Nihat Genç yazdı: Osmanlıca cehaletinin dangalak aydınlarını ifşa ediyorum

Genç: "Günümüzde en revaçta delilik ‘Tayyip Deliliği’ olmuştur"

Eğitim Şurası’nda Osmanlıca Dersleri okutulması tartışıldı, şaka sandık, yüzlerce kendine aydın diyen dangalak kokuşmuş sırnaşıklıkla balıklama atladı, aşağıdaki satırları okuyun ve görün kudurmuş cehaletlerini.

Osmanlıca dersleri Cumhuriyet’in ilk günlerinden beri her okulda her Allah’ın günü yüz yıldır öğretiliyor, ve bu dersleri ortaokul lise hayatları boyunca almayan tek bir öğrenci yok, buna rağmen Osmanlıca yaygaraları almış başını gidiyor, ne diyelim bir millet işte böyle delirir.

Osmanlıca dediğimiz Arap alfabesiyle yazılır, herhalde ‘Arap alfabesini’ kastediyorlar, dedim. İyi de bu alfabe bir iki saatte olmadı bir-iki günde öğrenebilir, birkaç derste öğretilecek şeyi bir yıl boyu ya da yıllarca öğretmeyi mi düşünüyorlar, kafayı mı yediler diye düşündüm.

FAİLÜN FAİLÜN MEFAİÜLÜN

Herhalde transkripsiyondan değil Osmanlıca ‘kelime’ hazinesinden bahsediyorlar, dedim, tahayyül, muhayyile, namütenahi vs. gibi..

İyi de ortaokulun ilk günlerinden beri bu topraklarda okula gitmiş herkes bu kelimeleri ‘edebiyat dersleri’nde aldı. Hepimiz sayfalarca Divan Edebiyatı şairlerinin kelimeleriyle defterlerimizi doldurmadık mı, ne çabuk unuttunuz failün failün mefaiülünleri..

Hanginizin aklında kaldı ve büyüyüp yazar olunca niçin hiçbiriniz bu kelimeleri ‘kullanmadınız’, belki Fuzuli’nin Su Kasidesi’nden bir mısra belki Nedim’in Yürü Selvi Revanım mısrası kaldı, sadece bu şiirler de koskoca divan edebiyatı tarihinde Türkçe kelimesi en bol şiirler olduğu için..

Yani Osmanlıca kelime hazinesi ortaokul ve lise hayatınız boyunca yüzyıldır verildi mi verildi ve buna rağmen büyüyüp yazar oldunuz içinizde tek kişi bu kelimeleri halkın kullanımına dil alışkanlığına girecek şekilde kullanamadı, ta ki Tayyip iktidar oluncaya kadar..

Bu cahil sürüsüne bir çok şeyi hatırlatalım, önce geçtiğimiz yüzyıl içinde Osmanlı Tarihi’nin bütün klas baş tacı eserleri Türkçeye kazandırılmıştır, ayrıntılarıyla tarih çalışmak istiyorsanız, Türkiye’nin hemen her üniversitesinde Tarih bölümleri Osmanlıca dersleri veriyor ve on binlerce öğrenci Osmanlıca çalışıp öğreniyor.

Ayrıca bugün itibariyle birkaç günde basılan eser sayısı yanlış duymadınız sayı olarak altı asırlık Osmanlı külliyatından daha fazladır.

Önce şunu öğrenelim, bin yıldır bu topraklarda yasaklanan dil halkın dili Türkçe’dir.. Türkçe binyıllık tarih içinde yüz yıldır nihayet ‘resmi’ dil haline gelmiştir..

Ve Osmanlı asırları boyunca aydın dili halk dili (havas-avam) diye ortadan ikiye bölünen ‘dil ayrımı’ yaşanmıştır.

Halkın konuştuğunu aydınlar anlamaz, aydınların anladığını halk anlamaz. En iyi örnek gerçek bir Osmanlı münevveri Evliya Çelebi’dir, gezip gördüğü Türkmen boylarında bugün bizim kullandığımız Türkçeyi dahi anlamadığını seyahatnamesinde yazıyor ve seyahatnameyi bugün içimizdeki en değme Osmanlıca bilenler dahi zor anlıyor.

Anadolu’da yaşayan halkın Türkçe şaheserleri Yunus Emre, Karacaoğlan, Nasreddin Hoca, Pir Sultan ve Türkmen Alevi ozanlarının dilidir, bilmeceleri manileri fıkraları türküleri hepsi anlaşılır.

Halen bütün bu Türkçe külliyat okullarda öğretilmese dahi sözlü olarak halkın dilinde ve hafızasındadır. An itibariyle hangi radyoyu açarsanız açın bu tertemiz Türkçeyle karşılaşacaksınız.

Zaten Anadolu insanının (keder üzüntü gurbet isyan ağıt vs.) bütün ruh halleri bu çıplak arı Türkçeyle dile getirildiği için konuşmaya başlayan bir yaşındaki çocuk dahi anında hiç zorluk çekmeden diline hafızasına sokup ezberler.

Divan Edebiyatı’nın duygu ve ruh halleri sadece bir avuç elit insana seslenir, tam anlamıyla ve o meşhur anlamıyla ‘halktan kopuktur’.

Ancak halktan kopuk olmasına rağmen edebiyatçılar bu dilin en değme zengin ifadelerini yazılarına taşımak zorundadır ki, işte becerilemeyen yapılamayan budur.

Ama mesela içimizde bu yüksek estetik ifadeleri sevdirebilecek sanat müziği vardır. Klasik sanat müziğini sevdirir ve halka mal etmeyi başarabilirseniz dilimize dolanıp bir çok kelime günlük hayata girebilir. Ki, bu müziği arabeskleştiren de bu cahiller sürüsüdür, Osmanlıca’yı sevdirmek yaygınlaştırmak istiyorsanız bunun en güzel yolu klasik müziğimizi sevdirmekten geçer, yüz tane havuzdan TV’niz oldu, merak salanınız oldu mu, programlarınıza paso Alişan ve Seda Sayan gibi tipler çıkıyor.

Bunları da unutmayın, Kösedağ Savaşı’yla yenilen Selçuklular’da Türkmen isyanları patlak verir ve Türkmenler Selçuklu Sarayı’nı basar, ne mi olur, Türkmenler’in dilini sarayda anlayan çıkmayınca araya ‘tercüman’ getirilir.

Selçuklu ve Osmanlı uleması on asır boyunca halkıyla ‘tercümanlar’ vasıtasıyla konuştuğunu bugün herkes unutmuş gözüyor.

OKUDUĞU DUAYI DİNLEDİĞİ AYETİ ANLAMAYAN TEK MİLLETİN ÇOCUKLARIYIZ

Kışkırtıcı ideolojik sloganlar güzeldir, ‘dedesinin mezar taşını okuyamayan bir nesil’ diyorlar, bir, 1950’li yıllarda evet yüzbinlerce Osmanlı mezar taşından söz edilebilirdi, bugün bu mezar taşlarından beş-on bin tane kalmamışsa, bunu sağ iktidarların yağma talanına borçluyuz, bir yarısı bile değil yüzde doksanı yurt dışına sayenizde kaçırılmıştır.

Üstelik bu taşların üstünde dualar ya da hüvelbaki gibi kalıp klişe yazılar yazar, pekala herkes transkripsoyanla birkaç saatte öğrenebilir. Yüzbinlerce okul ve yüzbinlerce ders programını sırf bu mezar taşlarını okumak için mi vereceksiniz.

Dünyada okuduğu duayı dinlediği ayeti anlamayan tek milletin çocuklarıyız, günde her gün beş vakit ezanı içimizde hepimiz milyonlarca kez dinliyoruz, hala çıkın sokağa bir anket yapın hayyalesselah ne demek sorun.

Gerçek eğitim ‘ezan’dır, günde beş vakit ve her bucakta söylenir, buna rağmen bu kelimeleri anlayan çok az, altmış yıl her gün duymuş olmasına rağmen benim gibi değme edebiyatçıların dahi harfiyen yazabilmesi hala sıkıntılıdır.

Selçuklu ve Osmanlı asırlarının en meşhur edebi şaheserleri biri Cami diğeri Hafız ve diğeri de diyelim binbir gece masallarıdır.

Elinizi tutan mı oldu yeryüzü kültürünün en muhteşem eseri sayılan binbir gece masallarını çevirip basan tek kişi çıkmadı, yüzlerce yıl içinde sırf müstehcen bölümler var diye özetlenerek basıldı. 1960 yılından bugüne gelişen ideolojik İslamcı hiçbir yayınevi de özetlemeden basmaya yanaşmadı, güya sahiplendikleri kültürü asırlarca yasaklayanlar şimdi halka maval okuyor.

Cami ve Hafız’ın eserleri ise (ayrıntılara yazı uzamasın diye girmiyorum) birkaç iyi niyetli ve çok kısacık örnekleri dışında basılmamıştır, bu muhteşem eserleri günümüze taşıyacak Farsça meraklısı çıkmamıştır, yüzyılın mümin Müslüman (!) köşe yazarlarının binlercesini geriye dönüp tarayın Cami ve Hafız’dan tek bir satır alıntıları yoktur, olmamıştır, şimdi gelmişler maval okuyorlar..

Kardeşlerim, bir dili sevdiren ve yaşatan edebiyatçılardır, mesela İslamcı ideolojinin üç büyük şairi Sezai Karakoç ve Necip Fazıl ve İsmet Özel çok güzel bir Türkçeye hem özen göstermiş hem iftihar etmiş hem de modern dünyada bir Müslüman’ın ruh halleri duygu durumlarını tertemiz Türkçe metinleriyle geniş kitlelere geçirmişlerdir.

Geniş İslamcı kitleler divan edebiyatını içselleştiremediği halde bu üç Türkçe şairi çok kolayca benimsemiş ve baş tacı etmiş ve nerdeyse her mısrasını ezberlemişlerdir, bu Türkçenin imkanları ve güzelliğinin en güzel itirafıdır.

BEŞ VAKİT ÇAĞRI EZANLAR ARTIK HİÇ KİMSEYLE NEDEN İLETİŞİM KURAMIYOR?

Her gün beş vakit minarelerden Osmanlıca Arapça ders almıyor muyuz?

Bu toprakların en can alıcı sorusu şudur, günde beş vakit çağrı ezanlar artık hiç kimseyle neden iletişim kuramıyor?

Niçin bu ezanlar kimseye dokunamıyor? Üstelik ezan sesi bu topraklarda en çok hürmet edilen dini vecibemizdir. Şimdi yine her gün beş vakit okunuyor ama hiç kimse umursamıyor, bu hale nasıl geldi? İşte bu dangalaklarla bu hale geldi!

Oysa ezan sesi kilise çanı gibi bakırın çınlayan sesi değil, insan sesidir.

Sebebini söyleyeyim, yaylalardaki ineklerinizin boynunda çıngıraklar susarsa gün gelir ezanlarınız duyulmaz olur, çünkü, üretmeyen çalışmayan bir millet ‘dinini’ sürdüremez.

Dini sürdürmeyi geçtik üretmeyen çalışmayan bir millet görüyoruz ki artık ‘aklını’ sürdüremiyor.

Hepimiz iftiharla kabul ediyoruz ki en güzel Osmanlıca Arapça ezan sesidir ve makam makamdır, ezan sesi insan sesidir, ve dindar olmayan Müslüman olmayan insanlara dahi çok uzaklardan kalbinin beyninin derisinin içine sızabiliyordu. Allah’a camiye çağrı ne demek, ahlak’a çağrı adalete çağrı demekti, içinizde ahlak’a adalet’e çağırısı olan var mı kaldı mı, terbiyesiz cahiller kime maval okuyorsunuz.

Şimdi bir din minarelerinden ağlıyor ve duyan yok, dokunanı yok, sebebi, kör cahil zır cahil bir ideolojik neslin dini işgal edip kara cehalet bayrağını Kur’an ve Din üzerinden dalgalandırmasıdır.

İÇİNİZDE ALLAH’TAN BAŞKA KİMSEDEN KORKMAM DEYİP TAYYİP HIRSIZDIR DİYECEK TEK BİR MÜSLÜMAN YOK

Ezan sesi işitsel peyzajımızın en nefis heybetli ulu dağıydı ve sabah akşam en güzel Osmanlıca dersiydi. Sorun şimdi kendinize, neden artık duyan yok, çünkü içinizde Allah’ın ipine sarılıp “Allah’tan başka kimseden korkmam” deyip “Tayyip hırsızdır” diyecek tek bir Müslüman yok, hadi Türkçe değil Osmanlıca ‘harami’ diyecek gücünüz kişiliğiniz varlığınız esameniz ahlakınız kaldı mı?

Sebebi dinimizin İslamcı denilen ideolojik militanlar eliyle ‘akıl yanması’ yaşamasıdır.

Akıl yanması meczuplaşmaya (delirmeye) işarettir, eski dilde ben öğreteyim tecelli sarhoşu derler.

Bazı insanlar at’a merak sarar at delisi derler, bazı insanlar kağıt para koleksiyonuna merak sarar ‘para delisi’ derler, gibi, günümüzde en revaçta delilik ‘Tayyip Deliliği’ olmuştur.

Konumuz dinimizi anlamak konumuz Osmanlı eserleri anlamak değil, konumuz Tayyip Delileri’nin boş çıkışsız nafile ve dangalak maceralarıdır.

Eskiden belediye köpekleri öldürmek için zehirli köfte verirdi, şimdi Tayyip Delileri topluma gerici yobaz zehirli şırıngalar basıyor.

Trafikte alkol üfleme testi gibi, Milli Eğitim Şurası’na ve bu dangalak yaygaraya katılanların hepsi ‘Tayyip üfleme testinden’ geçmek için çırpınıyorlar.

Kendilerini sürekli bir cehalet topunun ağzına koyup geçmişe fırlatıyorlar, hangi tarih dilimine düşseler, trajik rezalet ve kepazelikler içinde bombok infilak ediyorlar.

Ey cahil sürüsü, Nasreddin Hoca’nın Pir Sultan’ın Yunus Emre’nin Karacaoğlan’ın dilini bin yıllık iktidarlar söküp almayı başaramadı, boşuna Osmanlıca yellenmeyin.

Erzurum’un köyünden ineğini bırakıp İstanbul’a oğlunun yanına gelmiş nine. Oğlu apartmanın dördüncü katında oturuyor, anne evim güzel mi, der, anne, ev güzel oğul ancak inekler buraya nasıl çıkacak, der.

Tayyip Delileri, Ak Saray’ın bin odası ya birinci ya ikinci katta, hepinizi düşünmüş Tayyip, fazla zorlamayın…

Nihat Genç

Odatv.com

nihat genç Tayyip Erdoğan ak saray osmanlıca arşiv