Peki yargıdaki virüs ne olacak

Dünya kocaman bir köy olunca riskleri de büyük olmaya başladı...

Dünya kocaman bir köy olunca riskleri de büyük olmaya başladı. Soğuk savaş öncesinde dünyanın en büyük riski nükleer silahlara dayalı “dehşet dengesi”ydi ABD ve SSCB arasındaki. Şimdilerde ise geçici tek kutuplu dünya, yerini iki kutupludan da ötede çok kutuplu bir dünyaya bırakıyor. Çin uygarlığı, Batı dünyası için “sarı tehlike.”

Kocaman bir köy olan dünyayı korona virüsü teslim aldı ve çıkış noktası da Çin! Genel kanı ise ABD’nin biyolojik saldırısının olduğu, Çin’in yanında İran’ı da kapsadığı. Ancak bu saldırının tam bir sınır çizemeyeceği de açık. ABD saldırdıysa bu kumarı oynamış, bir zar atmış olabilir mi? Ya da ilerideki başka büyük saldırılarının bir laboratuvarını mı kurdu? Komplo teorilerinden hiç hazzetmem ama bu ihtimal güçlü geliyor bu defa. Japonya’ya 75 sene önce atom bombası atabilen ABD’nin yapmayacağı çılgınlık yok! “Dünyanın tek egemeni, ağası, jandarması olmak” virüsü ABD’yi yöneten temel dürtü olunca oradan her türlü kötülüğü beklemek de mümkün.

Bu arada… 14. yüzyıldaki dört yıl süren dünyadaki en etkili veba salgınının da Çin’den başladığını ve İpek Yolu ticaret güzergahını izleyerek İtalya’ya dayandığını ve şimdi olduğu gibi Çizme’yi perişan ettiğini not edelim. Koronanın İtalya’da yol açtığı hasar tarihin adeta tekerrürü gibi.

YETKİLİLER KORONA İÇİN NE YAPIYOR?

Peki Türkiye ne yapıyor koronadan korunmak için? Hükümet ne yapıyor? Hükümet dışındaki siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, yurttaşlar ne yapıyor?

Komplikasyonlara bakıyorum ve inanamıyorum!.. Korona çıkmış, hala umreye yurttaşlarımızı göndermişiz! Gelenleri karantinaya alıyoruz, umreden dönüp iki haftalığına karantinaya alınanlar isyan bayrağını çekiyor! Hem de o yurtlarda pırıl pırıl genç insanların okul hayatı boyunca uzun süre barındığını gözardı ederek!.. Yerel yönetimler irili ufaklı kapalı salon toplantılarını, spor, sanat ve kültür etkinliklerini iptal ediyor, okullar kapatılıyor, keza barlar vb. de ama camilerin tıklım tıklım dolduğu Cuma Namazları devam edebiliyor. Sadece isteyenin evde kılabileceği, yaşlıların evde de kılabileceği tavsiyeleri yapılıyor. Cuma Namazı dini açıdan çok önemlidir ve değerli bir ritüeldir ama insan ve toplum sağlığı söz konusu olunca bir ayar vermek gerekmez mi? Hükümeti ve Diyanet’i bu konuda komplekssiz ve cesur olmaya davet ediyorum vakit geçmeden. Hiç olmazsa havalar ısınana kadar sabırla temkinli olmak, önlemleri en üst düzeye çıkarmak gerekiyor.

BAŞKALARI SADECE KORONA İLE MÜCADELE EDİYOR; BİZİM BİR DE SURİYE’MİZ VAR!

Ya Suriye meselesi? Sınırımızın kevgir olduğu güneyde korona vakasıyla birleşen bu mesele ne olacak? İçerideki 4 milyona dayanan göçmenler ne olacak? Korona testi için kit ve yeterli hastane hazırlayamayan Türkiye’nin bütçesi daha ne kadar Suriye konusu için harcanacak? Bu “kara delik” ne zaman kapanacak? Türkiye’de ezici çoğunluk Suriye’de bir normalleşmeyi bekliyor; göçmenlerin kendi ülkelerine dönmelerini bekliyor; bu meseleye harcanan milyar dolarların kendilerine aşırı zamlar olarak döndüğünün bilincinde olarak bunalmış hissediyor… Suriye’de normalleşme yerine Libya’da da Rusya ile vekaletle karşı karşıya gelen Türkiye’nin yönelimi yurttaşımızı daha da endişelendiriyor. Sınırların dışındaki o kadar asker ve sivil görevlinin dönüşümlü görev yapması, memlekete dışarından gelip tekrar çıkması vb. korona ile birlikte büyük risk demek.

LİGLER DURDURULMALI, NE BEKLENİYOR?

Sportif organizasyonlar, önemli ligler Avrupa’da iptal. Ya Türkiye? Tenis maçları iptal ama futbola, basketbola devam! Olacak gibi değil. Seyircisiz oynandı maçlar bu hafta… Peki ya uçakla gidip gelen kafileler? Futbolcu ve teknik adamların uçak ve havaalanı sendromları ne olacak? Son olarak geçen hafta içi uçakla İstanbul’dan İzmir’e dönerken THY uçağının yarısının boş olduğunu gördüm! Geçen hafta yakın çevremden bazı çok önemli isimlerin televizyon programı ya da maç için İstanbul’a otomobille gidip geldiğini biliyorum oysa. Ertele hiç olmazsa havalar ısınana kadar maçları, ligi haziran sonuna kaydır. Ya da bu sezon ligi derecelendirme, şampiyon ve küme düşme olmasın, alt ligden de il ikiye gireni al üst lige ve Süper Lig’i 20 takıma çıkar. Bütün bunlar olabilir. Ya da daha doğru başka planlar yapılabilir. Yeter ki bir şura toplanıp karar verilsin hızlı bir şekilde. Odatv’nin de haberleştirdiği son dönemin dizi yıldızı oyuncu Eda Ece’nin instegramdaki açıklaması çok öğretici. Başta hükümet yetkilileri olmak üzere herkesin okumasını öneririm.

ZATEN KIRILGAN OLAN EKONOMİ KORONA İLE NE OLACAK?

Ülkemizin kırılgan ve onca olanaklara karşın üretimden kopuk zayıf ekonomisi de şimdi korona virüsü nedeniyle iyice sıkıntıda. Küresel ölçekte dumura uğrayan ekonomi memlekete nasıl yansıyacak? Dış ticarette ağırlık Avrupa ve Çin ile ve riskin en büyük olduğu iki nokta burası. Turizm de ülkenin ekonomisinin can damarlarından birisi ve yabancı turistin en aza ineceği bir döneme girildi. İç turizm de baltalanacak büyük ölçüde. Türkiye için bir umut havaların ısınmasıyla virüsün tehlikeli sahasından uzaklaşmak. Ancak devlet ekonomik alandaki faaliyetini ve önlemlerini kötüyü de düşünerek yürütmek durumunda. Sürecin yönetimi, kriz şartlarında ve üstüne virüs şartlarında ciddi bir kriz yönetimi oluşturulmalı. Damat Albayrak hafta için Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önlemleri açıklayacağını duyurdu. Umarım alınacak önlemler arasında en az üç aylığına kamu harcamalarının zorunlu olmayanlarının durdurulması ve tasarrufa gidilerek bu tasarrufun koronadan kaynaklı açığa harcanması da olur. Merkez Bankası ve Bankalar Birliği, yine üç ay için kredi faizlerinin geri ödemesini faizsiz olarak dondurmalı. Keza bankaların dış yükümlülükleri de Merkez Bankası’nca sübvanse edilmeli. Vergi ödemeleri üç ay için sıfır faizle ertelenmeli. KOBİ’lere, banka kredi desteği kesilmemeli, bilakis düşük faizli ve üç ay faiz erteleyerek uygulanmalı. Hükümet emeklilere verdiği iki ikramiyeyi kesmeyi aklından bile geçirmemeli, çünkü bu ikramiyeler anında ihtiyaçlar doğrultusunda harcanıyor ve esnafa can suyu oluyor. Tabii yaza kadar sürecek bu önlemler geçici ve koronanın uzaklaşmasına, sönümlenmesine bağlı. Hükümet ekonomiye ilişkin kısa vade dışında orta ve uzun vadede de kötü senaryolara karşı şimdiden dersini çalışmalı. Panik yerine, korku yerine önlemler geliştirmek en doğrusu. Türkiye’nin içinde bulunduğu koşullarda atması gereken bir adım da iktidarın muhalefetle bir yuvarlak masada bir araya gelerek ekonomi ve hukuk dahil her şeyi konuşması. Bu da sorunlar karşısında ulusal dayanışma ve morali arttırır.

BİZ HUKUKU BÖYLE ÖĞRENMEMİŞTİK

Bütün bunlar olurken yargıdaki virüs ne olacak? İfşa olan haberin ifşası olur mu? Normalde aynı kurumdan iki ayrı yönetici iki ayrı şekilde aynı memlekette ve aynı hukuk kurallarında iki farklı uç şekilde gözaltına alınabilir mi? İfşa olan bir haberden dolayı üst limitteki cezası üç yıl olan bir ‘suç’tan dolayı gazeteciler tutuklanır mı? Velev ki ifşanın ifşasından aşırı yorumla gazetecileri ille yargılayacaksınız; adli kontrol altına alıp tutuksuz yargılayamaz mısınız? Dahası var… Hadi aşırı yorumla ifşanın ifşasına işlem yaptınız; sadece o habere değil de neden bütün bir gazeteye erişim yasağı getiriyorsunuz? Bir buçuk milyon bireysel yurttaşın eriştiği, sosyal medyada haber ve köşe yazıları en çok paylaşılan memleketin en büyük gazetesine en üst perdeden adli yaklaşım neden? Türkiye’nin çok önemli isimlerinin sürekli yazarları arasında olduğu, çok sayıda önemli ismin de “konuk yazar” olarak katkıda bulunduğu Odatv’nin bu süreçten daha da güçlenerek çıkacağını rahatlıkla belirtebilirim. Nitekim gerek genel kamuoyundan gerekse medya kamuoyundan çok geniş destek görmesi bir işaret. ÇGD ve TGS’nin desteğinin altını çizmeliyim. TGC ve Basın Konseyi ile memleketin dört bir yanındaki gazeteci cemiyetlerinin son gelişmelerle ilgili tutumu önemli. Umarım daha etkin bir çaba gösterirler. Gerek görüşlerini hükümete ve topluma çeşitli şekillerde açıklamaları gerekse tutuklu gazetecileri ziyaretleri anlamlı olacaktır. Aynı şekilde yerel basının duruşu da anlamlı olacaktır. Muhalefetteki siyasi partilerin yanında iktidar bloku içindeki siyasetçilerin de artık demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü doğrultusunda daha sağduyulu bir tutum takınmalarının zamanı geldi de geçiyor. Yargının da bağımsızlığına gölge düşürmeyecek bir çizgide yürümeye çok dikkat etmesi şart. Yargı herkes için güvenilir olmak durumundadır. Adalet dağıtırken hassas olması gereken yargı memleketin göz bebeğidir. Bu konumunu hiç unutmadan hareket etmesi beklenir. Üniversitede derslerimizin büyük çoğunluğu hukuktu ve usul hukuku da aldık. Bir parça hukuk öğrendik. İdare Hukukunu Prof. Turan Güneş’ten, Medeni Hukuku Prof. Aydın Aybay gibi çok değerli hocalardan aldım örneğin. Bugünkü bazı hukuk uygulamalarına baktığımda yadırgadığım çok şey görüyorum. Yukarıda değindiğim gözaltı örneği gibi! Kadına fena muameleden yargılananlara ‘iyi hal’ uygulanması gibi! FETÖ’den temizlenen ve hala da temizlenmeye çalışılan yargının hukuk normlarına da oturtulması kaçınılmaz. ABD yurttaşı Rahip Bronson ve Alman yurttaşı gazeteci Deniz Yücel’le ilgili gelişmeler belleklerde tazeliğini koruyor. Neden tutuklandılar, neyle suçlandılar ve neden serbest bırakıldılar? Bunlar kocaman soru işaretleri yargı adına…

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’IN HAKLI ŞİKAYETİ

Her şeye karşın yargıda sağduyunun ve aklın, hukukun üstünlüğünün galebe çalacağına inanıyorum. Sancılı ve zigzaglı bu süreç hukukun üstünlüğüne evrilecek. Buna inanıyorum. Daha önce FETÖ’nün hukuk ve yargı kullanılarak ağır darbesine uğrayan Odatv’ye ve iki Barış’a, diğer gazetecilere dönük şimdiki kararların gözden geçirilerek aklı selime, hukukun toleransına dönüleceğine de inanıyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçmişteki yanlışlarına karşın 2013’ten sonra da olsa FETÖ’ye karşı mücadelesinin samimi olduğundan hiç kuşkum yok. Ancak zaman zaman kendisinin de dediği gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan FETÖ ile mücadelede çok yalnız kalıyor. Gazetecilere reva görülen son uygulamalar da enerjisini FETÖ ile mücadeleye vermesi gerekenlerin , nelerle uğraştığını gözler önüne seriyor. Türkiye’nin sadece Cumhurbaşkanı ile değil, bütün olarak iktidarıyla, muhalefetiyle, yargısıyla, üniversitesiyle, medyasıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla; tüm kurumlarıyla cansiparane bir şekilde FETÖ ile mücadele etmesi şart.

BARIŞ’LARI HAPSE ATARAK MI FETÖ İLE MÜCADELE EDECEKSİNİZ?

Son cümlede soracağım: Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu kadar, Odatv kadar basında FETÖ ile mücadele eden gördünüz mü? FETÖ’nün “renklendirme” metodunu Türkiye kimden öğrendi? Türkiye, Barış’ları hapse atarak mı FETÖ ile mücadele edecek? Bu gibi tutumlar FETÖ ile mücadelede ne kadar inandırıcılık sağlar?

Barış Terkoğlu’na, Barış Pehlivan’a ve tutuklu gazetecilere selam olsun. Yüce Tanrı yalnız ve güzel ülkemizi koronadan, ekonomik krizden, dış politikadaki yanlış adımlardan, FETÖ’nün ve artıklarının sinsi adımlarından ve hukukun itibar kaybından korusun.

Muzaffer Ayhan Kara

Odatv.com

Muzaffer Ayhan Kara arşiv