O “saçmalığı” Trump imzalamamış mıydı

Müyesser Yıldız yazdı

ABD ve Rusya arasında gidip geliyoruz.

Rusya'dan başlayalım.

Bu ülke sadece PYD/YPG'yi değil, PKK'yı da terör örgütü saymıyor. Putin'in, “Kürtlerle çalışmayı sürdüreceğiz. Ancak silah vermeyi düşünmüyoruz” açıklaması var.

Erdoğan ise Putin'in bu yaklaşımına, “Mesele Kürtlerle çalışıp çalışmamak değil. Önemli olan terör örgütüyle ilişki içerisinde olunmamasıdır. Muhataplarımıza 'Bunlara silah veriyorsunuz. Elimizde belgeler var. Füzelerin fotoları var' diyoruz. Kabul etmiyorlar. Biz de bunları önlerine koymaya devam edeceğiz” sözleriyle tepki göstermişti.

Daha Soçi Zirvesi'nden çok önce Suriye'de çözüm toplantılarına terör örgütü PYD/YPG'nin çağrılması halinde masaya oturmayacağımızı söyledik. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, “Türkiye itiraz etti, Rusya o toplantıyı erteledi” dedi.

Ancak Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, “Suriye Halkları Kongresi'nde Suriye toplumunun tüm kesimlerinin en kapsayıcı şekilde temsil edilmesi” gerektiğini belirtip, bu konuda “BM Güvenlik Konseyi'nin kararına, Cenevre'de alınan karara ve Astana sürecinde kabul edilen karara göre hareket edeceklerini” söyledi.

BM Güvenlik Konseyi'nin, ABD öncülüğündeki Cenevre masasının ve Astana sürecinde yer alan Rusya'nın PYD/YPG, diğer adıyla SDG'ye nasıl baktığı belli.

Erdoğan 22 Kasım'daki Soçi Zirvesi'nden 5 gün önce de Rusya'daydı. Putin'le görüşmesinde, “PYD/YPG'nin masaya davet edilmeyeceği konusunda güvence” alıp almadığı yönündeki soru üzerine, “Biz, terör örgütlerinin olduğu masada kesinlikle olmayız. Bu, Cenevre için de geçerli, Astana için de. Dolayısıyla bir masada terör örgütü olacaksa, hiç kimse bizim de oraya oturmamızı beklemesin. İki kere iki dört. Siyasetin namusu vardır, biz siyasetin namusundan taviz veremeyiz. Bu hususu Sayın Putin’e de söyledim. O tür bir adım atılamayacağını ifade ettim” dedi.

Soçi Zirvesine hazırlık için üç ülkenin Dışişleri Bakanları Antalya'da biraraya geldiğinde Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, PYD/YPG'nin “Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne” katılmasının kabul edilemez olduğunu bir kez daha vurguladı.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise “evet” ya da “hayır” şeklinde net bir cevap vermek yerine, önceki açıklamasını tekrarladı.

İşte Soçi Zirvesi'ne bu “görünen” tablo ile gidildi.

Erdoğan dönüş yolunda beraberindeki gazetecilerin, “Putin’in, bizim YPG konusundaki hassasiyetimizi paylaştığını söyleyebilir miyiz? Kuzey Suriye’de 60 bin civarında YPG militanı var. Bu sürecin sonunda bunlar nasıl evrilecek? Silahları ellerinden alınsa bile akıbetleri ne olacak? Kandil’e mi dönecekler?” şeklindeki sorusunu şöyle cevaplandırdı:

“Biz, PYD-YPG konusundaki tutumuzu net olarak ifade ettik. Putin, bizim PYD-YPG konusundaki hassasiyetlerimizi paylaşıyor. Orada bir sıkıntı yok. Paylaşmayan, ABD ve koalisyon güçleri. Ha, PYD-YPG’ye karşı açıkça tavır almaları söz konusu olabilir mi? Orada bizim çizgimiz şu; Türkiye olarak biz, ülkemize yönelik herhangi bir tehdit unsuruna karşı, gerek İran’ın gerekse Rusya’nın bizim yanımızda yer almasını istiyoruz. Bu ne demektir? İlla silah gücü olarak yanımızda yer alınmasını kastetmiyoruz. Diplomasi olarak o noktada bize karşı çıkmamaları yeterlidir. Nitekim, şu anda görünen, herhangi bir ters duruş da söz konusu değil.”

Erdoğan, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi'ne kimlerin katılacağı konusunda da şunları söyledi:

“Kimlerin davet edileceğine üç ülke beraber karar verecek. Kongreye Suriye’deki bütün grupların, tüm kesimlerin davet edilmesini öngörüyoruz. Arkadaşlarımız bu konuda çalışmaları olgunlaştıracaklar. PYD-YPG gibi terör örgütleri konusundaki tavrımız kesin.”

Daha önceki bir toplantıya PYD/YPG'nin katılımının iptal edildiğini, ancak Rusya'nın bunlarla sonradan görüştüğünü, Suriye için hazırladığı Anayasa taslağında da “Kürtler için bir tür özerklik” öngördüğünü biliyoruz.

Şimdi, bu kadar temasın ardından PYD/YPG konusunda yine bir kesin söz veya sonrasında ayrı bir görüşme yapılmayacağının ya da terör örgütünün başka bir ad altında toplantıya katılmayacağının garantisi yok.

Hâl bu iken, Soçi Zirvesi nasıl bir “başarı hikâyesi” sayılıyor?

BİR HAFTA ÖNCE ABD'YE NELER SÖYLEDİK

Soçi Zirvesi'nin ardından ABD Başkanı Trump, Erdoğan'ı aradı. Gazete manşetleri, “Erdoğan rest çekince aradı... Ve Türkiye ABD'yi hizaya getirdi” vs. manşetleriyle yıkılıyor.

ABD'nin PYD/YPG konusundaki tavrı için çok geriye gitmeye gerek yok. Obama döneminde de Trump döneminde de bu terör örgütünü “kara gücü” saydığını hatırlatmakla yetinelim.

Erdoğan'ın ay ortasındaki Rusya ziyareti sırasında, PYD/PKK ile IŞİD arasındaki anlaşma ve IŞİD teröristlerinin Rakka'dan nasıl ayrıldığı ortaya çıktı. Pentagon yetkilileri, bu anlaşmaya “saygı duydukların” duyururken, Pentagon Sözcüsü Dana White da, “Tarafları siyasi çözümler aramaları konusunda teşvik etmeye devam ediyoruz” dedi.

Şimdi bu gelişmeler üzerine Erdoğan'ın Rusya'dan dönerken yaptığı açıklamalara bakalım. Şunları söyledi:

“Amerikalı komandolardan tutunuz, değişik güvenlik güçlerine varıncaya kadar YPG ile o bölge içinde o mücadelenin içinde bizzat yer alanlar var. YPG elemanlarına para verdiklerine dair duyumlar var. Tüm bunları bir kenara koyalım, Irak üzerinden Suriye’ye 3500 TIR zırhlı taşıyıcı, silahlar, tank, top vs. sevk ettiler. ABD’nin orda beş hava üssü var, sekiz de diğer üsleri var. Şimdi bir de Rakka’da üs kuruluyor. TIR’larla sevk edilen silah, mühimmat, araç gereç hepsi oralara serpiştiriliyor. Hal böyle iken, ABD’nin, ‘Ben bu işin içinde yokum, ben bu işi sadece izliyorum, havadan takip ediyorum’ demesi ne kadar inandırıcı? Gerçek ortada. Yaşananlar, ABD’nin oralarda kara planlamasında da yer aldığını çok açık net ortaya koymaktadır.”

O günlerde Trump, “Suriye'de siyasi çıkış”tan da söz etmişti. Erdoğan bu konuda ise şöyle konuştu:

“İfade olarak doğru da, peki yedi senedir bu işin siyasi çıkış yolu yok muydu, böyle bir imkan yok muydu? Var idiyse niye başvurulmadı da yüz binlerce insan öldürüldü? Yüz binlerce insanın öldürülmesi olayındaki aktörler kimlerdi? Bunların bir düşünülmesi lazım. Yüz binlerce insan öldürülecek, buna neden olanlar hiç bu işi yok kabul edecekler ve siyasi çıkış yolu... Siyasi çıkış yolu deniliyorsa o zaman hadi tüm silahlar, toplar, tanklar hepsi araziden çekilsin; o zaman AGİT vs. kimleri sokacaksak devreye, bunları sokalım devreye hemen burada siyasi çıkış yolunu arayalım. Türkiye olarak biz de siyasi çözüm için üzerimize ne düşecekse yapalım. BM üzerine ne düşecekse, o da üzerine düşeni yapsın. Atalım adımları. Siyasi olarak hemen bu işlerin üzerine gidelim...”

KİM GÖRÜŞMEK İSTEDİ

Erdoğan'ın 22 Kasım'daki Soçi Zirvesi'nden dönerken yaptığı açıklamalar dün medyaya yansıdı. PYD/YPG'yi silahlandırdığı için yine ABD'yi eleştiren ve “Bu yapılanları anlamak mümkün değil” diyen Erdoğan, bu arada şunu söyledi:

“ABD Başkanı Trump ile belki bir telefon görüşmesi yapabilirim. Gerçi geçenlerde Putin, Trump bir telefon görüşmesi yaptı. Ama bizim de ayrıca görüşmemiz iyi olabilir. Kanaatleri nedir? Ne yapmak istiyorlar? Kendilerinden dinleyelim. Bu silahları hala nereye, niçin getiriyorlar? DEAŞ, DEAŞ, DEAŞ diyorlardı, ama artık DEAŞ diye bir şey kaldı mı? Bölgenin DEAŞ’tan temizlediği söyleniyor. Madem öyle bu silahlar niye geliyor? Hamburg’da bize ‘DEAŞ’ı biz oradan söküp attıktan sonra, elimizde bunların seri numaraları var, biz bütün bu bütün silahları toplayacağız’ demişlerdi, topladılar mı? Şimdi Rakka’da yeni bir üs meselesi var biliyorsunuz.”

İşte dünkü Trump görüşmesi bundan sonra oldu. Bundan Trump'ın Soçi Zirvesi'nden “panikleyip” Erdoğan'ı aramadığı, öncesinde Erdoğan'ın talepte bulunduğu ve görüşmenin bundan sonra gerçekleştiği sonucu çıkmaz mı?

KANDIRILMAYI ÇOK SEVDİK

Görüşmenin ardından yapılan açıklamaları biliyorsunuz.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu resmen, “Sayın Trump net bir şekilde talimat verdi ve bundan sonra YPG'ye silah verilmeyeceğini, esasen bu saçmalığa daha önce son verilmesi gerektiğini net bir şekilde söylemiştir. Trump, kapatmadan önce de bu sözünü teyit etmiştir. Generallere, Ulusal Güvenlik Danışmanı Flynn’a talimat verdiğini, bundan sonra YPG’ye silah verilmeyeceğini Cumhurbaşkanımıza net ifadelerle söylemiştir” dedi.

Hemen hemen tüm gazeteler de Trump'ın ağzından, “YPG'ye artık silah yok” manşetini attı.

Beştepe ve Beyaz Saray'dan yapılan açıklamalarda bu çok önemli “söz” var mı; Yok!..

Beyaz Saray açıklamasına bakalım; Bir kez daha, “Başta terörün her çeşidiyle mücadele ve bölgesel istikrarın güçlendirilmesinin konuşulduğu, ABD ile Türkiye arasındaki stratejik ortaklığın bir kez daha teyid edildiği” belirtildi...

Suriye için BM ve Cenevre sürecine vurgu yapıldı...

ABD'den askeri ekipman alımının görüşüldüğü bildirildi...

PYD/YPG'nin silahlandırılması konusunda da şöyle denildi:

“Daha önceki politikamızla da tutarlı bir şekilde Başkan Trump, Cumhurbaşanı Erdoğanı Suriye'de sahalardaki ortaklara verilen askeri yardımla ilgili bekleyen düzenlemelerin yanı sıra, şimdi Rakkadaki savaşın tamamlandığı, IŞİDin bir daha geri dönmeyeceğini temin edecek şekilde istikrar aşamasına doğru ilerlendiği konularında bilgilendirmiştir.”

Terör örgütüne “sahadaki ortak” deniyor... Silahlandırma için “askeri yardım” ifadesi kullanılıyor...

Ve biz bundan, “YPG'ye artık silah yok” sonucunu çıkarıp, yine “başarı hikayesi” yazmaya devam ediyoruz!..

“Suriye'de sahalardaki ortaklara verilen askeri yardımla ilgili bekleyen düzenlemelerin”; Ancak ve ancak PYD/YPG'nin silahlandırılmasının daha bir “kanuni” hale getirilmesi olacağı tahmininde bulunup, bunlara ağır silah verilmesi talimatını Mayıs başında, üstelik Hulusi Akar, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın'ı kapı aralığında selamladıktan sonra imzalayanın Trump olduğunu hatırlatmakla yetinelim.

“Kandırılmayı” çok sevdik vesselam!..

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Hulusi Akar hakan fidan ibrahim kalın Donald Trump cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan arşiv