O TIPKI KANDİNSKİY İDİ

Turhan Selçuk ölmüş. Hastaydı, 88 yaşındaydı, ölüm beklenen bir şeydi, ama yine de her ölüm bir acı doğuruyor. Dünyanın sayılı çizerlerinden...

Turhan Selçuk ölmüş.
Hastaydı, 88 yaşındaydı, ölüm beklenen bir şeydi, ama yine de her ölüm bir acı doğuruyor. Dünyanın sayılı çizerlerinden biriydi.
Bu, öylesine söylenmiş bir söz sayılmamalı.
Turhan Selçuk, resimde Kandinskiy neyse, karikatür sanatında da oydu.
Ünlü Rus soyut ressamı Kandinskiy, geometrik şekilleri resim sanatına kabul ettiren büyük bir ustaydı.
Turhan Selçuk da aynı yöntemi karikatür sanatına kazandırmıştı.
Cetvelle ve pergelle çizilmiş izlenimi veren üslubuyla, dünya karikatür sanatına önemli bir katkı sağladı ve böyle tanındı.
1984 yılında ilk kitabım “Gerçeklik ve Roman”ı yazdığımda, orada şöyle bir kuram geliştirmiştim:
Ünlü Alman sanat tarihçisi Wolflin, sanatın soyuttan başlayıp somuta doğru gittiğini savunur. Buna İtalyan sanat tarihçisi Gombrich, sanatın somuttan tekrar soyuta doğru ilerlediği eklemlemesini yapar.
Kendimi kuşkusuz onlarla aynı yere koymuyorum, ama ben de teorilere, sanatın soyuttan tekrar somuta doğru ilerlediğini ve sonuçta sanatın kısır bir döngü içine girdiğini savunarak katılmıştım.
Bu herhalde önemsenmiş olacak ki, Rusya’nın (o zamanlar SSCB idi) en büyük edebiyat dergisi sayılan Literaturnaya Gazeta’da bu kuramla ilgili bir inceleme çıkmıştı.
Yine aynı kitapta, bu kurama girmeyen iki sanatın olduğunu belirtmiştim: Karikatür ve fotoğraf sanatları.
Fotoğraf sanatı somuttan başlamak zorundaydı. Deklanşöre basıldığı anda, gümüş sır üzerine düşen her türlü imge doğadaki ile aynı olmak zorundaydı. Bu yüzden de somuttu. Bunu Şahin Kaygun, David Hamilton gibi fotoğraf sanatçıları değiştirmeye uğraştılarsa da, pek başarılı çalışmalar olarak görülmedi.
Böylelikle de fotoğraf sanatı somuttan başladı ve hep somut kaldı. Nesnelerin gerçek görünümlerinden bağımsız hale gelemedi. Kurgu fotoğraflar ise bu çabadan çok uzaktı.
Karikatür sanatı ise doğuştan soyuttu ve bu soyutluğu hiç bir zaman aşamadı. Aştığı anda, kendi varlığını da yok etmesi gerekiyordu.
Nesnelerin mutlaka “deforme” edilmesi gerekiyordu.
Karikatür sanatı hep soyut üzerinde kalmak üzerine kurgulanmış bir sanat koluydu ve bu haliyle kendisine ayrı bir yer ediniyordu sanat tarihinde.
İşte tam bu noktada da, Turhan Selçuk, tüm dünyaya kabul ettirdiği bir çalışmayla karikatür dünyasına girdi. Somut imgelerle karikatürlerini soyuta taşıdı.
Yani, geometrik şekilleri karikatüründe kullanarak, yepyeni bir üslup ortaya attı. Ülkemizde işin çizimdeki üslup değişikliğinden çok, yaptığı siyasi hicivler ve Abdülcanbaz tiplemesiyle tanındı.
Turhan Selçuk ile ilgili birçok anı, düşünce, sempati, güzellikler anlatılacaktır mutlaka.
Bunları fazlasıyla da hak ediyor büyük usta.
Ama işi karikatür boyutunda irdelemek de gerek. Bu yapılmazsa, Turhan Selçuk’un ne denli büyük bir “sanatçı” olduğu anlaşılmayacaktır.
Bu yüzden onu soyut resmin en büyüklerinden sayılan Kandinskiy ile karşılaştırma ihtiyacı duydum.
Kandinskiy tablolarını bilenler, bu ikili arasındaki yakınlığı da hemen fark edecektir zaten. Bir sanat kolunda, alışagelmiş veya daha başka deyişle geleneksel çizgiyi aşan sanatçılar, büyük bir risk alırlar.
Bu, yok oluşlarını hızlandırabilir.
Sanat ve sanatçı bu demektir zaten. Yok olmayı göze alarak, toplumsal değişime katkıda bulunmak.
Turhan Selçuk, siyasi hicivleri ile tüm cumhuriyet dönemine damgasını vurmayı başarmıştır. Ancak bunu hangi yolla kendisini izleyenlere aktardığı ve bunda ne kadar etkili olduğu da düşünülmeli.
Dünyanın herhangi bir yerinde, karma bir karikatür sergisinde gezinirken, duvarda asılı karikatürlerden birini görüp de, “işte bu Turhan Selçuk” diyorsanız eğer, sanatın gücü orada kendini göstermiş demektir.
Sanırım Turhan Selçuk karikatürünü, onu tanıyan herkes, binlerce çizer içinden tanıyabilir.
İmzadır o çünkü, benzersiz bir imzadır.

A.Mümtaz İdil
Odatv.com

turhan selçuk kandinskiy arşiv