O tarih kolay yazılmadı

Halk arasında aleyhimize cereyan herhâlde vardı. Bizleri öldürmek istedikleri muhakkaktı… Hayati Bey tekrar geldi. Askerî selâmını verdikten sonra...

“(…) İstanbul'dan Saffet Bey isminde ve Anadolu'ya silâh kaçıran bir adam geldi, beni görmek istedi. Dedi ki:

-Size büyük bir haberim var. Türk tarihinde tek mevki işgal eden bir kadın oldunuz… Elime uzattığı Peyam-ı Sabah gazetesinde Kürt Mustafa Paşa mahkemesinin verdiği idam ilâmı ile fetva vardı…

Aynı zamanda, İstanbul'da evimin Hükûmet tarafından işgal edildiğini, başımızı getirene mükâfat verileceğini de yazıyordu. Bütün bunlar bana Mahmure Abla'yı ve çocuklarımı hatırlattı. Acaba evi nasıl bırakmışlardı? Bilhassa, yıllarca emek sarf ederek topladığım kitapları da düşündüm…

Ertesi gün, Meclis ve yeni Hükûmet teşekkül edecekti. O akşam, yeni meclis isminin Kurultay olmasını Hamdullah Suphi teklif etti. Buna karşılık Celâleddin Arif Bey Meclis-i Kebir-i Millî diyelim, diyordu. Fakat, nihayet, Büyük Millet Meclisi adı verilmesi kararına varıldı… Mustafa Kemal Paşa, Meclis Reisi olacaktı ve aynı zamanda da Hükûmet'in başı.

O akşam, Çiftlik'e biraz daha erken indik. Garip bir ruh hâleti içindeydik. Başımızdan bir kurşun geçmesini bekliyorduk…

O gece, yatakta hep beyaz gömlekle Bayezid'de idam sehpasına gittiğimi hayal ediyor ve bir nutuk hazırlıyordum. Hep aklımdan, Bâbilerin meşhur kadını Kurretül'ayn'ın idam edilmeden önce Farsça söylediği cümle geçiyordu:

-Ayaklarımı yerden kaldırın ki, yüksekten dünyayı daha iyi göreyim…

HASTA SUBAYLARA LİNÇ

“Rahat uyumak da pek mümkün olmazdı. Çünkü, Hilâfet Ordusu mensuplarının ne zaman bizim yerimizi de basıp yatağımızda bizi boğazlayacaklarını tahmin edemiyorduk. Bugünlerde, bu vatan hainleri Bolu hastahanesinde yatan bazı subayları da yataklarından sürükleyip hastahanenin önünde kafalarını taşla ezmişlerdi…

Tabii, bizim durumumuzun da ne olacağı belli değildi. Taarruzlar dinmedi, Bolu ile Ankara arasındaki köyler birer birer ayaklanmaya başladılar. Bunlar, hep öldüren, yakan ve savaşan küçük güruhlardan ibaretti…

Bir sabah, kendimi hasta hissettiğimden, Karargâh'tan erken ayrıldım. Dr. Adnan geldiği zaman dedi ki:

-En tehlikeli geceyi geçirdik. Hemen bütün teller kesildi. Yakından silâh sesleri geliyordu. Ortalıkta bir panik havası var…

O günlerde, Karargâh'ın etrafına bir sürü at getirildiğini gördüm. Bunların ne için olduğunu sorduğum zaman:

-Belki Ankara'yı terk etmek ve Sivas'a gitmek zorunda kalırız. Senin için bir araba hazırlatıyoruz, dediler.

Ben araba istemediğimi ve gitmeyeceğimi söyledim. Ama bu, sırf cesaretten ibaret değildi. Bütün vaziyeti düşünmüştüm. Eğer yüzde bir şansımız varsa, o da Ankara'daydı. Orada kalmakla sadece ölümden kurtulabilirdik…

ZEHİR ALIR ÖLÜRÜM

“Dr. Adnan, Mustafa Kemal Paşa'nın kendisine, beni araba ile göndermek teklifinde bulunduğunu söyledi. Ben:

-Halk tarafından parçalanmaktansa zehir alır ölürüm, dedim. Dr. Adnan, üstünde, bugünlerde, daima kuvvetli bir zehir taşıyordu…

Binbaşı Şükrü, tabancam olup olmadığını sordu… Cebinden bir Parabellum çıkararak uzattı ve o günden itibaren Çiftlik'in arkasında silâh sesine alışmam için atış talimleri yapmamı söyledi… Çiftlik'ten birkaç yüz metre ötede, talimlere başladık…

Halk arasında aleyhimize cereyan herhâlde vardı. Bizleri öldürmek istedikleri muhakkaktı… Hayati Bey tekrar geldi. Askerî selâmını verdikten sonra:

-Bütün teller kesildi, dedi. Bunu söyler söylemez, dışarıdan tüfek sesleri gelmeye başladı. Önce, herkes heyecanlandı, Mustafa Kemal Paşa ayakta dolaşarak emirler veriyor, hemen herkes ömrünün son dakikasını yaşadığına inanıyordu…

Mustafa Kemal Paşa daima tehlikeye marûz kalmış büyük bir askerdir. Fakat, o da şuursuz kalabalıktan hoşlanmıyordu. Ama, o dakika, selâmetin Millî Hareket'in başarısında olduğunu hissediyordu…

Ankara'daki bizler, o günlerde Mustafa Kemal Paşa'yı bu hareketin en canlı bir kılavuzu ve şahsiyeti telâkki ediyorduk. Çalışır, konuşur, etrafa dağılan kuvvetleri bir araya toplamak için durmadan gayret sarf ederdi. Bana öyle geliyor ki, âdeta görünmeyen bir el Türk milletine yeni bir yön vermeye çalışıyor gibiydi. Fakat, o günkü gayemiz istilâcılardan kurtulmaktı…”

Anlatan; büyük savaşımızın kahraman onbaşısı Halide Edip…

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

Odatv.com

O tarih kolay yazılmadı - Resim : 1

soner yalçın arşiv