Olası bir koalisyonda o bakanlık AKP’ye bırakılmamalı

Nurzen Amuran sordu CHP Milletvekili Ömer Süha Aldan yanıtladı

Nurzen Amuran’ın bu haftaki konuğu CHP Muğla Milletvekili, eski DGM Savcısı Ömer Süha Aldan oldu...

İşte o söyleşi...

Nurzen Amuran: Bu sohbetimizde terörden söz edeceğiz ama güncel bir konu olduğu için hemen soruyorum. Yine gençlerimiz teröre kurban gitti. Annelerin babaların ailelerin canı yandı. Uzun yıllar DGM savcılığında bulundunuz. Terör davalarına baktınız. Suruç katliamının perde arkasında ne var?

Ömer Süha Aldan: 20 Haziran günü Suruç’ta meydana gelen katliam öncelikle Suriye’de yaşanan kavganın Türkiye topraklarına taşınması anlamına geliyor. İktidarın yanlış, öngörüsüz ve ülkenin çıkarına olmayan politikalarının vahim sonuçlarını ne yazık ki, gençler yaşamlarıyla ödemişlerdir. Aslında IŞİD diye homojen bir örgüt yoktur. Parça tesirli bombayı patlatan bu örgütün bir üyesi olsa da, patlama emrini veren anlayış başkasıdır. Bu nedenle alçakça saldırıyı IŞİD’e yükleyerek işin içinden sıyrılma girişimlerine izin verilmemelidir. Öte yandan istihbarat zafiyeti ortadadır. Bence ihmalin ötesinde bir göz yumma ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla sorumlu kamu görevlileri derhal görevden alınmalı ve de TBMM’de geniş yetkili bir araştırma komisyonu oluşturulmalıdır.

VAATLER, AİDİYET DUYGUSUNUN GERİSİNDE KALDI

-Dediğiniz gibi TBMM artık terör eylemlerine el atmalı. Siyasete girelim böylece. Her konuğumuza soruyorum. 7 Haziran seçimlerinde vaatlerinizin karşılığı olan oy oranına ulaştınız mı, tek parti dönemini kapatan seçmen, sizin hangi görevleri üstlenmenizi istedi?

- Seçim bildirgemiz aslında dört temel unsura dayanıyordu, bunlar; özgürlük, adalet, barış ve refah idi. Refaha yönelik sosyal politikalar diğerlerinin önüne geçti ve kamuoyu nezdinde önemli bir karşılık buldu. Lakin AKP’nin bu vaatlere yönelik kaynak polemiğinin halkta yarattığı tedirginlik ile diğer muhalefet partilerinin CHP’yi taklit eden taahhütlerinin işi sulandırması sonucu beklediğimiz oy oranına ne yazık ki ulaşamadık. Bunun yanında CHP daha çok sosyal politikaları gündemine alırken, diğer partiler algı üzerinden bir kampanya dönemi yürüttüler. AKP dini (elde Kuran ile mitingler), MHP açılım süreci üstünden Türk milliyetçiliğini, HDP ise, bir yandan Türkiye partisi olduğu imajı ile baraj altında kalma tehlikesini öne çıkararak kararsız ve Recep Tayyip Erdoğan karşıtlarını konsolide etmeyi başardı. Dolayısıyla seçmen yapısı kutuplaşmış bir Türkiye’de, vaatler, aidiyet duygusunun gerisinde kaldı. Bana kalırsa bu seçimin tek kaybedeni Cumhurbaşkanıdır. Başkanlık talebi üzerinden otoriterlik ile tek parti iktidarı dönemi sona ermiştir. Mecliste bulunan tüm partilere yönelik en önemli mesaj; koalisyon döneminin başladığı olgusudur. CHP açısından seçim sonuçlarının muhalefeti mi yoksa iktidarı mı işaret ettiğini önümüzdeki günler gösterecektir.

DÜŞÜK BARAJ OTORİTERLEŞME GİRİŞİMLERİNE DE SON VERİR

-Partilerin ortak talepleri yeni bir Anayasa. Ayrıca daha güvenli bir demokrasi için seçim barajının inmesi. Ancak genel istek seçim barajının %7 olması. Sizin talebiniz ise %7 değil %5. TBMM’ye çok partinin girmesi iktidarı daha mı iyi denetler ?

- Özellikle güçler ayrılığı ilkesinin somut olgulara bağlanması, yargı bağımsızlığı ve parlamenter sistemin güçlendirilmesine yönelik olarak Anayasa değişikliğine gerek bulunmaktadır. Öte yandan % 10’luk seçim barajının bir anlamının kalmadığı 7 Haziran seçimleriyle ortaya çıkmış olup, bir an önce seçim barajı makul düzeye indirilmelidir. Bu noktada barajın % 7 olması sadece HDP barajı geçsin diğer partiler Parlamento’da temsil edilmesin anlamını taşır. Madem koalisyonlu bir sürece giriyoruz, o halde TBMM’de daha fazla partinin temsilci bulundurması adına barajın % 5 olmasında yarar görüyorum. Düşük baraj son 13 yıldır yaşadıklarımıza bakınca otoriterleşme girişimlerine de son veren bir durum olacaktır. Parlamentoda çok partili temsil olgusu, bireyin kendi düşüncesine en yakın siyasi oluşum içinde yer almasına ortam sağlayacağından siyasi partilerin birbirlerine benzeşme durumu da sona erecektir.

- AKP iktidarı ”Ben yaparım olur” anlayışının zararını bu seçim sonuçlarıyla yaşadı şimdi onarım süreci başlıyor. Ancak ekonomimizin kırılgan bir yapısı var. Bir yanda bağımsız yargı öte yanda Milli Eğitim’deki sorunlar ve Dış politikada geldiğimiz nokta. Hangileri öncelik taşıyor?

- Yeni iktidar için bu saydıklarınızın tümünün önemi vardır. Kaldı ki, tümünün de birbirleriyle bağlantısı bulunmaktadır. Eğer ülkenizde sağlıklı bir yargı yapısı yoksa, eğitim anlayışınız çökmüş ise ve de dış ilişkilerinizde sürekli başarısız iseniz, ekonominizin kırılgan olması da doğal bir sonuç olarak ortaya çıkar. AKP iktidarının sarstığı ve hatta bozduğu mekanizmaların yeniden işler hale gelmesi ciddi anlamda bir onarım hükümetini gerekli kılmaktadır.

- Yargının bağımsızlığı için acilen alınması gerekli önlemler neler?

- Yargıyı siyasi yapının arka bahçesi olmaktan çıkarmak ve bağımsız bir yargıyı oluşturmak için öncelik yeni HSYK’ya ilişkin acil bir anayasa değişikliği olmalıdır.

MİLLİ EĞİTİM BİR AKP’LİYE BIRAKILMAMALI

- Milli Eğitim’de AKP zihniyeti damgasını vurdu. İhtiyaçtan fazla imam Hatip Lisesi açıldı. Öte yandan Milli Eğitim Bakanlığı’nın uyguladığı programlarla adeta laik eğitim rafa kaldırıldı. Bu gidişi durduracak nasıl bir önlem alınmalı?

- AKP; sadece tüm okulları imam hatip okullarına dönüştürme işiyle kalmadı, 13 yıllık dönemde küçücük çocukların ve gençlerin emeklerini çalan sınav hileleri, adam kayırma girişimleri, hatalı soru ve cevap olgusu, sürekli adı değişen lakin başarısızlığı değişmeyen sınav yöntemleri ile eğitim sistemini darmadağın etti. Yıllardır eğitimcilere uyguladığı baskıcı anlayış ile atanamayan öğretmen durumu da ortada. Bu nedenle ilk yapılması gereken olası bir koalisyon döneminde Milli Eğitim’i bir AKP’liye bırakmamaktır.

DIŞ POLİTİKA NASIL YÜRÜTÜLDÜ

- Dış Politikada, alınan kararlar Türkiye’nin güvenirliliğini tartışmaya açtığı gibi, Türk ekonomisine de büyük zarar verdi. Özellikle AKP’nin Mısır Suriye Irak’la ilgili yarattığı sorunların ekonomik sosyal ve siyasal sonuçları neler oldu?

- Dış politikaya egemen olan temel unsurlarda ülke çıkarı bir tarafa bırakıldı. Kimi zaman basit ve gündelik çıkar gözetildi ve kimi zaman da mezhepsel bakış açısı ile dış politika yürütülmeye çalışıldı. Örneğin Irak’ta Sünni Araplara ve Barzani’ye gösterilen ihtimam, Irak merkezi yönetimden esirgendi. Sonuçta Irak’taki Şii Araplarla aramızın bozulduğunu söylemek mümkün. Suriye’nin iç işlerine burnumuzu sokmamızın acısını Reyhanlı, Cilvegözü, Niğde ve son olarak da Suruç saldırılarıyla çektiğimiz gibi, sosyo-ekonomik olumsuzlukları da üstlenmek durumunda kalıyoruz. AKP anlayışı, Mısır, Libya ve Tunus’taki yönetimlerin zorla değişmesi sonrası, Suriye’de de benzer bir değişimin koşullarının oluştuğunu düşünerek ön almak istedi. Bu anlayışa göre 15 gün sonra Cuma namazı Suriye içinde kılınacaktı. Lakin öngöremedikleri pek çok unsur vardı. Bir kez ABD’de seçim dönemi olduğu için Libya’daki gibi bir hava saldırısı olmayacaktı. Öte yandan yönetimi değişen diğer Arap ülkelerinin aksine, Suriye’nin Lazkiye kentinde Rusların deniz üssü, Rusların Esad’a sahip çıkması için yeterliydi. İslam devrimini ihraç etme stratejisi olan İran için Suriye’nin özel bir önemi vardı. Her şeyden öte Suriye’deki Esad karşıtı sermaye ılımlı kişilerden oluşuyordu. Türkiye bu yapıdan Özgür Suriye Ordusu yaratmaya kalkıştı ise de başarılı olamadı. Bu kez Suudi Arabistan ile Katar’ın sağladığı kaynaklarla ülkedeki dinci örgütlenmelere silah sağlandı. El Nusra ve IŞİD gibi örgütler, göstere göstere kafa kestikçe, Esad’ın devrilmesini arzulayan Batıdaki bazı kesimler dahi, Suriye’deki muhalif güçlere yardımdan vazgeçtiler. Türkiye’nin Suriye politikası tümüyle çöktü. Bugün sayısını tam olarak bilmediğimiz ve belki de beş milyon dolayında Suriyeli sığınmacılara bakmak zorundayız. Bunun yanında Suriye sınırımızın ihracata kapatılması nedeniyle Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya yönelik en önemli ihracat yolumuz tıkandı. Bu nedenle Mısır üzerinden ve de Ro-Ro seferleri yoluyla bu işi sürdürürken, bu kez de Mısır yönetimiyle ülke çıkarları gözetilmeden kavgaya tutuşunca şimdilerde bu yol da kapandı. Bugün Suriye’nin güvenliği, üniter yapısının korunması, orada devlet otoritesinin bir barış ve demokrasi ortamında tesis edilmesi ülkemiz için yaşamsal hale gelmiş bulunmaktadır. Bu noktada partime büyük bir görev düştüğünü ve bizim dışımızda bu sorunu çözecek bir anlayışın bulunmadığını düşünüyorum.

- 7 Haziran Seçimlerinden sonra, yüzlerce bürokratın yerleri değiştirildi. Yeni Hükümetin kurulma aşamasında AKP iktidarının aldığı atama kararları siyaseten doğru mudur, siyasi etik kurallarına uygun mudur?

- Bir yandan koalisyon görüşmeleri yapıp diğer yandan kadrolaşma girişimlerini alabildiğine sürdüreceksiniz, ardından da samimiyetten söz edeceksiniz. Demek ki 13 yıllık iktidar dönemi bile kadrolaşma için yetmemiş olmalı. Lakin bu aceleci atamaları dikkatle izlediğimizi söylemeliyim.

“YEREL TURUNCU” STK’LAR OLUŞTURULDU

-Bir zamanlar sık sık eleştirdiğimiz yabancı kuruluşların, finanse ettiği STK’lar vardı. Onlar yerlerini dini görünümlü farklı oluşumlara bıraktı. Özellikle demokratik kitle örgütlerine sıcak bakmayan İktidar, adeta kendi STK’larını oluşturdu. Bu oluşumlar bir süre sonra kendilerine zarar vermeye başladı, değil mi?

- Aslında her iktidar kendi zenginini yaratır. Bu amaçla devlet olanakları belli şirketlere peşkeş çekilir. Keza bu sermayenin kaynak aktarımıyla iktidar partisi adil olmayan seçim kampanyaları gerçekleştirir. Böylelikle kirli siyaset finansmanıyla karşı karşıya kalınır. Öte yandan AKP döneminde, iktidara sempatiyi diri tutma adına ayrıca “yerel turuncu STK’lar” da oluşturuldu. AKP farklı sivil toplum yapılanmalarını varolma adına finanse etti ve kanımca kamuoyu oluşturma çabalarına bu kuruluşlardan önemli derecede yarar sağladı. Ancak AKP’nin oluşturduğu bu bağ bir süre sonra iktidara egemen olma savaşı yüzünden ciddi ayrışma ve çatışmayı da beraberinde getirdi.

OLASI BİR CHP VE AKP KOALİSYONUNDA EN ÖNEMLİ SORUN...

- Seçimlerden sonra gönlünüzden geçen iktidar neydi? Milletvekilleriniz arasında AKP ile koalisyon isteyenlerin sayısı da artıyor. Tabanınızı böyle bir koalisyona nasıl ikna edebilirsiniz?

- Benim gönlümden geçen hükümet; CHP’nin tek başına azınlık hükümeti kurması, MHP ve HDP’nin bu hükümete güven oyu vermesi idi. Keza bu hükümet en çok iki yıl görevde kalarak, üç partinin birbirine yakın vaatlerini yaşama geçirmesi (emekliye iki maaş ikramiye, asgari ücretin artırılması, çiftçinin mazotundan ÖTV ve KDV’nin alınmaması gibi), İç Güvenlik Yasası’nın bazı hükümlerinin yürürlükten kaldırılması, Cumhurbaşkanına verilen örtülü ödeneğin geri alınması, yolsuzlukla mücadele edilmesi ve ülkedeki kutuplaşmanın önüne geçme adına bazı düzenlemeleri gerçekleştirmesini arzulamıştım. Lakin Devlet Bahçeli, AKP’siz bir iktidar oluşumuna ilişkin tüm kapıları kapattığı için bu düşüncem uygulanamaz hale geldi. Ülke olarak koalisyonlu döneme alışmak zorundayız. Dünyadaki örneklere baktığımızda genellikle ideolojik yapıları birbirine yakın partiler koalisyon ortağı olurlar. Bu açıdan en doğal tablo bir AKP ve MHP ortaklığı gibi görünmektedir. Olası bir CHP ve AKP koalisyonunda en önemli sorun samimiyet olacaktır.

- Erken seçim Meclis koridorlarında tedirginlik yaratıyor ama Parti yönetimleri erken seçim alternatifini de dillerinden düşürmüyor. Partiler için erken seçim bir risk değil midir gerçekten erken seçim kolaylıkla istenebilir mi?

- Bence hiç kimse erken seçimi istemiyor. Lakin kamuoyu önünde kendilerini ağırdan satmaya çabalıyorlar. Ülkeyi erken seçime zorlayan taraf, olası seçimde kaybeden olacaktır. Dolayısıyla eninde sonunda bir hükümetin kurulacağı kanısındayım.

ÇÖZÜM SÜRECİ EYLEMLERİ DONDURMA SÜRECİ GİBİ

-Terör, barış süreci ve Dolmabahçe mutabakatı başlığı ile haberler çıkıyor da ayrıntılarını kimse bilmiyor. Sözgelimi hala ben çözüm sürecini çözülme süreci olarak algılıyorum. Siz ayrıntıları biliyor musunuz?

- Bir milletvekili olarak çözüm sürecinin içeriğini bilmiyorum. Bırakın beni AKP’li bakanların büyük bir çoğunluğunun bile bu süreçten bilgilerinin olmadığını söyleyebilirim. Kamuoyuna yansıyanlardan anladığım kadarıyla bu durum çözüm değil de, eylemleri dondurma süreci gibi görünüyor. Yani hem iktidar ve hem de terör örgütü seçim dönemlerinde eylem yapılmaması ve mevcut yapının sürmesi konusunda anlaşmış gibiler. Bu da nereye kadar gidecek bilememem ama verilen sözlerin yerine gelmemesi dolayısıyla ülkemizin kan gölüne dönme olasılığı beni ciddi anlamda endişeye sevk ediyor. Geçmişte bu sorunu “vura vura” çözme girişimi, başarıya ulaşmadı. AKP bu sorunu “vere vere” yani sınırsız talepleri yerine getirerek donduracağını sanıyorsa da bunun da başarılı olması pek mümkün görünmüyor. Bence en iyi çözüm yolu “vara vara” yani yakınlaşarak ve de Parlamento’yu bu işe dahil ederek ortak noktalarda buluşmaktan geçiyor.

BİR ELDE ZEYTİN DALI ÖTEKİ ELDE SİLAH...

- Terörü bitiren ülkeler hangi koşullarda terör örgütleriyle görüştüler. O gruplar silahlarıyla mı masaya oturdular, yoksa silah bıraktıktan sonra mı görüşmelere başlandı?

- Dünya örneklerine bakıldığında, devlet ile terör örgütünün legal yapılanmalarıyla, kimi zaman da her iki tarafın uygun gördüğü aracılar yoluyla görüşme trafiği gerçekleştirilmektedir. Keza görüşmelerin en önemli aşaması silah bırakma iradesinin ortaya konmuş olmasıdır. Yani bir elde zeytin dalı öteki elde silahla sağlıklı bir süreç yürütmek olanaksızdır. Türkiye’de uygulanmak istenen sürece baktığımızda bu olguya pek uyulmadığını söyleyebiliriz.

NE ZAMAN HDP, MİLLETVEKİLİ ADAYLARINI KANDİL’E SORMA GEREĞİNİ DUYMAZ İSE...

-Seçimlerde, rejim değişikliğine hayır demek için HDP’ye de oy verildiği biliniyor. Ancak HDP “ateşkesi bitirdik” diyen örgüte karşı kamuoyuna inandırıcı görünmüyor. “Silah bırakın” diyor ama hemen ekliyor: “Benim sözümü dinlemezler.” Türkiye Partisi sözü bu durumda ne anlama geliyor sizce?

- Bugün için HDP’nin bazı sosyalist unsurlarla girdiği ittifaka dayalı olarak Türkiye Partisi olduğunu söylemek mümkün değildir. Kaldı ki HDP’ye verilen oyların önemli bir bölümünün, Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık girişimlerine tepki olarak ve barajı aşması niyetiyle verildiğini de unutmamak lazımdır. Ne zaman HDP milletvekili adaylarını Kandil’e sorma gereği duymaz ise o zaman Türkiye Partisi olduğundan söz edecek hale geliriz.

- Tek Parti döneminde Parlamento’da istediğiniz yasaları çıkaramazdınız çünkü çoğunluk sizde değildi, iktidarda değildiniz. 7 Haziran seçimlerinden sonra daha fonksiyonel daha etkin bir Meclis çalışması yapılabilir mi? Okuyucularımıza duyuracağımız ilginç projeleriniz var mı?

- Yeniden milletvekili seçilsek de bu dönemin akıbeti belirsiz görünüyor. Keza parti olarak iktidarda mı yoksa muhalefette mi olacağımız belli değil. Hangi koşulda olursa olsun ilk önceliğim bağımsız bir yargının oluşmasına katkı yapmak olacak. Öte yandan laik, demokratik ve özgürlük yol haritamda anahtar kelimeler olacaktır.

Size başarılar diliyoruz. Teşekkürler.

Nurzen Amuran

Odatv.com

Nurzen Amuran koalisyon AKP arşiv