O mektup “çöpe atılmış” olsa ABD heyeti gelir miydi

Müyesser Yıldız yazdı...

Erdoğan'ın, ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ve Dışişleri Bakanı Pompeo ile görüşüp görüşmeyeceği tartışılırken, Trump bir skandala daha imza attı ve Barış Pınarı Harekâtı'nın başladığı gün (Suriye'deki teröristbaşının mektubunu da iliştirerek) Erdoğan'a gönderdiği, her kelimesinden terbiyesizlik akan mektubunu medyaya sızdırdı.

Şimdi ülkece bunu tartışıyoruz. Erdoğan'a, “Pence ile görüşmeyin” çağrıları yapıldı, ama maalesef görüşülecek!

Bu arada bazı gazetecilere konuşan ve “O mektuba misliyle cevap verildiğini” bildiren “Üst düzey devlet yetkilileri” de şunları anlattı:

“Mektup 9 Ekim’de yazıldı. Erdoğan tarafından arabuluculuk teklifi reddedilerek, çöpe atıldı. Bu mektuba verilmiş en net cevap Barış Pınarı Harekâtıdır. Trump bu tarzla, Erdoğan’a bir şey yaptıramayacağını görmüş olmalı. Erdoğan kendi pozisyonunu değiştirmeden, diğer aktörleri kendi pozisyonuna yaklaştırmaya devam ediyor. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda Pence’in de Erdoğan’a YPG ile görüşme teklif etmesi beklenemez. Teklif etse bile Erdoğan bunu da kesin bir dille reddedip Pence’i eli boş gönderir.”

Mektuba misliyle cevap verildi mi? Trump'ın, Türkiye ile terör örgütü arasında arabuluculuk teklifi kesin bir dille reddedildi mi? Pence ve Pompeo, niye geldi? Daha önemlisi, bu kadar rezalete rağmen onların gelmesini kim istedi?

Gün gün anlatalım.

Erdoğan ve Trump, Barış Pınarı Harekâtı'ndan 3 gün önce 6 Ekim'de telefonla görüştü. Saray, görüşmeyle ilgili olarak şu açıklamayı yaptı:

“Sayın Cumhurbaşkanımız, PKK-YPG kaynaklı terör tehdidinin ortadan kaldırılması ve Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönüşünü sağlayacak koşulların oluşturulması için güvenli bölgenin şart olduğunu ifade etmişlerdir. Suriye’de DEAŞ terör örgütüne karşı mücadeleyi sürdürmeye kararlı olan ülkemizin, bölgede bir daha böyle bir sorun yaşanmaması için her türlü tedbiri alacağı vurgulanmıştır. ABD askeri ve güvenlik bürokrasisinin, iki ülke arasında sağlanan mutabakatın gereklerini yerine getirmemesinden duyulan rahatsızlık Sayın Trump ile paylaşılmıştır. İki lider, ABD Başkanı Sayın Trump’ın daveti üzerine önümüzdeki ay Washington’da bir görüşme yapmayı kararlaştırmışlardır.”

Trump ise 2 gün sonra Twitter'dan, Erdoğan'ın 13 Kasım'da Washington'a geleceğini duyurdu ve ricası üzerine Rahip Brunson'un evine sağ salim döndüğünü hatırlatıp, “Suriye’den çekilme sürecinde olabiliriz, ama hiçbir şekilde (YPG/PKK) Kürtleri terk etmiyoruz, onlar özel insanlar ve müthiş savaşçılar. Kürtlere, finansal olarak ve silah bakımından yardım ediyoruz. Aynı zamanda NATO müttefikimiz ve ticaret ortağımız olan Türkiye ile ilişkilerimiz de çok iyi. Türkiye, zorunlu olmayan ya da gereksiz herhangi bir savaşa girerse bunun, ekonomisi ve kırılgan para birimi üzerinde yıkıcı etkisi olur” dedi.

Harekâtın ertesinde, 10 Ekim'de de şu paylaşımı yaptı:

“Şimdi bizim üç seçeneğimiz var. Ya oraya asker göndereceğiz ve askeri olarak kazanacağız ya Türkiye’yi finansal olarak ve yaptırımlarla sert bir şekilde vuracağız ya da Türkiye ve Kürtler arasında bir anlaşma için arabuluculuk yapacağız.”

Meğer bizlerin bugün haberdar olduğu, Erdoğan'a “arabuluculuk” teklif ettiği o rezil mektubun sinyalini vermiş.

Erdoğan-Trump arasında ikinci telefon görüşmesi 3 gün önce gerçekleşti. Bunu açıklayan, Başkan Yardımcısı Pence'di. Trump o gün sadece Erdoğan değil, YPG/PKK'nın “Çatı örgütü” SDG'nin sözde komutanı Mazlum Kobani ile de görüşmüştü. Pence, Trump'ın, Erdoğan'a, “Suriye’nin kuzeyinde derhal ateşkes ilan etme, Suriye’deki Kürt güçleriyle müzakere etme ve Kobani'ye saldırmama garantisi verme” çağrısında bulunduğunu, Erdoğan’ın da “Kobani'ye saldırmamayı taahhüt ettiğini” söyledi.

Pence, yakın zamanda bir heyetle Türkiye'ye gidip, “Arabuluculuk girişiminde bulunacağını” da kaydetti.

Trump, son olarak dün şu tehdidi savurdu:

“Mike Pence bu gece ya da yarın Türkiye’ye gitmek üzere yola çıkacak. Başarılı olacağını düşünüyorum. Pence ve Erdoğan arasındaki görüşme başarılı olmazsa, Türkiye'ye uygulanacak yaptırımlar yıkıcı olacak.”

ERDOĞAN TRUMP'A NE TEKLİF ETTİ

Erdoğan cephesine geçelim.

Azerbaycan'dan Salı akşamı yurda dönen Erdoğan, yolda beraberindeki gazetecilerin, “Arabuluculuk teklifi Trump'tan mı geldi?” sorusu üzerine, 9 Ekim'de yazılmış olan o mektuptan hiç söz etmeden şunları anlattı:

“Evet. Şimdi de Trump’a bir teklifimiz oldu. Biz dedik ki, 'Bir heyet gönderin. Çünkü, 'Ateşkes ilân edin' diyorlar. Bizler asla ateşkes ilan edemeyiz. 'Sizin teklifiniz vardı 20 mil, öbür tarafında Irak sınırına kadar. Biz şu anda bu 20 mil teklifinizi, Irak sınırından da 444 kilometre batıya olan bu bölgeyi tamamıyla boşaltmanın gayreti içerisindeyiz. Kimden? Terör örgütünden. Bunu boşaltana kadar bizim ateşkes ilân etmemiz mümkün değil. Çünkü biz burayı güvenli bölge olarak ilan ediyoruz. Burayı güvenli bölge haline getirdiğimiz zaman ülkemizdeki bunca o toprakların sahiplerinden arzu edenlere kendi topraklarına gidebilme imkanını da sağlamış olacağız. Ve onların lojistik desteğini, korumasını da biz temin edeceğiz. Sayın Trump, benim bu teklifim üzerine önce Mike Pence ve Ulusal Güvenlik Danışmanı O'Brien'ı Türkiye'ye gönderiyordu. Fakat daha sonra galiba Pence’i gönderme kararını aldılar.”

Anlıyoruz ki, “Çöpe atıldığı” söylenen o mektuba ve sonraki tehditlere rağmen, ABD heyetini biz istemişiz!

“Temennim odur ki, yapılacak olan görüşmeler bizler için hayra alamet olur” diyen Erdoğan'a yöneltilen diğer sorular ve verdiği cevaplarla devam edelim.

Soru: ABD'den Türkiye'ye heyetin gelmesinden ABD tarafı ne bekliyor, bundan sonraki ilişkilerde ne yöne evrilir?

Cevap: Onlar şöyle bir şeyde direniyorlar; Önce ateşkesi ilân edelim, ondan sonra diğer konuları görüşelim. Ben Sayın Trump'a dedim ki, “Önce ateşkesi ilân edip, daha sonra diğer konuları görüşelim olmaz. Bir defa müzakere adabına da terstir. Önce anlaşacağız, ondan sonra ateşkesi konuşacağız. Onun için heyeti gönderip heyette bulunan arkadaşlarımız müzakere etsinler”. Tabi muhatabı muhatabı ile görüşecek. Kimler geliyorsa, karşılarında da arkadaşlarımızı bulacaklar.

Soru: “Önce görüşme sonra ateşkes” dediniz ya, gelmeleri bu sözünüzü kabul ettikleri anlamına mı geliyor?

Cevap: Hayır. Onlar hâlâ direniyorlar. İbrahim Bey ile yaptıkları görüşmelerde hâlâ direniyorlar. Pompeo ile Mevlüt Bey'in bir görüşmesi oldu. Hâlâ o ateşkes konusuna direniyor. Mevlüt Bey de kendisine dedi ki, “Heyet gelsin, önce mutabakat sağlansın. Mutabakat sağlandıktan sonra o konu görüşülür”. O konu nasıl görüşülür, o ayrı mesele... Mesela PYD-YPG ile arabuluculuktan bahsettiği zaman ben dün akşam kendisine onu da söyledim; “Siz DEAŞ ile masaya oturur musunuz?” dedim. “Gerektiğinde onlarla da masaya oturuyorum” dedi.

Soru: Yaptırım konusunda Pompeo ile bir farklılık gözüküyor. Graham gibi birkaç senatör çok büyük bir baskı oluşturuyor. Başkan Trump'ı bu anlamda baskılanmış gördünüz mü?

Cevap: Sayın Trump'ın şu ana kadar yaptığı Twitter açıklamalarına baktığımızda artık bu tweetleri takip edemez konuma geldik. İzleyemiyoruz. Dün akşamki konuşmayla çok daha farklı bir durum var. Çünkü ısrarla arabuluculuk, ısrarla ateşkes... Artık dayanamadım, “Gönder bir heyet, biz bu heyetle bunları konuşalım. Ama asla biz bir terör örgütüyle masaya oturmayız. Ateşkesi biz bir terör örgütüyle konuşmayız” dedim.

Tablo ortada!

Erdoğan daha önce Trump'ın tweetleri için “Şaka” demişti.

Peki, bu mektup ve buna iliştirilmiş olan teröristin mektubu da mı “Şaka”?

Ya ABD'li heyeti davet etmek ve onlarla görüşmek; Pazarlık kapısının açık bırakılması değilse, nedir?

Mektup çöpe atılmış ve misliyle cevap verilmiş olsaydı, gelmeye cesaret edebilirler miydi?

Ahlâksız teklifi yetmezmiş gibi, Trump mektubunda, “Eğer iyi şeyler olmazsa, seni sonsuza dek şeytan olarak göreceğim... Aptal olma” ifadelerini kullanmış!

Bu durumda yapılacak tek şey, o mektubu kameraların önünde Pence'in eline tutuşturup, “Güle güle” demek, değil midir?

Zira ülkeyi yönetenlerin en başta gelen görevlerinden birisi de devletin ve milletin onurunu korumaktır!

Müyesser Yıldız

Odatv.com

Müyesser Yıldız odatv arşiv