O sözleri söyleyen Cübbeli Ahmet'in kaynağı kim

Cübbeli Ahmet, döneminin önemli bilim insanlarından İbn-i Sina ve Farabi'yi "kafayı yemekle suçluyor..."

Kabir azabından koruması ve sorgu meleklerinin sorularına rahat cevap vermesi için kefene dualar yazan “Nal-ı Şerif” adını verdiği terliği “bu terliği giyerseniz peygamberi rüyanızda görürsünüz” diyerek tanıtan ve hemen ardından terliğin özelliklerini “Azgınların saldırısından, düşmanların galibiyetinden, şeytanların şerrinden, sihir ve büyülerin ulaşmasından emin olur” diyerek açıklayan ve nihai olarak sözüm ona İslam Peygamberinin saçının yıkandığı suların paketleme işlemine bizzat katılarak Mevlid okuyan Cübbeli Ahmet, döneminin önemli bilim insanlarından İbn-i Sina ve Farabi'yi "kafayı yemekle suçluyor."

Cübbeli, İbn’i Sina ve Farabi’yi suçlarken en çok da aklın kullanımını eleştiriyor ve anılan isimleri destekleyen İlahiyat Profesörlerini de onlarla aynı görüşte olmakla suçluyor. Çünkü Cübbeliye göre İbn-i Sina, Farabi ve İlahiyat profesörlerinin orta noktası “akıl ve mantığı” öne çıkarmalarıdır. Ve nihai olarak görüşlerini şöyle zirveye taşıyor “Cübbeli Hoca”: “İbn-i Sina'ları Müslüman sayana şaşılır, kamil Müslüman sayana daha şaşılacak durumdadır.”

Müslümanların görmek istemedikleri nokta tam da bu işte. Egemen İslam anlayışı ve dahi onun günümüz temsilcileri “akla, bilime ve felsefeye” karşı tarih boyunca hep böyle saldırgan ve düşmanca yaklaşmışlardır. Ondan dolayıdır ki İslam toprakları bugün hala bağnaz dini unsurların, kanlı diktatörlerin, IŞİD vari insanlık düşmanı örgütlerin egemenliği altında bir yaşam sürdürmektedir. Çünkü İslam tarihi yüzyıllar boyunca bu zihniyete kucak açan yani aklı küçümseyen, bilimi yeren, felsefeyi düşmana olarak gören “ dini önderleri” baş tacı etmiş; mezhep imamı diyerek, ulema diyerek onlara toz kondurmamıştır. Dolayısıyla görülmesi gereken nokta burasıdır. “Her ağacın kurdu kendinden olur” çünkü. Pek tabi olarak kurtlu olan ağacı yılanlar, çıyanlar ve türlü mahlukat kullanmak isteyebilir ve nitekim egemen güçler de Müslümanların bu durumunu kullanmışlardır lakin bu noktada asıl mesele bedendeki hastalıktır. Çünkü siz “aklı” düşmanlaştırdığınızda, muhataplarınızın saldırılarına karşı koyacak gücü de ortadan kaldırmış olursunuz; nitekim olan biten de budur.

Devam edelim.

ONUN İÇİN NİRENGİ NOKTASI BİR YERDE

Cübbeli, aktardığımız konuşması içerisinde kendine dayanak olarak pek meşhur İmam Gazaliyi referans alıyor ve “İmam Gazali’yi bilen bu işi biliyor” diyor. Gazali onun için nirengi noktası bir yerde. Felsefe düşmanlığı, akıl ve mantık eleştirisi Gazali için vazgeçilmezdir çünkü. Bakın bu durumu nasıl ifade ediyor Gazali: “Filozofların kitaplarını okumak, içlerinde bulunan desise ve tehlike nedeniyle yasaklanmalıdır. İyi yüzemeyeni nehir kıyısında dolaşmaktan menetmek gerektiği gibi, halkı da bu kitapları okumaktan alıkoymak gerekir. Yine çocukları yılanlardan korumak icap ettiği gibi, kulakları da bu sözlerin tehlikelerinden uzak tutmalıdır.” Peki, tekfir ne anlama gelir, cevabı yine Gazali’den okuyalım:

“Bunların bu şekilde tekfir edilmeleri, küfrün –mesela köle ve hür olma hali gibi- şer’i bir hüküm oluşundandır. Çünkü bir kimseyi tekfir etmenin manası, o kimsenin öldürülmesinin mübah olması ve ahrette cehennemde ebedi kalacağına hükmedilmesidir. (…) Zira tekfir, tekfir edilenin malının alınması, kanının dökülmesi, cehennemde ebedi kalınmasına hükmedilmesi gibi önemli neticeler doğuran şer’i bir hükümdür.”

Gazali’nin sözleri kadar bugün onun hala el üstünde tutulması, hala ondan çok büyük bir alim diye bahsedilmesi de aynı ölçüde vahim ve düşündürücüdür. Öyledir zira da tam da bu zihniyet taassubun, bağnazlığın kaynağını ortaya koymakta ve onu diri tutmaktadır. Hal böyle olunca da ne Cübbelililer ne de onun gibi selefi unsurlar eksik olmamakta dahası felsefeye olan düşmanlıkta günden güne artmaktadır. Son olarak İlahiyat fakültelerinde Felsefe derslerinin kaldırılması bunun en çarpıcı örneği değil midir?

GAZALİ’NİN ZİHNİYETİNDEKİ TANRI “ZALİMLEŞEBİLİR”

Gazali ile devam edelim. Bir yerde şöyle konuşur pek muhterem din alimi: “Allah insanlara işlemedikleri bir günahtan dolayı da azap eder ve onlara elem verir; çünkü O, mülkünde istediği gibi tasarrufta bulunur.” Suçsuz yere insanların cezaevine atılması, baskı ve şiddetle insanların susturulması neyse yukarıda ki ifadelerde odur işte. Daha açık bir ifadeyle Gazali’nin zihniyetindeki Tanrı “zalimleşebilir” bu onun tasarrufudur. İşte böylesi bir zihniyettir örnek alınan! Fakat dediğimiz gibi aklın ve felsefenin düşmanları Gazali ile sınırlı değildir. Pek büyük mezhep imamları bile bu noktada Gazali’yi aratmaz. Birlikte okuyalım:

İmam Şafi: ‘Şirkin dışında insanın Allah’a karşı yapacağı bütün günâhlar Kelâm ilminden (Felsefe) okuyacağı bir şeyden daha hayırlıdır.’

Ahmed bin Hanbel: ‘Kelâm sahibi asla kurtulamaz; Kelâmla uğraşan herhangi bir kimsenin kalbinde bozukluk vardır. ‘Kelâm alimleri zındıktırlar; Allah’a ve âhirete inanmazlar

Bugün bile “hak mezhep” olarak tanımlanan mezheplerin imamları böyle konuşursa haliyle Gazali’de İlahiyatçı filozoflar olarak nitelendirdiği Sokrat, Eflatun, Aristo, Farabi ve İbn Sina’yı kafir olarak nitelendirecektir. Nitekim o da öyle yapmış, örneğin kendilerini Müslüman olarak tanımladıkları halde Farabi ve İbn Sina’yı bile kafir ilan etmiştir. Kafir, yani öldürülmesi gereken kimse! Üstelik Gazali bu noktada yalnızda değildir. 13.yüzyılın “büyük” fıkıh, hadis ve tefsir alimlerinden biri olarak görülen ve hala İslam dünyasında “ehli sünnet büyüğü” olarak görülüp “alim” kimliği ile anılan İbn-i Salah felsefe, mantık ve bu bağlamda kendisine sorulan sorulara bakın nasıl yanıtlar verir:

“Soru: (…) İbn Sina’nın eserleriyle uğraşmak, kitaplarını incelemek caiz midir? Yine onun ulemadan olup olmadığına inanmanın hükmü nedir?

Cevap: Bu caiz değildir. Kim bunu yaparsa, dinini yitirir ve büyük bir fitneye maruz kalır. O ulemadan değildir; aksine insan şeytanlarından bir şeytandır. (…) Yine başka bir yerde İbn salah konu ile ilgili görüşlerini şöyle ifade eder: “Felsefe öğretileri ile uğraştığına dair kanıt bulunan herkes, aşağıdaki seçeneklerle karşı karşıya kalacaktır. Kılıçla idam ya da İslam’a dönüş; ancak bu şekilde, memlekette yaşama hakkı elde edebilecekler ve böylelikle bilimlerinin kökü kazınabilecektir.”

Yine şu sözlerde İbn Teymiyye’ye aittir: “Filozoflar, Müslüman değildirler; onlar Yahudi ve Hıristiyan da değildirler; aksine müşriklerin durumu bile onlardan daha iyidir. (…)

GAZNELİ MAHMUT TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ

Gazali başta olmak üzere akıl ve felsefeyi düşman ilan eden bu isimlerin söylemleri aynı zamanda pratikte de bir karşılık görmüş ve Müslüman kimliği ile bilinen pek çok düşünür, bilim insanı çeşitli işkence ve baskılara maruz bırakılmış, hatta öldürülmüşlerdir. “Örneğin Farabi ve Ihvan es-Safa topluluğu, Şii olduğu gerekçesiyle yer yer kovuşturmalara uğramışlar; Kindi, Mutezile mezhebine yakın durduğu için halife Mütevekkil döneminde baskı altında tutulmuş, dahası Hallacı Mansur ve Suhreverdi gibi düşün insanları, fikirlerinin bedellerini hayatları ile ödemişlerdir. Yine Harezmi, İbnu Heysem, Cahız, İbni Sina, Biruni gibi bilim adamları, dönemin din adamları ve kadıları tarafından kafir ilan edilmiştir. Üstelik anılan kimselerin kafirliğine sebep olarak da “Mutezile düşüncesine” mensup olmaları gösterilmiştir. Örneğin İbni Sina, uğradığı baskılar nedeniyle yaşamının büyük bir bölümünü sürgünlerde geçirmiş dahası Gazneli Mahmut’un gazabından kurtulmak için birlikte kaçtığı diğer bir bilim adamı olan Ebu Sehl el-Mesihi Harizm çölünde açlıktan ve susuzluktan hayatını kaybetmiştir.

Ayrıca Biruni’nin hocası Abdüssamed, dinsizlik suçlaması ve Karmati olduğu gerekçesiyle Gazneli Mahmut tarafından öldürülmüş, Gazneli benzer biçimde Karmati düşünürleri takip ettirerek, kitaplarını yaktırmıştır. Kimi tarihi kaynaklara göre Biruni’de “Rafızî ve Karmatî olduğu suçlaması”yla, Gazneli tarafından hapse atılmıştır. Buna karşın Hasan el-Eşari, Cüveyni, Gazali gibi nüfuzlu din adamları ise dinsel ideoloji ile yürüyen feodal-merkeziyetçi iktidarları desteklediği için el üstünde tutulmuş ve desteklenmişlerdir. “

Tarih, sadece yaşanmışlıklardan ibaret geçmiş öyküler yığını olarak görüldüğü sürece elbette geçmişten bugüne uzanan bağları görmek de mümkün olmayacaktır. Oysaki dünün bağnaz iktidarları sadece içinde bulundukları dönemi değil yarınları ve hatta bütün bir geleceği de kendi zihniyetlerine göre biçimlendirmek istemişlerdir. Ve nitekim başarılı da olmuşlardır. Onun için dün Gazali referansını Şafi’den alırken bugün de Cübbeli bu zihniyeti Gazali’den alarak günümüze taşır. Yapılması gereken ise genel olarak egemen İslam külliyatı ve tarihi ile yüzleşmek ve o akla düşman o anlayışı mahkum etmek olmalıdır. Aksi takdirde bilim insanı “kafayı yemiş”, kefene konulan dualarla kabir azabından korunacağımızı söyleyen kimse de “alim” olarak görülmeye devam edecektir.

Aydın Tonga

Odatv.com

http://www.milliyet.com.tr/cubbeli-nin-yakmayan-kefen--gundem-2013114/

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/460905/Cubbeli_den__noel_kaymagi_ndan_sonra__peygamber_gosteren_terlik_.html

http://www.sozcu.com.tr/2016/genel/cubbeli-din-istismari-a-s-nin-gururla-sundugu-5-urun-1038571/

http://odatv.com/ibn-i-sina-ve-farabi-kafirdir-2610161200.html

A.g.y

Gazzali, el-Munkiz Min ed-Dalal, s. 16

Gazzali, Faysal et-Tefrika Bey el-İslam ve ez-Zendaka, s. 137

Prof. Dr. Hüseyin ATAY, Gazâlî Ve İbn Rüşd Felsefesinin Karşılaştırılması, Kelam Araştırmaları 1 : 2 (2003), s. 3-48.

Aktr: Hüseyin Atay, A.g.e, s.13

Hasan Aydın, İslam Dünyasında bilim ve Felsefe Neden Geride Kaldı, Bilim Ütopya Dergisi, 2002

Aydın Tonga, Derin İslam, Doğu Kitabevi, 2015

Aydın Tonga, Derin İslam, Doğu Kitabevi, 2015

O sözleri söyleyen Cübbeli Ahmet'in kaynağı kim - Resim : 1

aydın tonga arşiv