"O o..pu Cumhuriyeti başlarına yıkacağız"

Fransa, Cezayir’in elden çıkacağını hissedince müthiş bir atağa kalkıştı.1957 yılının ilk aylarında Fransız paraşüt birlikleri Cezayir semalarında...

Fransa, Cezayir’in elden çıkacağını hissedince müthiş bir atağa kalkıştı.1957 yılının ilk aylarında Fransız paraşüt birlikleri Cezayir semalarında dalgalana dalgalana iniyordu. Amaç, tutuklu devrimcilere işkence yapmak ve Cezayir kurtuluş hareketini sindirmekti.

İşkence gören Cezayirli gazeteci Henri Alleg, daha sonra “La Question (Sorgu)” adlı kitabında sistematik işkencenin nasıl yapıldığını, başına gelenleri anlatmıştı.

Henri Alleg’i 12 Haziran Çarşamba günü öğledensonra paraşüt üsteğmeni Charbonnier yanındaki adamlarıyla birlikte tutukladı. Bir gün önce Cezayir Üniversitesi asistanlarından Maurice Audin yakalanmıştı ve polis de eve pusu kurmuştu. Alleg, Audin’in kapısını çaldığı anda tehlikeyi anlamış, ama kaçamamıştı. Audin’in evinde bir odaya kapatılan Alleg’in yanına bir süre sonra üsteğmen Charbonnier girmiş, “mükkemmel avı”nı şöyle baştan ayağa süzmüştü. Zevkten dört köşeydi. Etrafındakilere, “İşte bu yakaladığınız adam Alger Republicain gazetesinin sahibi Henri Alleg,” diye tanıttı.

“Nerede saklanıyordun?”

Alleg kendinden emindi, korkuyordu, ama “İşte bunu sana söylemeyeceğim,” diye cevap verdi.

Charbonnier korkunç bir edayla güldü: “Sana düşüncelerini değiştirecek bir soru listesi hazırlarız. Sana söz veriyorum, bülbül gibi öteceksin,” dedi.

Kelepçeleri vurdular. Paraşütçüler Alleg’i dışarı çıkardı. Teğmenin arabasına bindirdiler. Tam kaburgasına da tabancanın namlusunu dayadılar. Kent dışına doğru yol almaya başladılar.

Bir villa önünde kısa duraksamadan sonra Boulevard Clemenceau’ya doğru yöneldiler ve sonunda El-Biar Sarayı’nın hemen yanında, yeni yapılan bir binanın önünde durdular.

Dönemin en büyük işkencecilerinden biri olarak bilinen Ja onları görünce sadistçe sırıttı. Belli ki avını bekliyordu iştahla. Hemen Alleg’i içeri aldılar. Ja, elektrikçilerin “timsah başı” dedikleri kıskaçları Alleg’in kulağının memesine ve sağ elinin küçük parmağına taktı.

Acı müthişti. Alleg bağlı bulunduğu sandalyeden fırladı ve haykırdı. Charbonnier manyetoyu çeviriyor Ja da kıskaçların yerinden çıkmamasını sağlıyordu.

“Nerede saklanıyordun?”

Alleg soruyu zorlukla duymuştu. “Bunu bana neden yapıyorsun,” diye çaresizce sordu. “Pişman olacaksın!”

Charbonnier çılgına dönmüştü. Ja’ya döndü ve, “ne gürültücü adammış yahu” diye söylendi. Tıka şunun ağzını…”

Ja, Alleg’in gömleğini tortop edip ağzına soktu.

Artık Alleg bağıramıyordu. İşkence yeniden başladı. Bir süre sonra Alleg’in konuşmadığını fark eden Ja, kıskaçlardan birini cinsel organına bağladı. Artık acı dayanılmaz boyutlara varıştı. Acının etkisiyle kollarını ve vücudunu sürekli gerek, büyük güç harcayan Alleg, kendini bağlayan kayışları gevşetmişti.

İşkenceciler mola verdiler ve Alleg’i yeniden sıkı sıkıya bağladılar.

Charbonnier, işkencenin verdiği acıdan memnun olmamış olacak ki, kıskaçlardan birini Alleg’in göğsüne taktı. Bu arada etkisi artsın diye Alleg’in vücudunu soğuk suyla ıslattılar.

Elektrikle işkence sonucu Alleg’i konuşturamayan Charbonnier, genç gazeteciyi dövmeye başladı. Yakın dostu Audin’i getirdiler.

“Söyle Audin,” diye çığlık çığlığa bağırıyordu Charbonnier. “Haydi! Söyle de gecenin vahşetinden, dehşetinden kurtar arkadaşını! O söylemiyor, bari sen söyle. Senin halinden daha da kötü olacak eğer konuşmazsan.”

Audin bitkin haldeydi ve onu odadan çıkardılar. Alleg’in boynuna bir kravat geçirip, başka bir odaya sürüklediler.

Charbonnier giderek azgınlaşıyordu: “Dinle beni alçak herif,” diye bağırmaya başladı. “Artık fazla oluyorsun. Nasıl olsa konuşacaksın. Mahvoldun artık. Söyleyeceksin. Buraya düşen herkes öter. Biz Fransızlar Hindiçin’de de savaştık. Senin gibiler orada çoktu. Karşında derin devlet var! Sen derin devletin ne olduğunu bilirsin, öyle değil mi?”

Charbonnier giderek asıl amacının ne olduğunu itiraf etmeye başlamıştı:

“Bizimle ilgili kötü yazılar yazarsın ha! Namussuz! Biz mi işkence yapıyor muşuz. İşkenceyi şimdi göreceksin işte. Onuncu paraşüt timinin en iyi yaptığı şey senin ele geçirmek oldu. Başına gelenler Hindiçin’dekilerden hiç farklı olmayacak, merak etme!”

Odaya giren paraşütçüler kahkahadan kırılıyordu.

Charbonnier devam etti:

“Şimdi burada yaptıklarımızı yakında Fransa’da da yapacağız. Oradakilere de sıra gelecek. O o..pu Cumhuriyeti başlarına yıkacağız, yerle bir edeceğiz. Konuşacaksın, anladın mı?”

Henri Alleg artık kesinlikle konuşmama kararı almıştı. Karşısındaki yeni tip Gestapo, işi Cezayir ile sınırlandırmıyor, kendi ülkesini de yangın yerine çevirmeyi hedefliyordu.

“Peki öyleyse,” diye sopayla vurmayı kesti Charbonnier ve artık seni aslanlara teslim etme zamanı geldi, diye ekledi.

İşkence daha kuvvetli elektrik üreten bir makineyle devam etti. Bu kez işkenceyi en az Charbonnier kadar acımasızlığıyla ün salmış Lorca yapıyordu.

Alleg bayılmıştı.

İyi de neden gerekli oldu gazeteci Henri Alleg’in işkence hikayesini anlatmak? Cezayir halkı Fransız işgaline karşı direnişe geçtiğinde, ülkesini aydınlığa çıkarmak üzere yola çıkmıştı ve bildiğiniz gibi de Atatürk’ü kendilerine örnek lider seçmişlerdi.

İşgal içeride bir çok “yandaş” bulmuştu. Bu Cezayir için şanssız bir durumdu belki, ama kendini teslim etmeyen Alleg gibileri de vardı.

Henri Alleg gibi gazteciler vardı yani.

Cezayir’de devrimci hareket önce kırsal bölgelerde başladı. Ardından ağır ağır kentlere yayıldı. Bir süre sonra da tam anlamıyla bir iç savaşa dönüştü.

Devlet Başkanı Ben Bella’nın kurduğu yönetim “Cezayir devletinin emekçilerin ve sosyalizmden yana olanların kurduğu bir devlet” olduğuydu. Ben Bella, “devletin oynuyacağı rol ve kitlelerin harekete getirilmesi ile sosyalizmin düşmanları ezilecektir,” diyordu.

Bağnaz dinciler Ben Bella için müthiş bir tehlikeydi.

Burjuvazi, Ben Bella’nın devrimci hareketlerinden çok rahatsızdı. Din faktörünü sürekli gündeme getiriyor ve dinci bağnazları ayaklanmaya çağırıyordu. Bir süre sonra çok ince ve kurnazca taktikle önce Cezayirli devrimcilerin aralarına sızdılar, ardından da 19 Haziran 1965’te askeri darbe ile Ben Bella’yı iktidardan uzaklaştırdılar. Ben Bella’nın yerine de Albay Bumedyen’i oturttular.

Bumedyen’in yaptığı ilk dış gezi ABD’ye oldu.

İçeriyi kontrol altına alan polis, sendika ve öğrenci örgütlerinden gelen tüm kalkışmaları acımasızca bastırdı. Bir çok ulusalcı, Ben Bella yanlısı ve sosyalist yakalandı ve işkence gördü. Türkiye’nin cumhuriyetin ilk yıllarında uygulamaya koyduğu “Köy Enstitüleri” ve daha sonraki “Halk Evleri” benzeri uygulamalar, yönetim tarafından ülkeyi mahvetmekle suçlandı.

Cezayir’de 1988 yılında çok partili sisteme geçildi, ancak 1991 yılında yapılan seçimlerde İslam Selamet Partisi (FİS) beklenmeyen bir başarı elde etti. Cezayir ordusu seçimlere müdahale etti. FİS, üzerindeki baskıyı sokaklara taşıdı ve hükümete saldırılar başladı. Çatışmalar ayaklanmaya dönüştü. İşte tam bu sıralarda ülkede 100 binden fazla insan öldürüldü.

Ama bu ölümlerin kaynağı neydi biliyor musunuz?

Öldürmeler hep radikal İslamcılar tarafından gerçekleştirildi ve Cezayir, radikal İslam’ın katliamlarıyla kan gölüne döndü.

İki bin yılına doğru hükümet radikal İslamcılara karşı üstünlük kurmayı başardı ve FİS’in silahlı kanadı İslami Selamet Ordusu dağıtıldı.

Daha sonra da hepimizin de bildiği “Arap Baharı” bu ülkede de esti.

Henri Alleg’i unutmadı. Gazeteciliğin ne olduğunun şu sıralarda hatırlanması için unutmamak gerek.

Mümtaz İdil

Odatv.com

arşiv