizin (düşüncenizin) altında bir bedeninizin olması gerekir...

İlahi sistemler şöyle der, ruh, beden öldüğünde özgürlüğüne kavuşacak...

Beşeri sistemler şöyle cevap verir, bedenimin açlığı ve ihtiyaçları şimdi ortadayken ruhum özgür olmalı, bir gün ruh, baba sana doyum olmuyor, zaten hayat olarak verdiğin bir şey de yok, hadi bana eyvallah deyip, o zaman mı özgürlüğüne kavuşacak…

Şimdi burada ruhumuz hazır bedenimizle iç içeyken neden özgür olamıyor?

Öbür alemlerde bir özgürlük varmış, valla size kalsın, ben şimdi istiyorum, eşitlik, bölüşüm, sevişme, tazminat, iş, sigorta…

Ne yapalım ki annelerimiz böyleydi, bu yüzden ölülerin ardından hep ‘sonunda huzura kavuştu’ derlerdi... Kör Hasan’ın meşhur Karadeniz türküsü: bu dünyada huzur yok öbür dünya da şüpheli…

Bu toprakların yazarı asla unutmamalı, evimde yedi sekiz bin kitap olabilir ama, rüyalarını düşünce sanan bir neslin çocuğuyum, üstelik bu rüyaları yorumlayanlara da ‘büyük İslam alimi’ denilen bir ülkenin çocuğuyum…

Bırakın sağcıları, solcuyum diyen yazarlar dahi ‘rüyalarından’ düşünce yapmışlar, bize de düşün önümüze diyorlar…

Rüyadan düşünce yapanlar Şam Kapısı’ndan hüsranla geri döndü ve şimdi yaz sıcağı ramazanda bir milyon kadın sınırlarımızda ‘su’ bulamıyor, hatırlatmak da fayda var, cenabet erkek yıkanmadan da hayatta kalabilir, ama kadın bedeni için su şarttır, sınırlarımızda yıkanamayan bir milyon kadına şöyle mi sesleniyoruz, öbür dünyada ‘nurla’ yıkanacaksın…

Ben de bu görüşteyim, II. Dünya Savaşı sonucunda Hitler’in savaşı kaybetmediği sadece ‘rötar’ yaptığı söylenir, ki doğrudur, II. Dünya Savaşı sonrası dünyamız kaç tane daha Hitler gördü, II. Dünya savaşı dünyamız bir düzine Hitler doğurdu, sebebi hep, susmak, biat…

Hitler, şu demektir, lidere dizginsiz sualsiz biat…

Bugün midenizin kaldırmadığı bu yüzlerce İslamcı yazarı on beş yirmi yıl öncesinden çok iyi tanıyordum, hepsi masum temiz ve gerçekten sıkı okuyan çocuklardı, bugün bu insanlığı utandıran yalaka konuma nasıl mı geldiler, zaman içinde ona sessiz kal buna Tayyip kızar, şunu söyleme iktidardan oluruz, diye diye…

Hani deveyi hamuduyla yiyorlar diyoruz ya dünün masum çocukları bugün deveyi sadece hamuduyla değil hem de ENLEMESİNE ağızlarına tıkıyorlar, bu şaşırtıcı vahşi başkalaşıma, iktidara karşı susarak geldiler..

(Gün itibariyle MHP’ye ve CHP’ye yakın yayın organlarının tümünde Ekmeleddin eleştirisi yasaklandığı için bu ‘özgürlük’ hattını asla terk etmeyen ODA TV ve Aydınlık gazetesine teşekkürü bir borç bilirim...)

Alışverişe pazara gidenlerin bir lafı vardır: Pazarın tadı yok… Niçin, fiyatlar çok yüksek... Üç cumhurbaşkanı adayı, üçü de siyasal özerklikten yana, hangisini tutsan el yakıyor ülke yakıyor içimizi yakıyor..

***

Kayseri’de adamın biri pastırma alacak çok yakın arkadaşının pastırmacı dükkanına gider, bana pastırma ver, ama ‘katışıksız’ olsun.. Arkadaşı pastırmacı, yahu arkadaş, işin doğrusu, katışıksız pastırma yoktur, hepsine biraz karıştırmışlardır. Ama sen benim iyi arkadaşımsın, sana en az katışıksızından vereceğim, ama o da Hindi pastırmasıdır…

Müşteri: Hindiye ne kadar katıldı…

Pastırmacı: Bir hindiye bir eşek ölçeğinde…

Kılıçdaroğlu bize aynısı söylüyor, ancak ölçeği biraz kaçırdı: Bir hindiye bir Arap devesi…

***

Seçim sonrası partiyi kurultayda toparlaması ise imkansız görünüyor, kendisini sağın karizmatik liderleriyle karıştırıyor. Demireller Özallar Tayyipler kendi sürüsünü elleriyle doyuran insanlardır, tabii ki zor zamanda bile vekilleri, yemlendikleri liderin sözünden çıkmaz, Kılıçdaroğlu kimi yemlemiş?

Adam yaylalardan giderken bir çobana rastlamış, o sırada bir koyun sürüden ayrılıp dereye inmiş, çoban bir ıslık çalmış koyun sürüye dönmüş... Tekrar başka koyun suya inmiş, çoban bir ıslık daha koyun sürüye dönmüş…

Sonra çoban başka şeylerle oyalanırken sürüden bir koyun ayrılmış, misafir bir ıslık çalmış, koyun dönmemiş, bir daha koyun dönmemiş…

Dönmüş çobana, yahu, sen ıslık çaldın döndüler sürüye ben çaldım, niye dönmüyorlar...

Çoban: Onlar çoban İsiyin’in elinden yedikleri için Çoban İsiyin’in ıslığıyla dönerler...

***

İddiam odur ki, 12 Eylül Kenan rejimi ve yedi yıllık hukuksuz Ergenekon-Balyoz işgal süreci dahi CHP ve MHP’nin omurgasını kıramadı, ama şimdi Ekmeleddin Bey’in adaylığı, hem CHP hem MHP’nin omurgasını kırdı, bu, çok partili hayata girdiğimiz günden bugüne en sert siyasi fırtınadır ve bu çatıları uçuran kasırganın adı: Sağcılaşma ya da içimizdeki SAĞCILIĞIN açığa çıkmasıdır, velhasıl pırt iyi tarafları da pırt vardır pırt, iyi pazarlar..

Nihat Genç

Odatv.com

emin çölaşan uğur dündar mustafa balbay CHP kemal kılıçdaroğlu Ekmeleddin İhsanoğlu arşiv