O virüsü taşıyan lider

Liderlik, zor iştir. Birinci koşul, işin temelidir. Birçok özelliği içeren bir beyin ister: Örgüt nedir bileceksin. Örgüte hakim olacaksın....

Liderlik, zor iştir. Birinci koşul, işin temelidir. Birçok özelliği içeren bir beyin ister: Örgüt nedir bileceksin. Örgüte hakim olacaksın. Yönetecek ve yönlendireceksin. Tarihî birikimin dolup taşacak. Çağı kavrayacaksın. Gelecek için hedefler koyacaksın.

İkinci koşul da önemlidir. Fiziksel açıdan da – boy, pos, ses tonu, hitabet yeteneği… Bu verileri de üstüne ekleyeceksin.

Ülkeden ülkeye değişir gerçi, fakat gelişmiş çağdaş demokrasilerde liderlik için aranan faktörler, birinci koşulun içeriğinde mevcuttur. Doğulu ülkelerde ise ikinci koşulun özellikleri ön plana çıkar.

Dünya tarihi, bu grupta yer almış liderlerle doludur. Yerkürenin hemen her köşesinde ortaya çıkmışlardır. Bu tür henüz ortadan kalkmış değildir. Hâlen de bolca mevcutturlar. Kimi zaman askerî lider, kimi zaman din adamı, kimi zaman da politikacı olarak rastlarsınız onlara.

Psikopatalojik fantezilerle beslenirler. Gelişmiş çağdaş demokrasilerde, çok çabuk deşifre olurlar. Siyasî kariyerleri kısa sürer. Demokrasileri henüz olgunlaşmamış ülkelerde ise sık sık karşınıza çıkarlar. Kabalıkları, kırıcılıkları, nobranlıkları ile verdikleri olumsuz görüntülerden tanırsınız.

Demokratik haklar açısından totaliter, icraat yönünden de yandaşları ile birlikte kleptokratik eğilimler sergilerler.

Kendilerine olmadık ölçüde değer biçer, zaman içerisinde giderek narsist bir kişilik sergilerler.

Bu liderlerden çokça görmüştür yorgun yerküre… Görmektedir. Daha da görecektir. Çağdaş toplumlara düşen görev, megalomani virüsü taşıyan bu tür psikopat politikacıları zamanında erken teşhis etmek ve iktidar kapısını açan anahtarı altın tepsi içinde sunmamak olmalıdır.

MÜFTÜLÜKTEN ŞEYHÜLİSLÂMLIĞA, ŞEYHÜLİSLÂMLIKTAN HALİFELİĞE

Bir sohbet sırasında, sevdiğim bir dostum esprili bir gönderme yaptı. Ne konuşuyordunuz diye sormayacaksınız herhalde. Tabii ki Taksim Gezi Parkı’nı, su sıkan tomaları, biber gazlarını, bütün yurt sathına yayılan eylemleri, AKP’yi, muhalefeti, Başbakan’ı, Türkiye’nin siyasi geleceğini…

Dedi ki “Başbakan, sanki sembolik açıdan üçlü bir basamağı tırmanmak istiyor. Belediye Başkanı iken müftü (isterseniz kadı veya kadı/müftü yakıştırması da yapabilirsiniz) gibi davranıyordu. Başbakan oldu, söylemleri bir anda kademe atladı, şeyhülslâmlaştı… Artık hedefinde cumhurbaşkanlığı makamı var. Herhalde orada da halifeliğini ilan edecek…”

Güldük. Bu tür polemiklerden hoşlanmam. Fakat düşündüm.

Taksim Gezi Parkı’nda kışla… Çamlıca Tepesi’nde cami… Karadeniz’e çıkan kanal… Her ne kadar kalitesi ve yapılabilirliği tartışılır da olsa, kendine göre kalıcı eserler bırakma arzusu…

Yemeyi içmeyi, oturmayı kalkmayı, karşı cinsle yakınlaşmayı, giyimi kuşamı, Kadıköy Vapuru çıkışındaki elele yürümeleri eleştirme... Üç çocuk-beş çocuk… Kürtaj… Kulüp Rakısı üzerindeki iki ayyaşın fotoğrafı… Toplumun yaşam biçimini Sünni muhafazakâr anlayışa göre tekdüzeleştirmeyi amaçlayan müdaheleler.

Ben, tam bu düşünceler girdabının içine dalmış yüzmeye çalışırken, çok iyi bildiği bir dilden - Latince bir espri ile noktaladı göndermesini bu hınzır mı hınzır arkadaşım:

“Ultima Cave!..”

(Sonuncuya hazırlıklı ol!)

Başımı salladım. Bugüne kadar hiç kaderci olmadım. Cevabım da her zaman olduğu gibi realistti:

“Ne yapalım dostum… Herkes, kendi kaderini kendisi yazar!”

(Faber est suae quisque fortunae)

İNTERAKTİF SOHBETLER

Misafir – koro: Haklı olduğunuz noktalar çoğunlukta. Fakat bana göre, bazı konuları paçal olarak bir potada eritiyorsunuz. Diyalektiği gözden kaçırıyorsunuz. Unutmayın ki nedenlerin sonuçları doğurduğu gibi, sonuçlar da yeni nedenlerin yaratıcısıdır. Tez+Antitez=Sentez Her Sentez=Yeni Tez

Misafir - Kelle Şakir: Doğru saptamalar.

Misafir - cevahir tozkoparan: Sevgili Dostum, hassasiyetinizi anlıyorum. Fakat Küresel Köy söylemini sanıyorum farklı ve eksik yorumluyorsunuz. Dünya, iletişim ve ulaşım açısından bütün görüşlere göre artık Küresel bir Köy’dür. Bu tanım, diğer realiteleri gözden kaçırmamıza neden olmaz. Tersine, daha da belirgin hale getirir, somutlaştırır.

Küresel Köy, eşitsizliğin had safhaya çıktığı global bir utanç tablosudur. Bu Küresel Köy’de dünyadaki toplam GSMH’nin yüzde 85’ini azınlıktaki yüzde 15’lik bir nüfus yemekte… Yüzde 15 ile ise yüzde 85’lik yoksul çoğunluk yetinmek zorunda bırakılmaktadır.

Açlık sınırının altında yaşayan insan sayısı, 1.4 değil, 1.6 milyardır.

Yaptığım değerlendirmeler Batı merkezli değildir. Resmi ideolojilerle uzaktan yakından ilgisi yoktur. Eğer ilgilenirseniz, Küresel Sorunlar adını taşıyan doktora sınıflarına verdiğim ders notlarını (1000 sayfa kadar) size mailliyebilirim.

Küresel Köy, sefaletin-açlığın, istismarın, sömürünün kol gezdiği bir beldedir. Eski deyimle zarf ile mazrufu (içindekini) birbirine karıştırmayın.

Saygı bizden.

Misafir – Nuran: Hiçbir yere evrilmeyecektir. İnsanlık tarihinde nehirlerin tersine aktığı görülmemiştir. Kimi zaman, sapma gösterdiği olur. Kayalıklarda duraklar. Fakat inanın, su eninde sonunda yolunu bulur.

Misafir – avci: Katılıyorum.

Usak: Bu konuya daha geniş bir şekilde değiniriz. Şimdilik sunu söylemekle yetineyim: Batıdaki burjuva sınıfı ile Türkiye’deki burjuva sınfının oluşması ve gelişmesi farklı bir seyir izlemiştir. Batı’da, kültürel yönden ileri gitmiş… Türkiye’deki ise istisnalar dışında lumpen kalmıştır.

Figul: Haklısınız.

Misafir - pim karnca: Doğru söze can kurban.

Halit Kakınç

Odatv.com

halit kakınç başbakan erdoğan arşiv