“PENSİLVANYA” TAKTİĞİNİN KODLARI

Hukukta “Müddei iddiasını ispatla mükelleftir” (iddia sahibi iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür). AKP son birkaç yıldır hukukun bu temel ilkesini...

Hukukta “Müddei iddiasını ispatla mükelleftir” (iddia sahibi iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür). AKP son birkaç yıldır hukukun bu temel ilkesini tersyüz ederek bir canavar yarattı. İnsanlar telefon konuşmaları kayda alınarak, CD kurgulamalarıyla, ihbar mektuplarıyla, gizli tanık ifadeleriyle suçlandılar ve suçsuz olduklarını kanıtlamak zorunda bırakıldılar.
İktidarın şimdi artık kendi yarattığı bu canavardan şikayete hakkı yoktur: o kaset komplosunu kendilerinin yapmadığını kanıtlayamazlarsa ve aynı zamanda kimin yaptığını ortaya çıkarmazlarsa bu lekeden kurtulamazlar. Şimdi bütün projektörler derin AKP’ye çevrilmiş durumdadır. Bu komplonun -en azından- yayılmasına alet olma suçunu işleyen gazetenin AKP’nin zirvesiyle yakın ilişkisi, her dış seyahatte uçağın başköşesine alındığı bilinmeyen bir şey değildir. Başbakanın “durdurun o yayını” der demez videonun siteden çıkarılması da aralarında bir "emir-komuta" ilişkisi olduğunu gösterir. İstifadan sonra bile söylem ortaklıkları sürüyor: Dün Erdoğan, Baykal için “kaseti yalanlamadı” dedi, bugün de Vakit “İnkar edemedi, istifa etti” manşetini attı.
İktidarın elinde her türlü teknolojik istihbarat olanağı vardır, bu komplo kısa sürede açığa çıkarılmazsa MİT de “derin AKP’yle ilişki” töhmeti altında kalacaktır. Sadece muhalifler değil, bütün toplum bugüne kadar özel hayatın dokunulmazlığına karşı işlenmiş bütün suçlarda iktidarın kimleri kullandığını sorgulamaya başlayacaktır.

ŞARK AYMAZLIĞI

İstifa konuşması Erdoğan’ın danışmanlarında öyle bir panik yaratmıştı ki, seçmeni uyutma açısından başarıyla uyguladıkları camdan okuma yöntemini bile yetiştiremediler; Başbakan konuşmasını danışmanların alelacele karalayıp eline tutuşturdukları kağıttan okuyunca karizmayı çizdirdi. Konuşmayı prova etmeye zamanı olmadığı belliydi, yabancı sözcüklerle dolu kısımları okurken tekledi. Biat kültüründe istifa diye bir olay olmadığı için Baykal’ın bu kültür açısından beklenmedik davranışı AKP ve yandaşlarında şaşkınlık yaratmıştı.
Konuşmada geçen “Hezeyan bataklığında debeleniyor”, “bizi suçlayarak kendi kabahatini örtüyor” gibi ifadeler, AKP’nin bu olayda çok çaresiz bir savunma mevzisine çekildiğini gösteriyordu. “Bildikleri varsa yargıya götürsünler” demesi ise yazımın başında söylediğim kendi yarattıkları canavarla baş başa kaldıklarının itirafıydı. CHP’nin anayasa paketi tartışmaları sırasındaki önerilerini “şark kurnazlığı” diye niteleyen AKP, şimdi “şark aymazlığının” ceremesini çekiyor.
Herkes anketlere, AKP’nin kan kaybına vs. bakarken aslında önemli bir gelişme oldu; CHP son günlerde savunmadan hücuma geçti ve bunun toplumda olumlu yankılanmasıyla moral buldu. Hücumdaki ilk adım, Van’da Baykal’a saldıran AKP’lilerin polisle işbirliği halinde suçüstü yakalanıp teşhir edilmesiydi. Anayasa paketi meclise geldiğinde ise önce “boş kağıda imza” skandalını ortaya çıkardılar. Daha sonra da “üç maddeyi ayırın, gerisini destekleyelim” diyerek AKP’nin paketi “hap gibi yutturma” taktiğini deşifre ettiler.
AKP, bu ataklardaki derinliği süzemedi. Şark aymazlığından kurtulsaydı, Van örgütüyle emniyet işbirliğini cezalandırır, paketle ilgili tekliflere olumlu yaklaşarak CHP’nin bu hücum taktiğini etkisiz bırakabilirdi. Şimdi kaset olayında da aynı açmazın içindedir. Baykal’ın tam bir hücum taktiğiyle hazırlanmış istifa konuşmasına karşı “geçmiş olsun diyoruz, bu komployu açığa çıkarmak için devlet olanaklarını seferber edeceğiz” dese bu hücumu bertaraf edebilirlerdi. Ama biat kültürünün eleştirel yaklaşıma yer bırakmayan katılığıyla kimseyi ikna edemeyecek bir savunmaya geçtiler.

“PENSİLVANYA” TAKTİĞİ

Son gelişmeler AKP’nin müttefiklerinde de dalgalanmalar yarattı. Paket oylamasında BDP’nin “Ergenekonculukla” suçlanması, bizzat Erdoğan’ın başdanışmanının “BDP karanlık oyunların figüranı” demesi ittifakın Kürt kanadında çatlak yaratmıştı.
Kaset olayında ise yandaş liberaller komploculara tavır aldı. Taraf çıkmaya başladığından beri ilk kez CHP’yi suçlamadı, “Alçaklık Vakti” manşetini atarak komplocuları suçladı. Taraf’ın Hürriyet’teki adamı da bugün olaydan “a-l-ç-a-k-l-ı-k” diye söz ediyordu. Çünkü bu grup Osman Can’ın eşiyle ilgili çıkan haberlere “katliam”, “cinayet” demişti. Kaset olayında komplocuya değil mağdura vursalar, bu çifte standardı “eski solcudan dönme” taraftarlarına açıklamakta güçlük çekerlerdi.
Baykal’ın istifa konuşmasındaki bir cümle, bu olayla ilgili olarak AKP’nin başka bir müttefiki olan Gülen cemaatinden destek almasını da güçleştirdi. Cemaatin yandaş medyadaki önde gelenlerinden biri dün gece bir TV kanalında Baykal’ın o cümlesinden “yiğitlik” olarak söz etti.
O sözlerden “CHP’de Ecevit’in izinden gidecek” sonucunu çıkarmak tahlilde sığlığın bir ifadesidir (bakınız Fatih Altaylı’nın yazısı). Solda da bunu “yığınak hatası” diye değerlendirenler var ki, bu da “düşmanı tecrit” taktiğini en iyi bilmesi gereken solcular açısından bir sığlıktır. Baykal “onlar komplo yapmaz” demiyor, “başka sorumlu arayışına çıkmayın” diyor. AKP’yi müttefikinden ayırma taktiği uyguluyor. Fikret Bila’nın bugünkü yazısına bakarsanız, Baykal’a tekrar “Fethullah Gülen Hoca, neler söyledi?” diye sormuş. Baykal da “Onlarla ilgisi yok. Bu iktidarın sorumluluğunda, iktidarın onayıyla imal edilmiş bir komplodur” diye yinelemiş. Bir detayı atlamayalım: Baykal ABD iması yapmak yerine, “Gülen cemaati de üzüntülerini bildirdi” diyemez miydi? “Pensilvanya” sözcüğü orada titizlikle seçilmiş bir mesaj gibidir. Ne olursa olsun, bu konuşma cemaatle ilgili olarak literatüre bir sözcük daha kazandırmıştır!

TÜRKİYE TEKİN BİR YER DEĞİLDİR

19 Mayıs yaklaşırken, manzarayı umumiyeye bakacak olursak: Obama’nın dört emrinin yerine getirilmesi için önce cumhuriyetçi muhalefetin etkisizleştirilmesi gerekiyordu. AKP seçmeninin balık hafızalı olmasına güvenmiş, bunu zamana yayarak götürmeye çalışıyordu. Şu son komplo savaşın o cephesinde bir acele olduğunu gösteriyor. Referandum ve/veya seçim öncesi cumhuriyetin tüm kurumlarına karşı her türlü kirli silahı kullanarak topyekun bir saldırı mı düşünülüyor? Böyle bir hamle AKP’nin yabancı danışmanlarının tavsiyesi olabilir. O zaman, 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi Türkiye’nin tekin bir yer olmadığını bir kez daha öğrenmeleri gerekecektir.
AKP bu taktiğin kendi aleyhine dönmesi karşısında gündem değiştirmek üzere yeni bir operasyon, “şok” bir gözaltı ya da yeni bir komploya başvurur mu? Elbette yapabilir ama bu kez o silahı kendi ayağına sıkması olasılığı daha yüksektir.
Çünkü istifa olayı ve konuşması cumhuriyetin saldırı altındaki öteki kurumlarına da moral verecektir. TSK’yı tertip davalarla sersemlettiklerini ve MGK’da dikensiz gül bahçesi yarattıklarını sananlar ummadıkları bir dirençle karşılaşabilirler. Hatta artık Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bile çantada keklik olmayabilir.
Türkiye düşmanları bugünkü durumu “kansız iç savaş” diye niteliyor. Savaşın cumhuriyetçi cephesi, meseleyi Baykal’ın yerine kim gelecek, Baykal daha sonra geri döner mi gibi karşı cephenin işine yarayacak basit konulara indirgememelidir. Böylesine amansız bir mücadelede cumhuriyeti yıkmak isteyenlerin bugüne kadar kullandığı hukuk ve ahlak dışı silahlar tek bir hamleyle ıskartaya çıkmıştır, olaya her şeyden önce bu açıdan bakmak gerekir.

Doğan Yurdakul
Odatv.com

deniz baykal CHP cemaat arşiv